FİGEN YANIK Okan Bayülgen Sinema tutkunu gençlere hayatlarının fırsatı gibi görünebilir, ama jüri Okan Bayülgen, Hıncal Uluç ve Hülya Avşar’dan oluşursa, en iyi ve farklı olanı arama uğruna uzun tartışmalar olacağı da belli. “Alışılmadık bir jüri üyesi olacağım,” diyen Okan Bayülgen, “Sinema sıkıcı olmamalı, çirkin çirkin gıdıklayarak güldürmemeli,” diyerek yarışmacı adaylarına ilk tüyoları da veriyor. - Geçenlerde ‘Gençlere yol açmalıyız,’ demiştiniz. Çek Bakalım sizin fikriniz mi? O ödülleri gençlere verin. Bundan sonra sadece üniversitelerden ödül kabul ediyorum,’ dedim. Bunlar üst üste geldi. Yaz döneminde yayına giren böyle bir yarışmanın tek amacı kendini seyrettirmek, reyting almak, mümkün olduğu kadar çok kişiyi ekran başına toplamak. Ama sosyal medyada filmlerini paylaşan yönetmen adayları, kameraman, yazar, oyuncular, bu yarı profesyonel durumdakiler için televizyon, reklam, medya dünyasına adım atmak için güzel bir fırsat. Çünkü biz artık televizyondaki yetenek ya da şarkı yarışmalarından çıkanların sanat dünyasına kazandırılamadığını, çok fazla üzerlerinde tepinilip, dedikodularının üretilip, sakız gibi çiğnenip çok genç yaşta atıldığını görüyoruz. - Sosyal medyadaki kısa film patlamasının yarışmanın oluşumunda etkisi var mı? - Sinemamızın uluslararası sulardaki başarısını da unutmayalım... - Yarışmaya katılacak filmlerin en fazla beş dakikayla sınırlanması bu yüzden mi? Alışageldiğimiz reklam ajanslarının yanı sıra çok sayıda dijital ajans kuruldu. Amerika’da reklam harcamalarında internet, televizyonla yüzde 50-yüzde 50 hale geldi. Başka bir dünyaya geçtik. Bu program, konvansiyonel televizyonlar açısından bu yeni dünyaya bir giriş. - Her yaştan amatör sinemacı katılabilir mi? Alışılmadık bir yarışma gibi görünüyor... İzleyicilerin tercihleri sonucu etkiler mi? - Yıllar sonra yeniden atv stüdyolarına döndünüz. Heyecanlı mısınız? - Sinemaya neden bu kadar az zaman ayırıyorsunuz? HÜLYA AVŞAR’LA TARTIŞMAYA HAZIRIM - Televizyonda bu ilk jüri üyeliğiniz değil mi? BİR ÇOCUK DAHA İSTİYORUZ - İlk kez ‘baba’ dediğinde akan sular durdu mu? - Bir çocuk daha istiyor musunuz? - İstanbul, ünlü bir babanın kızı olduğunun farkında mı? NURİ BİLGE’NİN FİLMİ, BENİ HEYECANLANDIRMIYOR - Ya Fatih Akın? - Sinema, eğlence mi? - Semih Kaplanoğlu’nun filmlerinden etkilendiniz mi? SONAT BAHAR - Eyvah... - Kısa film, sinema dilinde farklı bir dildir. Size göre kısa filmde en önemli unsur nedir? O yasanın kaldırıldığını duymadım ama artık uygulama yok. Filmlerden önce bol bol, 35-40 dakika kısa reklam izliyoruz. Kısa filme yer kalmadı. O yasayı hazırlayanların çok önemli bir amacı vardı; sinemacılığı teşvik etmek. Üç kişi oturup bir film yapamayız, çok büyük sermaye gerektirir. Ama üç kişi kısa film yapabiliriz ve yeteneklerimizi ortaya koyabiliriz, bize kapılar açılabilir. Bu nedenle Oscar’ın en değerli ödüllerinden ikisi kısa filmlere verilir. Dünyanın her yerinde kısa film teşvik ediliyor. Bunun amacı genç sinemacıları, ‘Benim imkanım yok,’ özründen kurtarmak. - O zaman bu program yeni yeteneklere çok önemli bir kapı aralayacak.... - Sizin SABAH’taki köşenizde, Okan Bayülgen’in de televizyon programında bir filme ‘iyi’ ya da ‘kötü’ demeniz için can atan yapımcılar var... Çünkü önemli reklam potansiyelisiniz. Bunların hepsi benim için üretiliyor, eleştirmenler için değil. Ressamlar benim için çiziyor, resim eleştirmeni Ahmet Efendi için değil. Parayı verip alacak olan benim. O zaman benim bunu beğenip-beğenmeme hakkım var. Ben de ‘Bunu beğendim ya da beğenmedim,’ diyorum. Bunun için resim uzmanı ya da resim tarihi okumuş olmam gerekmez. Karpuzu beğenmediğim zaman, ‘Beğenmedim, almıyorum,’ diyorum. Yazdığın zaman ‘Sen karpuzdan ne anlarsın?’ diyorlar. Yaaa karpuzu ben yiyorum. Onun için filmde de herhangi bir kaygı duymadan, izlerken neler hissettiğimi yazıyorum. - Eleştirmenleri dürüst bulmuyor musunuz? - Yok artık... - Sinema eleştirmenliği kavramı gereksiz mi yani... New York Times’a yazıyorsan, seni milyonlarca kişi okuyor. Orada sinema ukalalığı yapma hakkın yok. Orada sıradan vatandaşa filme gidip, gitmemesi konusunda fikir vereceksin. Bizdekilerin hepsi Sinematek yazarı, öyle olmayı marifet zannediyorlar. Birbirlerine yazıyorlar yazıyı, halka değil. Birbirlerine yazdıkları için, ‘Bu soğuk İngiliz espirilerine kim güler?’ diye yazmak zorunda kalıyor. Çünkü ‘Ne güldüm, ne güldüm,’ dese, arkadaşları okuyacak... Atilla Dorsay’a şöyle demiştim: ‘Ben 1955 yılından beri bu ülkeye gelen hemen hemen tüm filmleri izleyen, bu filmlerle ilgili Anglosakson basında çıkan tüm haberleri okuyan, evinde tonla İngilizce sinema kitabı olan bir adam olarak, sinema eleştirmeni değilim. Bana göre kerameti kendinden menkul arkadaşlar nasıl eleştirmen oldular? Bir yerden, bir ustadan önlük mü alınıyor? Dünkü çocuk ‘Ben eleştirmenim’ diye karşıma geliyor ama ben 50 senedir değilim. Bunlar eleştirmense, ben değilim.” YUMURTA’YI İZLEMEDİM Kimse bilmiyor, kazanan kim, oyuncusu kim, film ne, gören izleyen yok. Antalya popüler bir kent, bu festivalin Oscar gibi popüler olması lazım. Bunun için de gösterilmiş filmler olacak ki ben de - Acaba izleyicinin beğenisine göre mi hareket etmek gerekiyor? SİNEMAMIZDA KİMSE ÖPÜŞMEZ Bunlarla film seyretmenin zevki yok. Türkiye’de galalar seyretmen için değil, seyredilmek için. Orada da, ‘Bayıldık, bayıldık,’ durumu. Ben tüm filmleri normal seanslarda, izleyiciyle seyrediyorum. Onlarla birlikte algılıyorum. - Star sistemine vurgu yaptığınız bir yazınız vardı, star çok mu önemli? - Ahu Türkpençe’nin Kaybedenler Kulübü’ndeki öpüşme sahnesini çok beğendiğinizi biliyorum... Buna inanmanıza imkan var mı? Türk sinemasında öpüşmek, kötü kadınlara mahsus. Türk sinemasında başrol oyuncusunun öpüştüğünü çok az gördüm. Öpüşen de, yönetmen baskı yaptığı için öpüşür. Türk sinemasında ilk defa hissederek oynanmış bir öpüşme sahnesi gördüm o filmde. Bu, Türk sinemasında kilometre taşıdır. - En beğendiğiniz yönetmenler kimler? O kuşak daha iyi bir kuşaktı. Benim anlayacağım dilde, herkesin anlayacağı dilde sanat yapan bir kuşaktı. Bunların sanat yapmadığını kimse iddia edemez. Şimdi sanat filmi olunca salonlar boş. Sinema salonunda senden başkası yoksa filmin sanat filmi olduğunu anlıyorsun.