LOZAN ANTLAŞMASININ GİZEMLİ YÜZÜ Lozan Antlaşması üzerine tartışmalar bitmek bilmiyor. İddia edildiği gibi Lozan görüşmelerinin bir görünen bir de görünmeyen yüzü var mı? Türkiye'nin çok okunan haber dergisi Aktüel, Lozan Antlaşması’yla ilgili hâlâ cevap bekleyen pek çok kritik sorunun cevabını araştırdı... Türkiye’nin uluslararası arenada bağımsızlığının tanınmasını sağladığı belirtilen Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923’te İsviçre’nin Lozan şehrinde imzalandı. Fakat tartışmalar o günden bu yana bitmedi. 20 Kasım 1922’de başlayan görüşmeler, 4 Şubat 1923’te Musul, Boğazlar, Yunanistan sınırı ve kapitülasyonlar konusunda anlaşma sağlanamayınca kesilmişti. Fakat görüşmelerin kesilme nedeni acaba gerçekten bu muydu? Yoksa gayriresmî görüşmelerde “Hilafet’in kaldırılması” tartışmaları mı görüşmeyi tıkamıştı? Rıza Nur, hatıratında barış sağlanması için Mustafa Kemal’in gerekirse İstanbul’un verilmesini emrettiğini söyler. Böyle bir bakış açısında Lozan görüşmelerinin Musul konusunda tıkanması zor gibi görünmektedir. Bunun yanında Türkiye’de Şapka Kanunu gerçekleştirilmeden Lozan heyetinin neden görüşmeler sırasında şapka taktığı gibi konular da tartışmalıdır. Peki, iddia edildiği gibi Lozan görüşmelerinin bir görünen bir de görünmeyen yüzü mü vardı? Lozan’ın gizemli yüzünü araştırdık. Prof. Dr. Metin Hülagü “DAR GELEN LOZAN GÖMLEĞİ PATLAK VERMEYE BAŞLADI” Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma ve yıkılış döneminin başlangıcını oluşturmuşken Lozan Antlaşması imparatorluğun bitişinin, feshedilişinin resmi mukavelesini teşkil etmiştir. Afrika’dan Asya’ya, Orta Doğu’dan Avrupa’ya kadar at koşturan bir neslin iktidar anlayışı, hâkimiyet arayışı ve vatan algılayışı Lozan Antlaşması’nın belirlediği sınırlara katiyetle tahammül edemezdi. Osmanlıcı bakış açısı ile kısaca yorumlamak gerekir ise Lozan Antlaşması, Türk toplumuna zorla giydirilmiş, kendi kültürünü ve siyaset tarzını yansıtmayan dar bir gömlekten ibarettir. Günümüzde yaşanan tatsız hadiseler ve istenmeyen olaylar bu gömleğin sağından solundan patlak vermeye başlamış olduğunu göstermektedir. “İstanbul hükümeti Ankara’nın lehine siyasetten çekilmiştir” LOZAN’IN KRİTİK NOKTALARI >> Musul’daki Türkiye yanlısı Kürtler ve Araplar yok mu edildi? >> Amerika hilafetin kaldırılacağını bir hafta önceden biliyor muydu? >> Meclis, Lozan’da ne konuşulduğuna ilgisiz miydi? >> Çanakkale Şehitleri ebediyen İngilizlere mi bırakıldı? >> İstanbul Hükümeti’nin Ankara’nın lehine Lozan’a gitmediği doğru mu? >> İsmet İnönü diplomasi bilmiyor muydu? >> Hahambaşı Nahum hilafet için Mustafa Kemal’le pazarlık yaptı mı? >> Ege Adaları kayalık olduğu gerekçesiyle mi istenmedi? >> Limni Adası zabıtlara geçirilmediği için mi kaybedildi? >> Mustafa Kemal Lozan barışı için İstanbul’un feda edilmesini istedi mi? Mustafa Armağan (Araştırmacı Yazar) “LOZAN’IN İMZALANMASI İÇİN HİLAFETİN KALDIRILMASI BEKLENDİ” Aklınıza takılmış olmalı: Lozan 24 Temmuz 1923’te imzalanmış diye biliyoruz, Ekim ayında da Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş. Peki, 1924 yılında hangi onayı bekliyoruz hâlâ? Biz 23 Ağustos 1923 günü Meclis’ten geçirmiştik Lozan’ı ama 3. aşamaya, yani devlet başkanının onaylaması noktasına hilafetin kaldırılmasından sonra gelebilmiştik. Bir başka deyişle Mustafa Kemal Paşa Lozan’ı, hilafetin kaldırılmasından 28 gün sonra onaylamıştı. Yani bir tür satranç oynandığından emin olabilirsiniz. Önce Yunanistan onaylasın, sonra hilafeti kaldıralım, ardından biz onaylayalım, sonra da itilaf devletleri... Nitekim Yunanlılar bizden daha atik davranmışlar ve 11 Şubat 1924’te meclislerinde onaylamışlardı Lozan’ı. İtilaf devletleri başkanlarının ne zaman onayladıklarını biliyor musunuz? 6 Ağustos 1924 tarihinde. Peki, neyi beklemişlerdi bunca süre? Anlaşılan, önce Lozan’da verdiğimiz sözlerin yerine getirilip getirilmediği görülecek, sonra nihai onay verilecekti. O devrin Birleşmiş Milletler’i demek olan Cemiyet-i Akvam ise bir ay sonra, 5 Eylül’de Lozan Antlaşması’nı resmen tescil edecek ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması uluslararası garanti altına alınacaktı. Öte yandan Medeni Kanun’un hazırlanmasına bundan sadece altı gün sonra başlanmış olması size de yeterince anlamlı gelmiyor mu? Çanakkale şehitlerini ebediyen İngilizlere mi bıraktık? Bir de Lozan’da Çanakkale şehitlerini İngilizlere bıraktığımız yalan, diyenler çıktı. Hâlbuki sadece “Mezarlıklar” bahsine baksalar neler yazılı olduğunu görürlerdi. İşte madde 128. “Türk hükümeti” diyor, “Britanya İmparatorluğu, Fransa ve İtalya hükümetlerine (...) abideleri muhtevi olan arsaları ayrı ayrı ebediyen terk etmeyi taahhüt eder.” Ne demek bu toprakları ebediyen, yani sonsuza kadar, İngilizcesiyle söyleyelim “in perpetuity”, İngiliz’e, şuna buna vermek? Çanakkale’deki araziyi kıyamete kadar verdik demedikleri kalmış. Yrd. Doç. Dr. Sevtap Demirci “TÜRK HEYETİNİN GİZLİ GÖRÜŞMELERİ LORD CURZON’UN MASASINDA” Lozan görüşmelerine ara verildiğinde heyet Türkiye’ye döner. Meclis’te gerçekleştirilen iki haftalık gizli oturumlarda konuşulanlar İngilizce’ye çevrilerek İngiliz dışişleri bakanının masasına ulaştırılmıştır. Tüm Lozan görüşmeleri boyunca İngiliz istihbaratı çok başarılı bir sınav vermiştir ve Ankara’dan Lozan’a, Lozan’dan Ankara’ya gönderilen telgrafların tamamı açılmış, deşifre edilmiş ve okunmuş ve İngilizce’ye çevrilmiş olarak Londra’daki Dışişleri Bakanlığı’nın masasına konmuştur! Musul’un kaybedilmesinin doğuracağı sonuç Meclis’te “Türk-Kürt ayrılığı yaratılmak suretiyle İslam âlemi bölünecektir. İngilizler bölgede otonom Kürt devleti kurmak arzusunda olup bölgedeki politikalarını bunun üzerinden yürütmek isteyecektir” değerlendirmesi yapılmıştır. “İngilizler Türkiye yanlısı Kürtleri ve Arapları yok etti” 9 Nisan 1923’te Ankara hükümeti Meclis’ten yasa geçirerek Musul’u alamayacağını görünce Musul vilayetinde demiryolu inşa etme, petrol arama, çıkarma imtiyazını Chester&Kennedy adlı Amerikan şirketine vermiştir. İngiltere’nin buna verdiği cevap çok çarpıcıdır: “Operation Kurdistan”. Kürdistan Operasyonu denilen son derece gizli bir operasyon devreye sokulmuş Musul vilayeti (Musul, Kerkük, Süleymaniye) son derece yoğun bir hava bombardımanıyla bölgedeki Türk yanlısı Kürtler, elbette Türkler, Araplar etkisiz hale getirilerek ki operasyon çok kısa sürmüş ve ikinci yarı görüşmeleri başlamadan bir gece önce gece yarısı 24:00’te sona erdirilmiştir. Ertesi gün yani 23 Nisan 1923 tarihinde ikinci yarı görüşmeleri başladığında Türkiye’nin halk oylaması yapma şansı tamamen ortadan kalkmıştır. Doç. Dr. Hakan Özoğlu (Central Florida Üniversitesi Öğretim Üyesi) “LOZAN’DA KABUL EDİLEN MADDELERE MECLİS İLGİSİZDİ” Lozan’da kimsenin bilmediği söylenen maddelere rastlamadım fakat anlaşmada kabul edilen maddeler konusunda Meclis’in ilgisiz olduğu söylenebilir. 150’likler ile ilgili kanun gündeme geldiğinde aftan yararlanamayacak kişilerin içine gayrimüslimlerin konmayacağını öğrenince bazı vekiller çok kızıyorlar. Zannedersem vekiller pek çok maddeden haberleri olmadığı için bu anlaşmaların gizli yapıldığını düşünüyorlar. Hâlbuki gizli bir madde yok. Petrol meselesine gelirsek İsmet İnönü bir konuşmasında “Biz Musul ile oradaki vatandaşlarımız ve petrolü için ilgileniyoruz” diyor. Halifelik konusunda ise Mustafa Kemal halifelik kaldırıldıktan sonra komutanların bağlılığından emin olmak için İzmir’de toplantı yapıyor. Rapor Washington’a 25 Şubat 1924’te ulaşıyor. (Halifeliğin kaldırılacağı bir hafta önceden Amerika tarafından biliniyor.) Kadir Mısıroğlu (Yazar) “İSMET İNÖNÜ DİPLOMASİ BİLMİYORDU” İstanbul Hükümeti Lozan’a davet edildiğinde Tevfik Paşa Mustafa Kemal’e telgraf çekerek Londra Konferansı’ndaki gibi ortak hareket etmeyi öneriyor. Anadolu hareketinin varlığını tanıyan İstanbul Hükümeti’nin bu tavrına karşı Mustafa Kemal 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldırarak cevap veriyor. Böylelikle tek güç olarak Ankara Hükümeti Lozan’a gitmeye hazırlanıyor. Mustafa Kemal İsmet İnönü’yü heyetin başına geçirmek istiyor. Bunun içinde hariciye vekili olacağını kendisine söylüyor. Fakat İnönü diplomasi bilmediğini söylese de bunun emir olduğunu telakki edince ses çıkarmıyor. İnönü Lozan’ın 40. yılında Milliyet Gazetesi’ne verdiği röportajda da “Hayatımda çizmeden başka ayakkabı görmemiştim” diyerek diplomasi konusunda eksikliğini bir kez daha itiraf ediyor. Lozan heyetinin içinde yer olan Rıza Nur’un hatıralarında Lord Curzon’un sorularına İsmet İnönü’nün cevap veremediği, sorulara cevapları gelecek hafta bildireceğini söylediği yazılıdır. “Halifeliğin kaldırılması için gizli görüşmeler yapıldı” Lozan’da kıyamet halifeliğin kaldırılması tartışmalarında kopmuştur. İngilizler hilafetin kaldırılmasını istemiş ve görüşmeler yarıda kesilmiştir. Ancak görüşmelerin yarıda kesilmesi Musul yüzünden olduğu duyurulmuştur. Lord Curzon, Türk heyetinde yer alan Hahambaşı Nahum’u devreye sokarak hilafetin kaldırılması gerektiğini İnönü’ye iletir. İnönü bu kararı Mustafa Kemal’in verebileceğini söyler. Bu nedenle Nahum derhal İzmir’e gelir ve Mustafa Kemal’le görüşür. Mustafa Kemal ise birinci meclisle bu işin aşılamayacağını ve ikinci meclisle bunun hallolacağını söyler. Ve görüşmeler devam eder. Bilinmeyen bir gerçekte şudur ki, Mustafa Kemal Anadolu’ya geçmeden önce Pera Palas’ta İngiliz yetkililerle görüşüp halifeliğin kaldırılacağı anlaşmasını Lozan’dan önce yapmıştır. Lakin Mustafa Kemal yüzbaşıyken Selanik’te Mason locasına girmek istemiş ateist diye atılmıştır. Anlayacağınız telkine ihtiyaç yoktur. M. Kemal gerekirse İstanbul’un verilmesi istedi mi? Ankara’dan giden heyet Misak-ı Milli’yi gerçekleştirmeden dönüyorlar. Hatta Ege Adaları bize verilmek istenmiş olsa bile “Kayalık” olduğu ve Rumların yaşadığı gerekçe gösterilerek istenmiyor. Rıza Nur hatıratlarında daha ötesine giderek Mustafaı Kemal’in barış yapmak uğruna İstanbul’un feda edilebileceğini söylediğini yazıyor. Kemalistler Rıza Nur için akıl hastası diyor, peki Rıza Nur’u seçen Mustafa Kemal değil mi? Bunların yanında Mustafa Kemal’in Lozan’ı başarı olarak göstermek için Sevr’le mukayese etmesi doğru bir tutum değil. Çünkü Sevr, Meclis-i Mebusan tarafından onaylanmamış bir metindir. Tıpkı Nutuk’ta söylendiği gibi proje olarak kalmıştır. Zaten Tevfik Paşa Sevr’in Mustafa Kemal’e zaman kazandırılması için imzalandığını söyler.