Candan Erçetin'in geçtiğimiz salı günü konser vereceğini tesadüfen öğrendim. Çünkü pek çok sanatçının tersine, medyaya biraz mesafelidir.
Zaten konserde de medya mensubu göremedim. Baktım ki kimse yazıp çizmiyor, bu önemli konseri sizlere ben anlatayım dedim.
Onu en son yıllar önce Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde izlemiştim. Her zaman olduğu gibi sesine ve şarkılarına bayılmış ama sahne performansını pek tatminkar bulmamıştım. Aradan geçen yıllar Erçetin'e çok iyi davranmış. Güzelliğinden, zarafetinden, billur sesinden hiçbir şey yitirmemiş; aksine, üstüne koymuş. Gelin görün ki, 'konser' farklı bir konsept.
Hele ki görselliğin, şovun öne çıktığı bir çağda; sahneyi, ışığı, dekoru kullanmak, seyirciyi avucunun içine almak, sadece şarkılarla değil, esprili konuşmalar, ilginç anekdotlarla ilgiyi sahneye odaklamak gerekiyor.
(Bkz: Sezen Aksu, Erol Evgin, Volkan Konak ve diğerleri) Belki de Candan Erçetin'in karakter özellikleri buna engel oluyor.
Sahnesi son derece sade, hareketleri olabildiğince ölçülü, konuşmaları kısa hatta cümleleri hep yarımdı. Belki de 'Sadece sesim ve şarkılarım yeter' özgüveninin bir ifadesi olarak 'şova' gerek görmüyordu.
Ama yine de insan 'ekstra' bir şeyler görmek istiyor. Aksi halde konserin, 'canlı albüm dinletisi' olmaktan öte bir özelliği kalmıyor. Oysa Candan'ın neredeyse tüm şarkıları drama oyunlarıyla süslenecek bir ruha ve özelliğe sahip.
Örneğin, Ayşe Kulin'in enfes şiirinden bestelenen 'Bahar Dalları', birkaç modern dansçının eşliğiyle son derece etkileyici bir şova dönüşebilirdi.
Bir de şu Beyaz'ın programında 'mundar ettiği', Türkiye'nin aylarca konuştuğu, benim aklıma her geldiğinde hâlâ kahkaha attığım 'Git' şarkısı var hani... Erçetin, şarkıya başlamadan önce o şova da atıfta bulundu. Dedi ki: "İsteyen orijinaline sadık kalsın, dileyen komik versiyonunu söylesin..." Bekledim ki, Beyazıt Öztürk o anda elinde mikrofonla sahneye dalacak, o muazzam komik düzenlemeleri karşılıklı yeniden seslendirecekler.
Olmadı tabii, olamadı.
(Candan rica etseydi, Beyaz kırmazdı eminim) Bir de beni kasan, rahatsız eden bir şeyi fark ettim. Candan Erçetin'in mükemmeliyetçiliği...
Müzikal açıdan her şey kusursuzdu. Belli ki bu önemli konser için saatlerce mesai harcanmış, her notanın, her efektin üzerinden defalarca geçilmişti. Ama bu kadar 'kusursuzluk' da 'samimiyet' duygusunu törpülüyordu işte...
Şu son yazdığıma bakar mısınız? Bir sanatçıyı 'kusursuz göründüğü için' eleştiriyorum.
Allah, cümlesini biz eleştirmenlerin diline düşürmesin, amin!
Gelelim konserden süzdüğüm iki ilginç nota...
Millet konsere gelmiş ama kimsenin çıplak gözle sahneye baktığı filan yok. Herkesin elinde cep telefonu, ya kayıt yapıyor, ya sosyal medya paylaşımında bulunuyor, ya internette dolaşıyor. Artık konsere gelmenin yeni bir amacı var:
Sosyal medyaya fotoğraf koyup 'Bakın ben kimin konserindeydim?' diye hava atmak.
Bizim sırada oturan ve konser boyunca gözlerini cep telefonlarından ayırmayan anne ile kızına 'İkinci yarıda Candan'ın giydiği elbise ne renkti?' diye sorsam, vallahi cevap veremezler. Sonra düşündüm ki, konserin verildiği sahnenin ismi Turkcell Sahnesi, konserin ana sponsorları Digiturk ve Vestel...
Eh, bu kadar dijital bir kuşatmanın içinde insanları da fazla eleştirmemek lazım galiba...
Azıcık da dedikodu yapayım...
Candan'ın giydiği ikinci kostümün eteğinde kuş tüyleri vardı. Meğer sanatçı, köy evinde beslediği tavus kuşlarından yardım almış. Onlar her sene bir kez tüy dökermiş. O da bunları toplayıp geri dönüştürerek kendine aksesuvar yapmış.
Belki bilirsiniz, Candan Erçetin konserlerinin ikinci bölümüne hep çıplak ayakla çıkar. Bu kez de öyle yaptı.
Kendine ayakkabı yapmak için köy evindeki mandaların ölmesini bekliyor olmasın sakın!