TRT 1'de pazartesi günü yeni bir program başladı. Adı; Ana Ocağı... Her hafta dört şehirli kadın, çiftlik deneyimi yaşıyor.
Başlarında da dört görmüş geçirmiş anne var. Performanslarına göre altın bilezik kazanıyorlar. Haftanın finalinde de, 'jüri anneler' kimi en başarılı bulursa, ona dört altın bilezik veriliyor. Yani şu meşhur 'Ütopya'nın daha bir 'bizden' olanı...
Aslında şehir hayatından bunalan pek çok kişi 'Gideceğim buralardan, bir çiftlikte tavuk besleyeceğim' filan diye içinden geçirir ya, program aslında bu hayalin göründüğü kadar 'pembe' olmadığını anlatıyor. Sabah ezanıyla kalkıp çapa yapmak, odun taşımak, ahırda hayvanların altını temizlemek; şehirdeki konforlu büro işlerine benzemiyor. Zaten bu nedenden dolayı da kızlar daha ilk gün 'pert' oldu...
İlk günün en önemli olayı ise yarışmacıların, kendilerine emanet edilen eşeği ellerinden kaçırmalarıydı. Akşam hesap saatinde, kızlar 'Ne olmuş eşeği kaçırdıysak' filan der gibi oldu. Eşeğin sahibi annemiz, müthiş bir hayat dersi verdi: "Sizin elinizdeki telefonlar nasıl son modelse, benim de eşeğim bana son model... Ben ona binip tarlaya gidiyorum, odunları onunla eve taşıyorum.
O benim her şeyim..."
Dakika bir, gol bir...
Aldınız mı boyunuzun ölçüsünü şehirli hanım kızlar!