Özçekim (selfie), hayatımızın en değerli aktivitesi, onları paylaştığımız sosyal medyadaki like'lar (beğeniler) ise yaşamımızın tek amacı haline geldi. Sanki özçekim için yaşar olduk. Meğer ne yalnız insanlarmışız. Meğer paylaşmaya ne denli muhtaçmışız. Meğer beğenilmeye, kıskanılmaya, takdir görmeye ne kadar da açmışız. Kendimize nasıl da aşıkmışız...
Haber bültenlerinde izlemişsinizdir. Yürüyüş yolu üzerindeki banklardan birinde sahipsiz bir çanta duruyor. Bomba imha görevlisi koruyucu giysisini kuşanıp fünyeyle patlatmak için çantaya yaklaşırken, tüm uyarılara rağmen iki metre ötede cep telefonlarıyla görüntü almaya çalışan vatandaşların gözünü korkutmaya çalışıyor: "Bakın, içinde parça tesirli olması için çivi, vida filan varsa yüzünüze gözünüze saplanır. Çekilin oradan. Fotoğraf çekmek her şey değil..." Millet umursamıyor tabii. Çektiği fotoğraf, haber bültenlerinde 'İşte kurbanın kendi çektiği son anları' diye yayınlanacak ama vatandaş umursamıyor. O sırada kameralar bir baba ile kızını görüntülüyor. Kız korkudan büyümüş gözleriyle "Ne olur gidelim baba, korkuyorum" diye ağlayıp yalvarıyor. Babası aldırmıyor, "Gel, gel, bir şey olmaz kızım..." diyor. Fünye patlıyor, bavulun içindekiler etrafa saçılıyor. Baba, akşam alacağı like'ları düşünüp gülümsüyor. Kızı korkudan hıçkırıklara boğuluyor.
Selfie'ye 'özçekim' demekle çok iyi ettik vallahi. Gerçekten de içimizdeki özü çekip alıyor...