Arjantinli gazeteci Ricardo Coler, bu soruya cevap bulmak için 2 ay kadınlar tarafından yönetilen Çin'in güneyindeki Mosuo'da yaşadı ve şunları yazdı: 'Kadınlar yönetince erkekler daha iyi bir hayat sürüyor ve şiddet azalıyor.' Arjantinli doktor ve gazeteci Ricardo Coler, iki aydan fazla bir süre Güney Çin’deki Mosuo şehrinde yaşadı. Mosuo’nun özelliği, dünyada anaerkil yapının hüküm sürdüğü, otoritenin kadınların elinde olduğu nadir yerlerden biri olması. Coler, kadınların hüküm sürdüğü dünyayı şöyle tarif ediyor: “Kadınlar başka türlü yönetiyorlar. Onların yönetiminde şiddet yok. Kadınlar yönetimde olunca, erkekler daha iyi yaşıyor.” Coler'e göre Mosuo'da erkeklerin hemen hemen hiç bir sorumluluğu yok. Anaerkil toplumdaki erkeklerin hayatını, Coler şöyle tarif ediyor: 'Erkekler daha az çalışıyor ve bütün gün arkadaşlarıyla oturuyorlar. Her gece başka bir kadınla beraber olabiliyorlar. Kadınlar parayı da yönettiği için, erkeklerin o alanda bir sorumluluğu yok. Ataerkil toplumlarda biz erkekler çok daha fazla çalışıyoruz, üstüne üstlük ev işlerine de yardım etmemiz gerekiyor. Mosuo’da erkeklerin ev işleriyle ilgilenmesine de hiç gerek yok!' Mosuo’daki anaerkil yapıda kadın ve erkek rolleri, bizim Batı toplumundakinin tam tersi değil. Mosuo’lu kadınlar güç sahibi, ancak amaçları daha fazla para kazanmak ya da daha çok mal sahibi olmak değil. Kadınlar gücü farklı şekilde kullanıyor. Ailesinin her anlamda mutluluğunu ve huzurunu sağlamak için kullanıyor elindeki gücü.' Coler, Mosuo’da kendisini en çok şaşırtan şeyin şiddetin hemen hiç yaşanmaması olduğunu söylüyor. “Şiddet yok dediğim zaman, kulağınıza idealize ediyorum gibi gelmesin. Her toplumun kendine göre sorunları vardır. Ama kadınların aklına sorunları şiddetle çözmek fikri gelmiyor.” Coler, Mosuo'daki aşk hayatının ise bir yönüyle bizim toplumlarımıza tanıdık, bir yönüyle de yabancı olduğunu söylüyor ve iki toplumun arasındaki farkı şöyle anlatıyor: “Mosuo’da devamlı birileri seni bir kadınla tanıştırmak istiyor. Tanıştırıldığın zaman, kadınlar genelde mahçup davranıyor. Halbuki normalde kadınlar çok güçlü karakterler ve neredeyse hep bağırarak konuşuyorlar. Ancak sizinle beraber olmak istiyorlarsa daha çekingen davranıyorlar . Ancak beraber olduktan sonra, o mahçup tavırdan eser kalmıyor. Kadınlar ertesi gün normal hayatına devam ediyor, sanki hiç tanışmamışsınız gibi... 'Mosuo’daki cinsel hayat fazlasıyla aktif ve çiftler sıklıkla değişiyor. Ama sonuçta kiminle beraber olacağına kadın karar veriyor. Her yetişkin kadın, kendi ayrı evinde oturuyor. Ancak erkekler ya toplu halde, ya da aileleri ile oturuyor. Eğer çiftler arasında aşk olursa, erkek, kadının yanına taşınabiliyor. Kadınların erkeklerle beraber yaşamaları için tek motivasyonu aşk. Çocuklar veya para gibi şeyler için beraber yaşamayı sürdürmüyorlar. Aşk bitince ilişki de bitiyor, evlilik ise mutlaka olmak zorunda değil. ' Coler, Mosuo'da kendisinden de çocuk sahibi olmak isteyen bir kadınla tanışmış. Gazeteci Mosuol'u kadını nazikçe reddetmiş. “Bakamayacağım çocukları dünyayı getirmek istemiyorum” fikrini anlatmakta zorlanmış. Üstelik kadından aldığı cevap, “Çocuklar zaten annede kalır. Erkeğin onu yetiştirmede fazla bir rolü olmaz. Bu işi fazla ciddiye alıyorsun” olmuş. Coler bu konuda şunları söylüyor: '25 bin kişinin yaşadığı Mosuo’da, 'baba' kelimesi fazla bir anlam ifade etmiyor. Çocukların, babalarının kim olduğunu bilmemesi sıklıkla karşılaşılan bir durum. Esas olan çocuklarla birlikte kurulan aile. Çünkü aileden ayrılmak hemen hemen hiç mümkün değil.' Mosuo’da kadınlar toplumda bu kadar önemli rol oynadığı için bir kadının kız çocuğunun olmaması kötü algılanıyor. Paranın esas yönetimi kadınlarda olduğu için, kız çocuklarının olmadığı evlerde maddi sıkıntılar baş gösterebiliyor. Aslında Çin’de şehirlerde bir, kırsal alanlarda iki çocuğa izin veriliyor. Ancak Mosuo’lular azınlık statüsünde olduğu için onlara çocuk sınırlaması getirilmiyor.