Bugün Turgut Özal’ın 19. ölüm yıldönümü. Türkiye'nin 8'inci cumhurbaşkanının öyküsüne hoş geldiniz. Ülkede türlü reformlar yapmış Malatyalı küçük çocuğun öyküsüne… Bildiğinizi sandığınız ama en derininde hissettiklerine çoğu zaman yabancı kaldığınız… Devletin en üst zirvesine yükselen Anadolu çocuğunun reformist hayatı, “bir kaset takalım da neşemizi bulalım Semra” diyen renkli bir Cumhurbaşkanı’nın hayatı… Buyrun, yedi kısım tekmili birden… Hikayemiz 1927 yılında Malatya’da başlar. O yıllar zor yıllardır. Birinci Dünya Savaşı biteli dokuz, Ulusal Kurtuluş Savaşı zaferle noktalanalı beş, Cumhuriyet ilan edileli dört yıl olmuştur. Savaşların yıktığı ve yoksullaştırdığı Türkiye, kendi yağıyla kavrulmaya ve ayakları üzerinde durmaya çalışmaktadır. Malatya da, Anadolu’nun göbeğinde, yoksulluktan kurtulma savaşı veren kentlerden biridir. O yıllar bir kasaba görünümünde olan Malatya, yine de çoğu Anadolu kentlerine oranla daha düzenlidir, daha bir gelişmiştir. Mesela, yeni Başkent olan Ankara’nın yanında neredeyse küçük Paris gibidir. Yoksul Anadolu’nun bu yoksul kentinde yaşayan Mehmet Sadık Bey’le eşi Hafize Hanım’ın tek katlı mütevazi evlerinde tatlı bir heyecan yaşanmaktadır. Hafize Hanım’ın doğum sancıları başlamıştır. İlk çocukları dünyaya gelecektir. Mehmet Sadık Bey, kendi olanaklarıyla din eğitimi görmüştür. “Kızlar Mektebi”ni bitiren Hafize Hanım ise genç Cumhuriyetin ilk kadın öğretmenlerinden biridir. Akıllı ve bilgili bir kadındır. O günlerin küçük ve muhafazakar Malatya’sında kısa kollu elbise giyer, başına şapka takar. Tam bir Cumhuriyet öğretmenidir. Mehmet Sadık Bey, eşinin de teşvik ve zorlamasıyla dışarıdan sınava girerek ilkokulu bitirir. Önce Malatya Belediyesi’ne girer. Bir süre sonra Ziraat Bankası’na geçer.Biri ilkokul öğretmeni, diğeri banka memuru olan karı koca, maaşlarını birleştirir ve düzenli bir yaşam sürmeye başlarlar. O yıllarda memur ve öğretmen “elitten sayılır. Mehmet Sadık Bey ve Hafize Hanım, Malatya’nın saygın kişileri arasındadır. 13 Ekim 1927′de ilk çocukları dünyaya gelir. Çocuk erkektir. Adını “Turgut” koyarlar. SADECE BİZİM EVDE RADYO VARDI Eskiden devlet memurları orası senin, burası benim dolaşıp dururlardı. Ziraat Bankası memuru Mehmet Sadık Bey’in ilk nakil yeri Bilecik’in Söğüt ilçesidir. Söğüt, Turgut Özal’ın çocukluk anılarında önemli bir yer tutar. Cumhurbaşkanıyken, Söğüt’te geçen yıllarını, “Belki Söğütün hali vakti en iyi olanı bizdik. Çünkü memurduk. Memur o zaman en mutlu insandı. Babam banka müdürüydü. Annem öğretmendi. Eve iki maaş girerdi. Sadece bizim evimizde ve kaymakamın evinde radyo vardı. Başka hiçbir yerde yoktu” diye anlatacaktır. Söğüt’e geldiklerinde dört yaşında olan Turgut’un kişilik yapısı, tam altı yıl kaldıkları bu şirin ilçede şekillenmeye başlar. Dördüncü sınıfa kadar ilkokulu burada okur. Çocukluk arkadaşı Ali Ayvaz, onunla Söğüt’te geçen yıllarıyla ilgili şunları söyler: “Turgut Bey benim sıra arkadaşımdı. Aynı yıl ilkokula başladık. Dördüncü sınıfta da üç ay birlikte okuduk. Sonra onlar tayin olup Silifke’ye gittiler. Evlerine de girip çıkıyordum. Evlerinde arkadaşlarla saklambaç oynarken, sırayla ebe olurduk. Turgut da saklanırdı. Onu ararken yalancıktan görmezlikten gelirdik. O bulamıyoruz diye sevinirdi ama, aslında oyalayarak, onlara Malatyadan gelmiş kuru dutları, pestilleri yerdik. Yemişleri yedikten sonra gidip saklandığı delikte bulurduk. Turgut Bey sessiz bir çocuktu. Kavgacı değildi. Babası bazen evde bizi güreştirirdi. Çelimsizdim ama, yaşça ondan büyük olduğum için yeniyordum. O zaman babası, göbeğini hoplata hoplata gülerdi. Bazen de Söğütün hemen yanındaki dereye gidiyorduk. O dere yazın çok eğlenceliydi. Suya girip yıkanıyorduk. Kimsenin mayosu yoktu. Turgut Bey de, biz de çırılçıplak soyunup dereye giriyorduk. Turgut Bey de bizim gibi yüzmeyi o derede öğrendi.” Memur babanın tayini Silifke’ye çıkınca, küçük Turgut’un Söğüt serüveni sona erer. Orada geçen günlerini, ilk çocukluk arkadaşlarını hiçbir zaman unutmayacaktır. Küçük Turgut, babasının görevi nedeniyle ilk ve orta öğrenimini yurdun değişik yerlerinde tamamladı. EŞEKTEN DÜŞTÜ, TÜRKİYE'NİN KADERİ DEĞİŞTİ Silifke’de ilkokulu bitirip ortaokula başlayan küçük Turgut, renkli düşlerinin sonu olan talihsizlikle burada karşılaşır. Bu talihsizlik, Turgut’un kaderini de değiştirecektir. Çünkü eşekten düşüp kolu kırılmasa, belki askeri okula girecek ve istediği gibi iyi bir pilot olacak ama, birgün politikaya atılıp kitleleri coşkuyla dalgalandıramayacak, topluma o güne kadar duymadığı yepyeni şeyler söyleyemeyecek, önce Başbakan sonra Cumhurbaşkanı seçilemeyecek ve adını tarihe yazdıramayacaktır. Silifke’de eşekten düşen Turgut’un kolu kırılır. Götürülmediği doktor kalmaz ama, kolu tam anlamıyla iyileşmez. Kolundaki sakatlık yüzünden o yıllarda çok istediği halde askeri okula gidemeyecektir. Turgut Özal, kaderini etkileyen eşekten düşme olayını anlatırken, o günleri yeniden yaşar gibidir : “Ailece pikniğe gitmiştik. Akşam eve dönüyorduk. Eşeğe bindirdiler beni. Eşek, bizimle birlikte gelen ailenindi. O ailenin oğlunu da yanıma oturttular. Bir ara eşek hızlandı. Eşeğin semeri kaydı, ikimiz birlikte eşekten düştük. Ben kolumun üstüne düştüm. Acıyla kıvranıyordum. Yetişip kaldırdılar. Kolum fena kırılmış, kemik fırlayıp etimden dışarı çıkmıştı. Hemen doktora götürdüler. Doktor sarıp alçıya aldı, fakat bir türlü tutmadı, eğri kaldı. Babama bir kırıkçıyı tavsiye ettiler. Eve geldi, kolumu yeniden kırdı, sardı. Kolum iyileşti ama, sol koluma göre kısa kaldı. Böylece çok istediğim halde havacılık okuluna girip pilot olamadım.” Pilot olma düşü sona eren Turgut Özal, babası Silifke’den Mardin’e atanınca, ortaokulu orada bitirir. Sıra lise öğrenimine gelmiştir. Fakat o yıllarda, birçok ilde olmadığı gibi Mardin’de de lise yoktur. Aile, Turgut’u paralı yatılı olarak Konya Lisesi’ne gönderir. Lise birinci sınıfı orada okur. Ortaokulu bitiren kardeşi Korkut’la birlikte bu kez Kayseri Lisesi’ne gider. Dayısı Süleyman Bey de (Hafize Hanım’ın kardeşi, Hüsnü Doğan’ın babası) Kayseri’de oturmaktadır, iki kardeş, dayılarının evinde kalırlar. Baba Mehmet Sadık Bey, Mardin’den Kayseri’ye tayinini ister. İsteği kabul edilecek ve aile tekrar biraraya gelecektir. Mehmet Sadık Bey’le Hafize Hanım, Malatya’da doğan Korkut ve Silifke’de doğan Yusuf Bozkurt’un eklenmesiyle sayısı üçe çıkan çocuklarını okutabilmek için ellerinden gelen tüm çabayı gösterirler. Çocukların üçü de zeki ve akıllıdır. Fizik olarak da birbirlerine çok benzerler. Turgut, Kayseri Lisesi’ndeki ilk aylarında biraz bocalayacaktır. Birinci dönem sonunda karnesinde beş zayıf vardır, ikinci dönemde çok çalışır ve bütünlemeye kalmadan sınıf geçer. Ertesi yıl mezun olur. Artık lise diploması elindedir ve üniversite yolu gözükmüştür. İstanbul’a 1945 yılında gelir. Düşlerini süsleyen, gelmeyi çok istediği halde o güne kadar bir türlü gelemediği bu güzel kent, onun aynı zamanda son durağı olacaktır. Siyasal Bilgiler Fakültesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Yüksek Öğretmen Okulu sınavlarına girer. Üçünü de kazanır. Bunlar arasında İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Fakültesi’ni tercih edecektir. Gözü mühendisliktedir ve mühendislik o yıllarda gözde mesleklerden biridir. Turgut Özal, üniversiteye kaydını yaptırır ve burs almak için başvurur. Üniversite yurdunda kalmakta ve bütün günleri ders çalışmakla, üniversite ile yurt arasında gidip gelmekle geçmektedir. Arkadaşları gezmeye, eğlenmeye, sinemaya giderler. O, yurttaki odasına kapanıp saatler boyu ders çalışır. Başarılı ve çalışkan bir öğrencidir. SÜLEYMAN DEMİREL VE NECMETTİN ERBAKAN'LA AYNI ÜNİVERSİTELER Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Mehmet Turgut ve Şevket Demirel de Teknik Üniversite’de öğrencidirler. Demirel ve Erbakan hem yaşça ve hem sınıfça Ozal’dan büyüktürler. Özal daha çok Şevket Demirel’le arkadaştır ve onunla aynı sınıftadırlar. Turgut Özal, liseyi bitirdiği için Kayseri’de bırakmak zorunda kaldığı kardeşi Korkut’la üniversitenin ikinci sınıfındayken tekrar biraraya gelecektir. Korkut Özal da liseyi bitirmiş ve İstanbul Teknik Üniversitesi’ne girmiştir. Kardeş dayanışması, Turgut Özal’ın üniversite dışındaki çevreye de açılmasını sağlar. İki kardeş, “Anadolu’nun bağrından kopanları İstanbul’a alıştırma kulübü” adında bir kulüp kurarlar. Önce 10 olan üye sayıları giderek artar.Aralarında para toplar ve her ay kura ile belirledikleri kulüp üyelerinden birine ziyafet çekerler. 1940’lı yılların o insan hak ve hürriyetleri açısından sıkıntılı günlerinde, Mareşal Fevzi Çakmak’ın cenaze töreni onun, en önemli olayıydı. Fevzi Çakmak’ın Islami usullere göre gömülmesi ve vatandaşın omuzlarında taşınması konusunda aktif rol oynamıştı. Turgut Özal, 1950 yılında üniversiteden mezun oldu. Okulu bitirdiği yıl Ankara Elektrik Işleri Etüd Idaresi’nde mühendis olarak çalışmaya başladı. Burada Süleyman Demirel’le beraber çalışmışlardı ve aralarında yakın bir dostluk başlamıştı. Önce daire başkanı ardından da genel müdür muavinliğine getirildi. Bu arada Ayhan Hanım’la ilk evliliğini yaptı. Fakat bu evlilik yürümedi. 1952 yılında sona eren bu evlilikten sonra, çalıştığı işyerinde daktilocu olarak görev yapan Semra Hanım’la evlendi. Özal’ın bu evlilikten 3 çocuğu oldu. ÖZAL, SÜLEYMAN DEMİREL'E KOMUTANLIK YAPTI Turgut Özal yaptığı bu evlilikten hemen sonra Amerika’ya gönderildi. Döndüğünde Elektrik Işleri Etüd Idaresi’nde Genel Direktör Teknik Müşaviri olarak tekrar göreve başladı. 1958 yılında planlamayla ilgili en önemli olaylarından birinde yer aldı. 1957 seçimlerinden hemen sonra Demokrat Parti hükümeti tıkanmıştı. Süleyman Demirel’le birlikte ekonomiyi planlamak için kurulan on kişilik ekibin içindeydi. Adnan Menderes devrildikten sonra Türkiye planlı ekonomiye girdi ve Devlet Planlama Teşkilatı kuruldu. Bu arada Turgut Özal askerliğini yapmak üzere 1959 yılında Ankara Ordonat Okulu’nda yedek subay oldu. Devlet Su Işleri Genel Müdürü Süleyman Demirel de, 'usta' asker Turgut Özal’ın yanında yedek subay öğrencisi olarak geldi ve Turgut Özal ona hem komutanlık hem de öğretmenlik yaptı. 1960 yılındaki askeri darbe sırasında Turgut Özal askerdeydi. 1961/62 yılları arasında askerlik hizmetini Milli Savunma Bakanlığı Bilimsel Danışma Kurulu üyesi olarak yaptı. Askerliğini yaparken aynı zamanda ODTÜ’de matematik öğretmenliği de yapmaktaydı. Askerliği bitince hemen ardından Elektrik Işleri Etüd Idaresi’ndeki görevine tekrar dönen Turgut Özal, Devlet Planlama Teşkilatı’nın kuruluş çalışmalarına da katılacaktı. Askeri darbenin sonrasında Demokrat Parti kapatılınca yeni bir sağ parti kurma çalışmaları başlamıştı. Süleyman Demirel, Hüsnü Doğan, Necmettin Erbakan, Sadettin Bilgiç ve Korkut Özal gibi isimlerle toplantılara katılıyordu ama konumu nedeniyle fazla faal duruma gelemedi. Sonuçta kurulan Adalet Partisi 1965 seçimlerinde birinci parti olarak çıktı; Süleyman Demirel başkanlığında yeni hükümet kuruldu. Başbakan olan Süleyman Demirel’in yanında önce danışmanı olarak görev alan Turgut Özal böylece siyaset hayatına da aktif olarak başlamış oldu. Bir süre Başbakanlık Teknik Uzmanlar Kurulu Üyesi olarak çalıştı ve 1967-1971 yılları arasında da Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı görevini yürüttü. Ekonomik Koordinasyon Kurulu, Para ve Kredi Kurulu, RCD Koordinasyon Kurulu ve AET Koordinasyon Kurulu başkanlıklarında bulundu. Askeri darbenin sonrasında Demokrat Parti kapatılınca yeni bir sağ parti kurma çalışmaları başlamıştı. Süleyman Demirel, Hüsnü Doğan, Necmettin Erbakan, Sadettin Bilgiç ve Korkut Özal gibi isimlerle toplantılara katılıyordu ama konumu nedeniyle fazla faal duruma gelemedi. Sonuçta kurulan Adalet Partisi 1965 seçimlerinde birinci parti olarak çıktı; Süleyman Demirel başkanlığında yeni hükümet kuruldu. Başbakan olan Süleyman Demirel’in yanında önce danışmanı olarak görev alan Turgut Özal böylece siyaset hayatına da aktif olarak başlamış oldu. Bir süre Başbakanlık Teknik Uzmanlar Kurulu Üyesi olarak çalıştı ve 1967-1971 yılları arasında da Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı görevini yürüttü. Ekonomik Koordinasyon Kurulu, Para ve Kredi Kurulu, RCD Koordinasyon Kurulu ve AET Koordinasyon Kurulu başkanlıklarında bulundu. Daha sonra da 1967 yılında DPT Müsteşarlığı’na getirildi. DPT’de sol siyaset içindeki planlamacılar ağırlıkta olmasına rağmen, ısrarla planlamada özel girişime ağırlık verilmesi gerektiğini savundu. Turgut Özal bu amaçla Teşfik Uygulama Dairesi’ni kurdu. 12 Mart 1971 askeri darbesinden bir süre sonra DPT’deki görevinden alındı ve Amerika’ya gitti. Görevinde alınmadan önce yeni gelen 12 Mart hükümeti (11’ler hükümeti) için ekibiyle birlikte kapsamlı bir ekonomi raporu hazırlamıştı. Kendisinden sonra bu ekip de tasfiye edildi. Amerika’da 1973 yılına kadar kalan Turgut Özal burada Dünya Bankası Sanayi Dairesi’nde başta petrol olmak üzere sanayi ve maden konularında özel danışmanlık görevinde bulundu. Özellikle Afrika’yla ilişkilerle ilgilenmesinden dolayı bu dönemde sık sık Afrika seyahatine çıktı. Büyük kızları Zeynep ve Ahmet orada liseyi bitirdi. Ahmet Özal üniversite sınavını kazanınca ailenin yurda dönmesinden sonra da orada kaldı. Eşi Semra Özal’a göre aile en güzel yıllarını burada geçirmesine karşın hiçbir zaman burada kalmayı düşünmemişlerdi. Turgut Özal ile Semra Yeyinmen’in (Semra Özal) evlilik fotoğrafı. Turgut Özal yurda dönünce özel sektörde bankacılık, demirçelik, otomotiv sanayii, tekstil, gıda, demir döküm alanlarında yönetici olarak çalıştı. Turgut Özal siyasete atılmayı düşünüyordu ve bunun içinde maddi birikimi önemli görüyordu ve bunu sağlamak için bu dönemde birkaç fabrikada birden çalışmıştı. 1977 Genel Seçimlerinde Milli Selamet Partisi’nden Izmir milletvekiliği için aday oldu ve seçimi az bir farkla kaybetti. Daha sonra bu adaylığı hatalı bir seçim olarak değerlendirdi. Sonra MESS’de (Madeni Eşya Sanayii Sendikası) Sendika Başkanı olarak görev yaptı. Turgut Özal 1979 Nisanı’nda Aydınlar Ocağı’ndaki seminerde duyurduğu 'Kalkınmada Yeni Görüş’ün Esasları' adlı raporunu hazırlamıştı ve bunu ilk defa Türkiye Milli Kültür Vakfı’nın toplantısında dile getirmişti. Bu rapor daha sonradan Anavatan Partisi’nin temelini oluşturacaktır. 1979 Kasımı’nda Süleyman Demirel başkanlığında kurulan azınlık hükümetiyle tekrar devlet memurluğuna dönen Turgut Özal’a, Başbakanlık Müsteşarı ve DPT Müsteşar Vekilliği görevi verildi. Kurulan ikinci MC hükümetinde Süleyman Demirel kendisini Merkez Bankası’nın başına getirmeyi istemişti ama koalisyon ortağı Necmettin Erbakan buna karşı çıkmıştı. 1979 yılında kalp spazmı geçirdi; dinlenmesi gerekiyordu, fakat birkaç gün sonra hastaneden çıktı ve Paris’e gitti. Burada Türkiye için kritik bir toplantı vardı. OECD binasında EDRC (Ekonomic Development Rewiev Comittee) toplantısına katılan Turgut Özal Türk iktisadi hayatı için önemli bir olayı gerçekleştiriyor ve borçları erteletiyordu. 1980 yılında ise Türk ekonomisinin liberalleşmesini hedefleyen 24 Ocak Kararları’nın hazırlanmasında aktif görev aldı. Bu programla Türk ekonomisi dış pazarlara açılıyordu. Yıllardır uygulanan karma ekonomi düzeninden serbest piyasa ekonomisine geçilmiş olundu. Kararların altında Süleyman Demirel hükümetinin imzası vardı. 12 EYLÜL DÖNEMİ 12 Eylül 1980’de Kenan Evren başkanlığında askeri darbe oldu. Darbeden sonra kurulan Bülend Ulusu Hükümeti’nde ekonomik işlerden sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevine Turgut Özal getirildi. Iç ve dış şartlar 12 Eylül hükümetine Turgut Özal’ı kabul ettirmişti. Ekonomiye hákim olması ve bu programın hazırlayıcısı olması artılarıydı. Darbe hükümeti de bu ekonomik gidişatı sürdürmenin yolunu bu kararların uygulanmasında görmüştü. Fakat Turgut Özal ekonomide Süleyman Demirel döneminde olduğu kadar etkin olamadı. 22 ay kaldığı görevinden 14 Temmuz 1982 yılında Banker Kastelli olayının zorlamasıyla istifa etti ve hemen Side’ye hareket etti. Side’de yeni bir partinin ilk çalışmalarına başladı. Burada Kaya Erdem, Hüsnü Doğan, Mehmet Keçeciler, Adnan Kahveci ve Mehmet Taşar gibi isimlerle birlikte çalışmalar yapıldı ve 20 Mayıs 1983’te Anavatan Partisi kuruldu. Fakat 37 kişilik parti kurucularından 7’si askeri yönetimden veto yedi. Yapılan ilk serbest genel seçimlerde (6 Kasım 1983) 45,5 gibi bir oy oranıyla 212 milletvekili çıkararak toplam 400 kişiden oluşan parlamentoda çoğunluğu sağladı ve hükümet kurma görevini aldı. Seçimin Turgut Sunalp’in başkanlığındaki Milliyetçi Demokrasi Partisi ile Necdet Calp’in kurduğu Halkçı Parti’nin arasında geçeceği sanılıyordu. Turgut Özal’ın başkanlığındaki Anavatan Partisi’nin aradan sıyrılarak ezici bir çoğunlukla seçimleri kazanması sürpriz oldu. Hükümeti kurma vazifesi Özal’a verildi; ve Özal’ın başkanlığındaki yeni hükümet 13 Aralık 1983’te onaylandı. Birinci Özal Hükümeti 24 Aralık’ta güvenoyu aldı. Idari ve mali alanda köklü değişikliklere imzasını attı. Bu dönemde fiziki altyapıda, dış ticarette ve turizmde çok büyük değişiklikler yaşanıyordu. Uygulanan ekonomik program birçok sert tepkilere de hedef oluyordu; buna karşın hükümet bu tepkilere karşın yeni kararlar alıyordu. Anavatan, 1984 Martı’ndaki yerel seçimlerde de büyük bir çoğunluğu kazandı. 1985 yılı ANAP’ın kongre zamanıydı ve 13 Nisan’da yapılan bu ilk büyük kongrede Turgut Özal tekrar genel başkanlığa seçildi. Bu kongre çok sert geçmişti. Turgut Özal’ın yanında etkin olmak isteyen isimler çatışıyordu. Milliyetçi kanatta Mustafa Taşar, muhafazakár tarafta Mehmet Keçeciler ve liberal safta ise Mesut Yılmaz öne çıkan isimlerdi. Turgut Özal partisinde ise ilk ters düşmeyi Bedrettin Dalan ile 1986’da yaşayacaktı. 1986 yılı Ocak ayında baypas ameliyatı geçiren Turgut Özal Houston’da hastanede yatarken Yunanistan’la Türkiye arasında petrol arama ruhsatı yüzünden bir kriz ortaya çıktı ve hasta yatağında bu konuyla ilgilendi. Devam eden süreçte, Turgut Özal’a siyasi yasakların kaldırılması gerektiği konusunda dayatılıyordu. Sorun, yasakları Meclis’in mi kaldırması gerektiği yoksa 12 Eylül dönemindeki referandumda bunları yasaklayan halkın onayına tekrar mı başvurulmasıydı. Turgut Özal yasaklar konusunu referanduma götürürse siyasi rakiplerini daha kolay alt edebileceğini düşünüyordu. Ama umduğu olmadı ve az bir oy farkıyla yasaklar kaldırıldı. Bu referandumdan sonra ANAP’ın çöküşü de başlamıştı. 1983 yılında alınan yüzde 46’lık oy oranı 35’e düşmüştü. 1989 yılındaki yerel seçimlerde ise yüzde 21.75’e inmişti. Daha sonraları Özal’ın prensleri olarak anılacak gençler bu dönemde ortaya çıktı. Amerika’daki Türk öğrencilerle temasa geçildi. Amaç kamu yönetimine yeni kişiler kazandırarak Türkiye’nin dışarıya kaybettiği insan sermayesini geri kazanmaktı. Bu gençler tecrübeleri olmamasına rağmen kamu kuruluşlarında önemli yerlere yerleştirildi. Ama bu uygulama başarısızlıkla sonuçlandı. Çoğu arkalarında bir sürü yolsuzluk dosyası bırakarak kısa sürede, yurtdışına geri döndü. 1987 yılının yaz aylarında Turgut Özal Silahlı Kuvvetlerle önemli bir gerginlik yaşadı. Necdet Üruğ paşanın normal olarak 30 Ağustos’a kadar genelkurmay başkanı olarak kalması gerekiyordu. Emekliliğinden sonra da hak sahibi kara kuvvetleri komutanı Necip Torumtay paşaydı. Ama askerler onun yerine Necdet Öztorun paşayı istiyorlardı. Aslında bu paşanın da görev süresi doluyordu. Ancak 30 Ağustos’a kadar Necdet Üruğ istifa ederse yerine Öztorun paşa göreve getirilebilirdi. Istifa gerçekleşti ama Turgut Özal bu atamayı onaylamayarak askerlerle karşı karşıya geldi. Sonuçta bu iki paşa da emekliye sevk edildi ve görev Torumtay paşaya verildi. Bu olay gazetelerde 'Sivil Darbe' başlığıyla duyuruldu. 1987 yılında Turgut Özal erken seçim kararı aldı ve yapılan genel seçimlerde de 292 milletvekili çıkararak TBMM’de çoğunluğu sağladı. Ikinci Özal Hükümeti 21 Aralık 1987’de açıklandı ve bu hükümet Türkiye Cumhuriyeti’nin 47. Hükümeti oldu. Türkiye’nin Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu üçgeninde stratejik bir konumda olduğunun bilincindeydi. Özellikle Türk cumhuriyetleri ve Karadeniz etrafındaki ülkelerle kurulacak bir işbirliği Türkiye’yi güçlü kılacaktı. Böylelikle ekonomik gücü artınca Türkiye Avrupa Birliği’ne daha kolay girebilirdi. Karadeniz Ekonomik Işbirliği toplantıları bu amaçla doğmuştu. Turgut Özal dış gezilere de önem veriyordu. Bu amaçla Asya va Ortadoğu ülkelerine de defalarca gitmişti. Bu gezilere ilk başbakan olduğu andan itibaren yalnızca işadamlarını götürmüştü. ABD-Israil-Türkiye üçgeni fikrini de ilk defa Turgut Özal ortaya atmıştı. 1988 yılında askeri dönemin koyduğu antidemokratik 141, 142 ve 163. yasaları değiştirildi. Ekonomi uygulamalarına bakıldığı zaman liberal olan Turgut Özal hukuk alanında bu özelliğini sürdürmüyordu. 141 ve 142. maddeler kaldırılmış ama yerlerine aynı görevi yerine getiren başka yasalar Terörle Mücadele Kanununa eklenmişti. Turgut Özal ideolojik olarak Reagan ve Thatcher’e çok yakındı. Bu iki isim 80’ler dünyasına hakim olmuştu ve baskın ekonomik görüşü oluşturuyordu. Turgut Özal bu bakımdan o zamanki genel vizyonu ve trendleri yakalamıştı. Getirdiği uygulamalar da bu görüşlerin paralelindeki uygulamalardır. Doğal olarak bu yeni dünya görüşü yeni bir ahlak anlayışını da beraberinde getiriyordu. Özal bu yeni ahlak anlayışını topluma sundu. Endüstriyel ahlak tüm vefa duygularından, yasal tutarlılıklardan ve ideolojik inançlardan daha kuvvetliydi. Bu dönemin tek meşru hedefi zenginlikti. SUİKAST GİRİŞİMİ 18 Haziran 1988’de yapılan Anavatan Partisi 2. Olağan Kongresi sırasında Özal’a suikast girişiminde bulunuldu ve elinden yaralandı. Özal aynı gün tekrar oy birliğiyle genel başkanlığa seçildi. Saldırı sırasında yakalanan saldırgan başkalarıyla işbirliği yaptığını kabul etmemiş ve olayı tek başına üstlenmişti. Turgut Özal ise sonradan suikast girişiminin arkasında kimlerin olduğunu bildiğini ima etti. 1989 yılındaki yerel seçimlerde partinin düşüşü hızlanmıştı. Alınan yüzde 21.75’lik oy oranı genel seçimler için umut verici değildi. Bu sırada Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in görev süresi dolmak üzereydi. Turgut Özal iki dönemdir süren hükümet başkanlığından sonra muhalefete düşmeyi istemiyordu. Kendisini Cumhurbaşkanlığına seçtirip partisini de oradan idare etmeyi düşünüyordu. Fakat şimdiye kadarki tüm cumhurbaşkanları asker kökenliydi. Bu tercihi de onun tekrar askerlerle karşı karşıya kalması demekti. Bu karar ANAP’ın güç kaybının daha da artarak sürmesiyle sonuçlanacaktı. İLK SİVİL CUMHURBAŞKANI 31 Ekim 1989’de meclis tarafından Kenan Evren’den boşalan Cumhurbaşkanlığına seçildi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 8. Cumhurbaşkanı olarak 9 Kasım 1989’da göreve başladı. Partide ise kendisinden boşalan parti başkanlığı ve başbakanlık için Yıldırım Akbulut’u seçmişti. 2 Ağustos 1990 Türkiye ve dünya için zor günlerden birisiydi. Irak askeri birlikler 19. eyaletleri kabul ettikler Kuveyt’i işgal etmişlerdi. 16 Ocak 1991 gecesi de Körfez Savaşı başlamıştı. Türkiye’de bu savaşı kenardan izleyemezdi ve Turgut Özal’ın baskısıyla hükümet müttefik güçlere havaalanlarını kullanma iznini verdi. Oysa 1974 Kıbrıs harekatında Türkiye’ye maddi yardımda bulunan tek ülke Saddam Hüseyin’in yönetimindeki Irak’tı. Türkiye’nin bu kararı almasında 1988 yılındaki Halepçe katliamından sonra kaçan Kuzey Iraklı Kürtlerin Türkiye’ye sığınmaları önemli bir rol oynamıştı. Turgut Özal ekonomik yükü çok fazla olan bu olayın tekrarlanmasını istemiyordu. Hatta bunun için Irak’a kuzeyden asker sokup tampon bir bölge oluşturmayı bile düşünmüştü. Partinin 1991 yılındaki kongresinden sonra ise Turgut Özal’ın parti içindeki ağırlığı iyice azaldı. Yeni genel başkan Mesut Yılmaz’dı. Yeni başkan 1992 yılındaki parti kongresinde yerini daha da sağlamlaştırdı. ANAP’ta artık etkili olamayacağını anlayan Turgut Özal yeni bir parti kurarak tekrar aktif siyasete dönmeyi planlıyordu. Partinin kuruluş hazırlıkları bitmişti. Türkiye’nin, bölgede etkin rol oynamasını isteyen Turgut Özal, Balkanlara ve hemen peşinden Orta Asya’ya yaptığı uzun ve yorucu seyahatlerden döndüğünde rahatsızlandı ve 17 Nisan 1993’te vefat etti. İstanbul Aksaray’da Adnan Menderes’in de bulunduğu yere adına hazırlanan anıt mezara defnedildi. Turgut Özal’ın kendisiyle beraber ailesi ve yakın çevresi de daima gündemde oldu. Kızı Zeynep’in özel yaşamı ve evlilikleri ile basın yakından ilgilendi. Bu evliliklerinden birinde hediye aldıkları bir Jaguar marka araba olayı patlak vermişti. Bu olay yüzünden partisi olumsuz etkilendi. Oğlu Ahmet Özal da Amerika dönüşünde Cem Uzan ile ortak olarak TRT’nin hüküm sürdüğü dönemde ilk özel televizyonu kurdu. Bu olayda da babasının kendisini kolladığı şeklinde eleştiriler yapılırken Turgut Özal ise bunu bir gurur kaynağı olarak gördü. Küçük oğlu Efe Özal da o dönemlerin modası olan hayali ihracatçılarla sık sık beraber görüldü. Kardeşi Korkut Özal’ın Suudi Sermayesi ile ilişkileri eleştiri konusu oldu. Eşi Semra Hanım ise, aile çevresinde, Turgut Özal’ın yarısı olarak kabul edilmekteydi ve partinin Istanbul il başkanı olması Turgut Özal’ın muhalefetine rağmen Mesut Yılmaz’ı desteklemesi birçok eleştirilere konu olmuştu. 12 Eylül döneminden önce ekonomide, sonra da hem ekonomide hem politikada belirleyici bir biçimde varolmuş, çalışma tarzı ve uygulamaları ile ülkede en uç yorumlara hedef olmuş, kimilerine göre Türkiye’ye çağ atlatmış, kimilerine göre ise toplumsal ve kültürel değerleri erezyona uğratmış, ama tüm yorumlara karşın statükoyu reddetmiş, klasik devlet adamı çizgisinin ötesinde yaşamış bir politikacı ve ilk sivil cumhurbaşkanı. Gazeteci-yazar Mehmet Barlas, bir yazısında Özal'ı şöyle anlatıyor: 'Gerek cumhurbaşkanlığında gerekse başbakanlığında, Özal'ı halkın içinde görmek olağandı. Bazen beyaz giysileriyle bazen de bermuda şortuyla... 2. Boğaz Köprüsü'nün açılışındaki televizyon reklamlarında Mercedes'ini kullanırken 'Hadi bakalım Semra, bir kaset koy da dinleyelim.' dediğini hep hatırlarım. '