Heyecanla beklenen '11 ayın sultanı Ramazan'ın gelmesi ile İstanbul'daki türbelere ilgi arttı. İşte İstanbul'da en çok ziyaret edilen türbeler. EYÜP SULTAN TÜRBESİ İstanbul'da en çok ziyaret edilen ve hatırasına en çok hürmet edilen türbe, Eyüp Sultan Türbesidir. Türk toplum ve devlet hayatında tarih boyunca büyük yeri ve önemi olmuştur. Zira Osmanlı padişahları tahta çıkışlarında Eyüp Sultan'da kılıç kuşanmışlardır. Öyle ki, Eyüp Sultan'a yakın gömülmek bile kutsal bir amaç olmuştur. Bu gün de, Türkiye'de en çok ziyaret edilen türbe, Eyüp Sultan Türbesidir. Fatih Sultan Mehmed, İtalya seferine çıkmak için hazırlıklarını yapmış, seferden kimse şüphelenmesin diye ordugahını Gebze'de kurmuştu. O sırada Fatih'in özel doktoru padişaha her gün azar azar zehir veriyordu. Dozu gittikçe artırılan zehirle padişahın ciğerleri parçalanmış, İtalya seferi öncesi kurulan ordugahta, 3 Mayıs 1481'de ölmüştü. Ölüm haberi, ordunun morali bozulmasın diye gizlendi. Fatih'in oğulları Şehzade Bayezıd ve Cem'in ordugâha varması beklendi. İlk gelen Bayezıd oldu. Naaşı oğlu nezaretinde İstanbul'a nakledildi. 21 Mayıs 1481'de de Fatih Camii'nin güneyindeki avluya defnedildi. Ondan sonra gelen Osmanlı sultanları, Eyüp'te kılıç kuşandıktan sonra Fatih'in türbesini ziyaret ettiler. Fatih'in ölümünün ardından Papa, tüm kilise çanlarını üç gün boyunca çaldırmıştı. 1766 yılındaki depremde cami ile birlikte yıkılan türbe, bir yıl sonra III. Mustafa tarafından tekrar inşa ettirilmiştir. Türbenin mimarı Mehmed Tahir Ağa'dır. Türbede Fatih Sultan Mehmed tek başına yatmaktadır. 1782 yılındaki Cibali yangınında türbe, içindeki sanduka ve eşyalarla birlikte yanmış, I. Abdülhamid tarafından tamir ettirilmiştir. Türbeye konulan yeni sanduka üzerine Kâbe örtüsü örtülmüştür. Kanuni Sultan Süleyman'ın Mimar Sinan'a yaptırdığı ve 1557 yılında törenle açılan Süleymaniye Camii ve Külliyesi, İstanbul'un Haliç'e bakan üçüncü tepesinde yer alır. Caminin arkasındaysa 46 yıllık saltanatından sonra 6 Eylül 1566 yılında vefat eden Kanuni Sultan Süleyman ve eşi Hürrem Sultan'ın türbeleri vardır. Kanuni'nin türbesinde yedi, Hürrem Sultan'ın türbesindeyse üç sanduka bulunur. Aziz Mahmut Hüdai türbesi Üsküdar'da Doğancılar semtinde bulunuyor. Celveti tarikatının kurucusu olan Aziz Mahmud Hüdai'nin 'Ben öldükten sonra mezarımı ziyaret edenlerin ölümü denizden olmasın ve duaları kabul olsun' şeklinde dua ettiğine dair inanç nedeniyle kendi adını taşıyan külliyesinin içinde yer alan türbesi halkın sıkça ziyaret ettiği bir mekandır. Türbeye ulaşım çok kolay olduğu için çok sayıda ziyaretçi Aziz Mahmut Hüdai Türbesi'nde dua ederek, çeşitli dileklerde bulunur. Yahya Efendi türbesi, Beşiktaş'ta Yıldız Parkı'nın yanında, Yahya Efendi çıkmazındadır. Yahya Efendi aslen Amasyalı olmasına rağmen 'Şamlı Ömer Efendi' diye bilinilir. Uzun yıllar kadılık yapan Yahya Efendi, Kanuni Sultan Süleyman'ın süt kardeşidir (Yahya Efendi'nin annesi Afife Hanım, Kanuni'yi emzirmiştir). 16. yüzyılın alim ve mutasavvıflarından Yahya Efendi, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman'ın danıştığı büyük velilerdendir. 1570 tarihli türbenin mimarı Sinan'dır. Kitabesi yoktur. Türbede sedef kakmalı şebekelerle çevrelenmiş on bir sanduka vardır. Şeyh Yahya Efendi'nin yanı sıra, Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Raziye Sultan, oğlu İbrahim Efendi, annesi Afife Hatun, Sultan II. Abdülhamid'in kızı Hatice Sultan ve oğlu Bedreddin Efendi, Şeyh Mehmed Nuri Şemseddin Efendi, Şeyh Hasan Efendi, Şeyh Yahya Efendi'nin küçük oğlu Şeyh Ali Efendi, Derviş Ali, Yahya Efendi'nin eşi Şerife Hatun da burada yatmaktadır. Bir rivayete göre Beykoz'daki 'Yuşa tepesinde', bir başka rivayete göre Gaziantep ve Halep arasında, bir başkasına göre de Filistin'de gömülüdür. Ahmed Bin Hanbel'in 'Müsned'inde bildirdiği hadis-i şerifte; 'Güneş hiçbir kimse için batmaktan alıkonulmaz. Ancak beyt-i mukaddesi fethetmek için gittiği gecelerden birinde Yûşâ Aleyhisselâm için batmaktan alıkonuldu' denmektedir. Zuhurat Baba, İstanbul Bakırköy'de bugün Zuhuratbaba olarak anılan semtte türbesi mevcut bulunan veli. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u Fethi esnasında Bizanslılar bütün su kuyularını zehirleyince, savaşın en yoğun şiddette yaşandığı anlarda Osmanlı ordusu su ihtiyacını karşılayamayıp, susuzluk sorunuyla karşılaşır. Su sıkıntısının artmaya başladığı anda sırtında su kırbası, elinde su tasları ile ak sakallı, nur yüzlü bir kişi ortaya çıkar. Bu kişiye askerler 'aniden beliren' anlamında 'Zuhurat Baba' diye seslenirler. Sırtındaki tek su kırbası ile koskoca ordunun susuzluğunu gideren bu mübarek zatın savaş sonunda şehit olduğunu, kanlar içindeki ak sakalı ile yerde yattığını ve su kırbasından sanki bir pınar gibi sürekli su aktığını görünce bu kişinin bir Allah dostu olup, Müslüman Türk ordusuna Allah tarafından gönderildiğini anlarlar ve olduğu yere gömerler. İstanbul'da çok sayıda vatandaş, dileklerinin gerçekleşmesi umuduyla ilk iftarlarını Fatih'teki Oruç Baba Türbesi'nde yapıyor. İnanışa göre, Ramazan ayının ilk iftarını Oruç Baba Türbesi'nde yapanların dileklerinin gerçekleşeceğine inanılıyor. Oruç Baba olarak anılan kişinin, eski zamanlarda yine aynı semtte yaşadığı, çok fakir olduğu halde orucunu tutup, iftarını da bir parça kuru ekmek ve sirkeyle açtığı rivayet ediliyor. Bir başka inanışa göre de Oruç Baba'nın 1453 yılında İstanbul kuşatmasında savaşan bir asker olduğu söyleniyor. Askerlere su ve yemek tedarik etmekle görevli olan Oruç Baba'nın, su kıtlığında bile askerlere su dağıtmayı sürdürdüğüne, ''baba'' lakabının da buradan geldiğine inanılıyor.