BM İnsan Hakları Konseyi üyelerinin Suudiler ile ABD'lilerin organize ettiği partide nasıl dans ettiklerini izliyoruz birkaç gündür. Cenevre'de toplanan Konsey, Doğu Guta'da yaşanan insani krizi görüşmüş... Hani kimyasal silahların kullanıldığı, ölmüş çocukların, bebeklerin ve parçalanmış bedenlerin fotoğraflarının her saat önümüze düştüğü Doğu Guta. Çoğumuz hayretler içerisinde. Evet, BM'den ve onun organlarından Suriye'deki yada özelde Doğu Guta'daki vahşeti durdurmalarını beklemiyoruz. İşlevsizlikleri ortada. 'BUNUN ADINA DA VİCDAN DİYORUZ' Buna rağmen Doğu Guta ile ilgili toplandıktan sonra nasıl olur da eğlenebildiklerini anlamlandıramıyoruz. Dans edenleri kişisel olarak tanıdığımızdan değil, ancak taşıdıkları ve üstlendikleri misyon bakımından en azından bir beklenti oluşuyor bizde. Bunun adına da vicdan diyoruz.Diğer canlılardan farklı olarak insanda var olan bir özellik yani. Çocuklar gazlarla öldürülürken bu konu ile ilgili toplanan insanların akşam çılgınca dans etmeleri insanın vicdanını yaralıyor. Peki bu arkadaşların yapabilecekleri başka şeyler olamaz mı? Yaşanılan insanlık dışı olayları duyurmak için çaba harcayıp dünya kamuoyunu harekete geçirmek bunlardan biri olamaz mı örneğin? Bu iletişim çağında atacakları bir twite bakar her şey. Zira görevleri itibariyle her şeyin farkında olan, çoğumuzdan daha fazla dataya ve bilgiye sahip insanlardan bahsediyoruz. Bakın mesela bugün Türkiye topraklarından doğan ve 55 ayrı ülkeden de kadın örgütlerinin katıldığı bir vicdan hareketinden bahsedeyim size... 'ULAŞABİLECEKLERİ HER YERE ULAŞMAYA ÇALIŞIYORLAR' Suriye'de rejim tarafından zindanlarda tutulan, işkence ve türlü zulümlere, tecavüzlere maruz kalan 6 bin 736 kadın için İstanbul'dan yola çıkıp, Ankara'ya ve oradan da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde de Hatay'a varan bir konvoy bu. Yapabilecekleri sınırlı. Ulaşabilecekleri her yere ulaşmaya çalışıyorlar. Konvoydan bir heyet bir önceki gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan tarafından kabul edildiler. Afrika'dan Rayne Rose Mandela, İngiltere'den Yvone Ridley, Bosna-Hersek Srebrenica'dan Suhra Sinanovic, Suriye'den Mecd Serbeci ve daha nice kadın hakları temsilcilerinin tek istedikleri; Suriye zindanlarında haksız yere tutulan, tecavüze uğrayan, işkenceye uğrayan bu kadınların salıverilmeleri. Zira rejimin stratejisi kadınlar üzerinden ailenin ve gün sonunda toplumun tamamını kontrol altına almak. Suriye'deki kadınlar, rejim tarafından cezalandırma aracının bir nesnesi haline dönüştürülmüş durumda. VİCDANIN DOĞDUĞU TOPRAKLAR Suriye'de büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. Kimyasal gaz dahil savaş suçunu ilgilendiren her türlü silah Suriyeliler üzerinde kullanıldı yıllarca. Aileler dağıldı. Evler yıkıldı. Yüzbinlerce çocuk, kadın hayatını kaybetti. Cümleleri ben yazarken, siz de okurken çok şey ifade etmeyebilir. Ama en azından birkaç dakikalığına dahi olsa eşimizin, kardeşimizin, annemizin şu an Esad zindanlarında olduğunu, çaresizliklerini, unutulmuşluklarını düşünüp vicdanımızı bir daha yoklayalım. Onlara dua edelim. Üstüne, Vicdan Konvoyu'na destek olalım. Onlar gibi nice hareketlere yapabileceğimiz ölçüde yardım edelim. Haber yapalım. Yazı yazalım. Hangi dillerde yapabiliyorsak yapalım bunu. 'Kadınlar çiçektir' mesajlarıyla, karşılıklı plaket alışverişleriyle boşa vakit kaybetmeyelim artık. Vicdanın doğduğu topraklarda yaşıyorsak bugün dünyanın vicdan yükünü çekmek de bize düşer. Zor olduğunun farkındayım ama bizim bu dünyayı anlamlandırmamız ile başkaları arasında bir fark var. Onları unutmayalım. Bu insanları hatırlatan 'Vicdan Konvoyu' katılımcılarını da unutmayalım. Minnettarız.