Yıldız olmak, ama gerçek anlamda 'yıldız olmak' bana göre sonradan öğrenilebilecek bir şey değil. Bir jest, bir mimik, bir gırtlak nağmesi ile milyonları peşinden sürüklemek, insanın genlerine kodlanan bir nimet olmalı. Zaten bu nimetten mahrum olup da hayatı boyunca 'yıldız olmayı öğrenmeye çalışanların' nefesi, yarı yolda kesilmiyor mu?
Bu girizgahı yapmama neden olan iki önemli olay var. Birincisi; Madonna'nın Brit Müzik Ödülleri gecesinde sırtüstü düşmesi... Madonna, pelerininin bağcığını çözemiyor. Bunu fark etmeyen dansçıları, ünlü yıldızın pelerinini geriye doğru çekince, Madonna iki basamak aşağı yuvarlanıyor.
Peki ya sonra? İşte 'yıldızlık' orada devreye giriyor. Başkası olsa hüngür hüngür ağlayarak kulise kaçacakken, o yerde bile şarkısını söylemeye devam ediyor. Sonra ayağa kalkıp koreografiyi devam ettiriyor. Öyle ki, pek çok kimse bu düşme olayını, şovun bir parçası sanıyor. Bir de 60 yaşındaki bir başka kadın o kazayı geçirse, kırılan kemikleri bile zor kaynar.
Madonna top gibi zıplıyor ayağa. Neden? Çünkü hayatının önemli bir bölümünü sağlıklı yaşam ve spora adamış. Hem kendisine, hem de hayranlarına saygısından... Öyle fit ki, neredeyse paraşütçü düşüşü yapıp tüm uzuvlarını korumayı başarıyor. İşte Madonna, onun için Madonna...
İkinci olay: Tarkan'ın Filli Boya reklamını izlediniz mi? Fahir Atakoğlu, piyanosuyla o şarkıyı daha önce pek çok ünlüye söyletti. Ama hiçbiri Tarkan kadar iz bırakmadı.
Neden? Çünkü Tarkan söylediği her şarkının duygusunu pelerin gibi üzerine sarıveriyor. Bir reklam cingılı bile olsa, her notanın hakkını verip ruhuna giriyor. Reklamı her defasında 'kaçırdığım bir Tarkan konseriymiş gibi' izliyorum. Her izleyişte bir başka gırtlak nağmesine hayran kalıyorum. Bacağını dışa atarak yaptığı o enfes dans figürünü her seferinde ayrı hayranlıkla izliyorum. İşte Tarkan, onun için Tarkan...