- En son sorulması gereken soruyu en başta sorarak başlayayım. Kandil programı hâlâ gündeminizde mi?
- Biz, 'barışçıl bir süreç, diyalog ortamı ve uzlaşı görebilirsek bize düşen vicdani-insani sorumluluklar neyse çabalarımızı geliştireceğiz,' demiştik. Şu an somut bir proje yok, demokratik siyasetin içindeki kesimlerle diyalog başlamış değil, Kandil'e gidip neyi söyleyeceğiz? Bunun ortak yolu, Türk ve Kürt halkının kabullenebileceği formülleri üretmekten geçer. Şu anda gördüğüm kadarıyla görüşmeler doğrudan Öcalan'la yapılıyor, Kandil de bu görüşmelerin sonucunu bekliyor.
- Kürt ve Türk halkının kabullenebileceği çözümlerden kastınız nedir?
- Barış sürecinde sürekli provokasyonlarla karşı karşıya kalmamak için herkesin hassasiyet göstermesi gerekir. Demokratik siyasetin önünün açılacağı, siyasetin dağda değil ovada yapılacağı bir noktada binlerce Kürt siyasetçinin içeride olması, bu konudaki samimiyete gölge düşürüyor. Fikirlerinden ve demokratik çalışmalarından dolayı içeride olan insanların serbest kalacağı bir formülün ortaya konulması gerekiyor. Bir tarafta 'Silahlar sussun, dağdan insinler,' diyorlar diğer tarafta dağda olmamayı tercih eden insanları tutukluyorlar.
- Yani hükümetin bir iyi niyet göstergesi olarak önce KCK operasyonundan tutuklanan belediye başkanları ve siyasetçileri serbest bırakması gerekir diyorsunuz...
- Mutlaka. Bu süreci toplumsal uzlaşıyı ve barışı sağlayacak bir süreç olarak nitelemek istiyorsak; önümüzde duran olumsuzlukları ortadan kaldırmak gerek. Her partilinin KCK mantığıyla gözaltına alınıp tutuklanması, sürecin doğru işlemesine ne kadar katkı sunabilir ki? İddialara baktığımızda, sadece telefon dinlemeleri ve mekân dinlemelerinden elde edilen konuşmalar var. Tutuklanan insanların üstünde bir çakı bile çıkmadı. Devlet şunu göremiyor: Bu halkın bir talebi var. Halkı susturmaya çalışırken; KCK'lı, PKK'lı diye bakarsanız o zaman bütün halkı almanız lazım.
- Şimdiye kadar Öcalan'la yapılan görüşmeler reddedilir, 'Teröristbaşıyla masaya oturmayız,' denirdi. Şimdi bu görüşmeler gayet açık bir şekilde yapılıyor ve kamuoyuyla paylaşılıyor. 30 yıllık sürecin tanığı ve öznesi olarak, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bu bir kuyunun, bir dehlizin içinden basamak basamak yukarı çıkmak gibi. Bundan çok değil bir yıl önce 'Sürecin bütün aktörleriyle diyalog geliştirilmeli,' diyor, bunu söylerken de kelimelerimi özenle seçiyor, isim vermemeye çalışıyordum. Ama bunu dediğim için bile hakkımda yüzlerce dava açıldı. Bugün bizim açık ifade edemediğimizi bütün basın 'Evet, artık görüşülmelidir,' diye açıkça yazıyor. Demek ki her şeyin bir olgunluk dönemi var. Bu sadece devletin değişimi ya da hukuki olarak imkânların artmasıyla ilgili bir şey değil, bazı şeyler artık vicdanlarda meşrulaşıyor.