Püsküllü Bela: II. Mahmud devrinde önce askerler, ardından memurlar için resmi başlık olarak kabul edilen fes, ilk zamanlar yadırgansa da çok kısa süre sonra halk tarafından da kullanılmaya başlanır. Fesin yaygınlaşmasının ardından değişik renk ve biçimleri, püsküllü ve püskülsüz olanları, hatta püsküllerin de envai çeşidi sokaklarda görünür. Yağmur ve kardan kalıbı bozulan, rüzgârda püskülleri sürekli karışan fesin kullanımı zahmetli ve masraflı bir iştir. Başlığın bu durumuna binaen doğan ve elinden kurtulması güç, zarara ve sıkıntıya yol açan kimse yahut şeyler için söylenen "püsküllü bela" deyimi, bugün dahi sıkça kullanılmaktadır.
Marmara çırası gibi tutuşmak: Eskiden ocak, soba veya mangalda ateş yakabilmek için çıralar kullanılır, bu çıralar ise çarşılarda tutam halinde satılırdı. Aniden parlayanlar, öfkelenenler için kullanılan "Marmara çırası gibi tutuşmak" deyimi, sakızlı çam ağaçlarıyla meşhur olan Marmara Adası'ndan toplanan ve reçinesi bol olduğu için kolaylıkla yanan çıralardan doğmuştur.
Dingo'nun ahırı: İstanbul'da ulaşım için atlı tramvayların kullanıldığı yıllarda, iki at ile çekilen tramvaylara, dik Şişhane yokuşunu çıkabilmesi için fazladan atlar koşulurdu. Azapkapı'da tramvaya eklenen takviye atlar, Taksim'de Dingo isimli bir Rum vatandaş tarafından işletilen ahırda dinlendirilir, sonra tekrar Azapkapı'ya götürülürlerdi. Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırın bu durumu dolayısıyla, girenin çıkanın belli olmadığı yahut her önüne gelenin girip çıkabildiği yerler için "Dingo'nun ahırı" deyimi kullanılmaya başlanmıştır.
İpsiz sapsız: Bir işe yaramayan, boş gezen, serseri kimseler için kullanılan bir deyimdir. Deyim ayrıca birbirini tutmayan, akla yatmayan saçma sapan sözleri karşılamak için de kullanılır. Eskiden Anadolu'nun muhtelif yerlerinden İstanbul'a çalışıp para kazanmak için adamlar gelirdi. Bunların bir hüneri yahut küçük de olsa iş yapacak parası olmayanları, hamallık yaparak çalışmaya başlarlardı. Ancak hamal olmak için de kişinin ipi yahut ip alacak parası olması gerekirdi. Halbuki bazı taşralıların ipi ya da ip alacak parası dahi olmazdı. Bundan dolayı çoğu defa "ipsiz" diye hakir görülürlerdi.
Goygoyculuk yapmak: Vaktiyle Muharrem ayında ilahiler okuyarak kapı dolaşıp dilenen tarikat mensubu dilencilere goygoycu adı verilirdi. Bunlar, Muharrem ayından iki gün önce Üsküdar'daki tekkelerine giderek şeyhlerinin yanında toplanır ve buradan dörder beşer kişilik gruplar halinde semtlere dağılırlardı. Muharrem'in birinci gününden onuncu gününün akşamına kadar sokaklarda ilahiler okuyarak dolaşan goygoycular, gülbank çekerler ve durdukları kapının önünde "Cenab-ı Hak evvel ab-ı kevserden sizlere de bizlere de kana kana içmeyi müyesser eylesin!" diye dua ederlerdi. Ev sahibinin kendilerine verdiği zahireyi ise yine dualarla alır, Üsküdar'daki tekkeye getirirler; on günün sonunda toplanan erzak orada paylaşılırdı. Günümüzde bu deyim "gevezelik, boşboğazlık yapmak" anlamında kullanılmaktadır.