MİDEMDEN ufak bir rahatsızlık geçirdim geçen hafta. Stres kaynaklı olabilir dendi. Teorim kahve içip sabahlayarak yazmaların hediyesini sonunda aldığım yönünde. Ama ‘Vah vah yahu, halbuki sen hep neşeli görünen birisindir, demek içine atıyorsun,’ nazlandırmaları karşısında, ‘Evet, aslında ağlayan palyaçoyum’ diye duygu sömürüsü yapmak da fena olmadı. Sanatçı kısmısı her tür ilgi alakayı sever, malumunuz! Ancak gastroskopi yaptırma mecburiyeti ortaya çıkınca, bana Maslak Acıbadem yolu göründü. Sözkonusu hastaneye bu gastroskopi gününden, üç gün önce İbrahim Tatlıses’in kaldırıldığı malum gerçeği, yazının omurgasını oluşturuyor! Ne bu gastroskopi diyenler için, ağzınızdan kameralı bir boru sokup, mideye kadar inip, hasarı inceliyorlar ve ne mutlu ki bu esnada sizi bayıltmış oluyorlar deyip geçeyim! Ne var ki o sabah hastaneye giderken yaşadığım endişe, gastroskopinin bizatihi kendisinden değil, kapıdaki gazeteci ordusundan kaynaklanmaktaydı. Zira bu tür işlemler ne hikmetse sabah saatlerinde yapılmakta ve ben de o saatlerde, henüz birkaç saat önce uyumuş olduğumdan, ‘picture perfect’ tabir ettiğimiz, ‘kamera için şaheser’ görünümde olmuyorum! Ancak ‘sanaatımı icra ederken’ pek de ‘bu eşsiz surat ve hokka gibi burun sayesinde’ para kazanmadığım için, çok umurumda değil, zaten galiba ‘kamera için şaheser’ bir günüm ömrümde olmadı! Daha ziyade Tatlıses’in sağlığıyla ilgili bir dizi soru karşısında çuvallayıp ‘Ben onun için gelmedim, bana ne’ kabalığıyla ‘Aileden bilgi aldım, Allah Tatlıses’i başımızdan eksik etmesin’ yalancılığı arasında gri alanlar bulma ‘kem kümü’ korkutuyordu beni! GÜLSE BİRSEL GELDİ! Beni yakamdan tutup götürdüğü yerin Derya Tuna ve Tatlıses’in yakınlarının dinlendiği oda olduğunu elbette bilmeyerek! Kapıda ‘Gülse Birsel geldi’ şeklinde anons edilip, Derya Tuna’nın gayet nazik biçimde kalkıp bana sarıldığı ana kadar kafamda ‘Beni bayıltırlarken narkozla mı, iğneyle mi acaba?’ sorusu vardı, itiraf edeyim! Takdir edersiniz ki aslında ziyarete gelmediğiniz bir hasta yakınıyla muhabbet etmek zor bir durumdur! Dolayısıyla, beni öpen bu ilk kez tanıştığım acılı hasta yakınına önce “Şey ben onun için gelmedim de,” kabalığıyla başlayıp “Ama çok iyi oldu sizi gördüğüm, geçmiş olsun, haberler iyiymiş değil mi?” gibilerinden bir geveleme sunabildim ancak! Sonra durumun tuhaflığına bir de galiba içeridekilere el sallayarak eşsiz bir final yaptım! BEN BAŞKA BİR ŞEY İÇİN GELMİŞTİM.. Ne var ki kadıncağız ünlü ve/veya sosyetik olmadığı gibi Türk de değildi ve muhtemelen hastaneye check-up filan yaptırmaya gelmiş ve gazetecilerin saldırısından ödü patlamış sıradan bir kişiydi! Tatlıses’le bir tanışıklığı ya da sağlık durumuyla ilgili bir bilgisi olmadığı anlaşılınca, bir sincap gibi sessiz ve derinden, arabasına binmekte olan bendeniz fark edildim ve bana doğru koşu başladı! Hastanenin bulunduğu Büyükdere Caddesi magazin basınının Çanakkalesi gibiydi ve röportaj yapmadan geçilmiyordu! Soru seli karşısında elimdeki hastane dosyamı gösterip “Ben başka bir şey için geldim,” dediğimde, ikinci soru olarak “İbrahim Bey ne zaman sahneye dönecekmiş?” cümlesini duyunca “Daha iyiymiş, evet evet, iyiye gidiyormuş,” gibi bir şeyler geveleyip kendimi arabaya attım! Oysa elimde kapı gibi dosyam vardı, kan testleri, şeker ölçümü, neler neler! O gizli dosyaların hepsini atladı bizim basın! Yoksa midemin iç mukozasının daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış fotoğraflarıyla “Gülse Birsel en çıplak haliyle” gibi bir bomba patlatılabilirdi! Ertesi gün bütün gazetelerde Tatlıses’i ziyaret eden sanatçılar listesinde ismim ve resmim çıktı! Elimde dosyamla! Ben de kendime göre değerli bir sanatçıyım, ama elalem vurulunca haber, benim gastritimle ilgili tek satır yok! Magazin basınını protesto ediyorum! İbrahim Tatlıses’in ameliyat olduğu hastanenin bulunduğu Büyükdere Caddesi, magazin basınının Çanakkalesi gibi, sorular cevaplanmadan geçilmiyor.