Harita üzerinde kısa görünmesine rağmen görülebilecek yerlerin fazla olduğu Kaş-Fethiye rotasında isterseniz günübirlik konaklama imkânından faydalanabilir isterseniz Kaş ve Fethiye’de kalarak günübirlik geziler de yapabilirsiniz. * MAHMUT ALİ ÖZYÖN / AKTÜEL İşte sizi fazla yormayacak kısa ama dolu dolu bir güzergâh: Kaş-Kalkan-Patara-Letoon- Xantos-Saklıkent-Fethiye-Kayaköy-Ölüdeniz... Doğanın tarihle kucaklaştığı Kaş, Akdeniz’in en farklı coğrafyasına sahip. İrili ufaklı koylarla derin maviliklere uzanmış ilçeye yaklaşırken manzarası sizi etkilemeye başlıyor. Kaş bir dalış ve uçuş cenneti. Aktiviteyi seviyorsanız ister Kaş’ın arkasındaki tepelerden yamaç paraşütü yapabilir, ister her gün limandan kalkan teknelerle dalmaya gidebilirsiniz. Kaş, denizaltındaki görüş mesafesinin uzunluğundan ve batıklarından dolayı dünyanın sayılı dalış merkezlerinden sayılıyor. Eğer “uçmak ya da dalmak bana göre değil” diyorsanız Kaş’ın içinde ya da etrafındaki küçük plajlarda denizin keyfini çıkarabilirsiniz. Kayalıklı bir arazideki Kaş merkezinde kumsal yok ama bu kayalıklar üzerinde oluşturulmuş platformlardan denize girilebiliyor ve teraslarda güneşlenilebiliyor. Bir de istediğiniz saatte limandan ancak teknelerle gidebileceğiniz koylar bulunuyor. 20 dakikalık keyifli bir deniz yolculuğu ile ulaşabileceğiniz bu koylarda ufak çapta beach’ler de var. Benim favorim Limanağzı Koyu. Çok sakin ve sessiz bir yer. Plajlara giriş ücreti, şezlong ve şemsiye kirası da ödemiyorsunuz. Çukurbağ Yarımadası’nın adaya bakan kesiminden neredeyse bir taş atımlık mesafede Meis Adası bulunuyor. Ada, Yunanistan’ın Türkiye’ye en yakın adası. Kaş’tan Meis’e günübirlik turlar var. Kaş’ta en çok tercih edilen balık türü “beyaz sokar” balığı. Bunun yanı sıra ıskaroz, kılıç, lagos, orfoz ve kefal de bolca bulunuyor. Bilgin Otel’in restoranında otel işletmecisi Özlem Hanım’ın pişirdiği sokar ve ıskaroz balığı, Antalya yöresine özgü meze çeşidi hibeş ve piyazdan tatmalısınız. Kaş’ta konaklamak için bol seçenek var. Kalınacak en güzel oteller Çukurbağ Yarımadası’nda bulunuyor. Daha ekonomik oteller şehir merkezinde sıralanıyor. Bilgin Otel: (0242) 836 45 10, Clup Hotel Phellos: (0242) 836 19 53 Turkuvaz bir koy: Kaputaş Plajı Kalkan’ı Kaş’a bağlayan yol sahilden kıvrıla kıvrıla devam ediyor. Kaş’tan yaklaşık 20 dakika sonra dağların ve virajların arasında karşınıza muhteşem rengiyle Kaputaş Plajı çıkacaktır. Plaja 200 basamak merdiven inerek ulaşılıyor. Üşenmeyip o merdivenlerden inin ve tropikal bir adayı andıran masmavi denizin kıyıda turkuvaza dönüştüğü bu minik sahilden dalgaların ve denizin keyfini çıkarmadan ayrılmayın. Huzurun şirin adresi Kalkan Kaputaş Plajı’ndan yaklaşık 10 dakika sonra Kalkan’dasınız. Denizden sonra acıktıysanız Kalkan’a 4 km kala Kuru’nun Yeri’nde yoğurtlu köfte, mantı ve çiğ börek yemeden gitmeyin. Akdeniz’in en güzel tatil beldelerinden biri olan Kalkan, begonyalarla süslü beyaz renkli evleri, dar temiz sokakları ve küçük yat limanıyla özellikle İngilizlerden ilgi görüyor. Son yıllarda adeta bir İngiliz kasabasına dönüşerek eski sakinliğini ve cazibesini yitirse de hâlâ huzur verici. Akşam üzeri kafe-restoranların terasında içkinizi yudumlarken gün batımını izlemek olağanüstü keyifli. Kalkan’ın içinden denize girilen sadece küçük bir plaj var. Yiyecek ve konaklama konusunda Kalkan, Kaş’a göre daha pahalı. Liman Caddesi’nde yan yana balık restoranları ve barlar var. Çok şık ve gösterişli olan bu restoranlarda sebzeli, meyveli, sarımsaklı, fesleğenli balık çeşitlemeleri, Akdeniz ve Türk mutfağından örnekler bulabilirsiniz. Gironda, Kalkan’ın en şık restoranı. Eski bir Rum evindeki restoranda mönü Akdeniz ve Türk mutfağı ağırlıklı. Konaklama için tercih edebileceğiniz Hotel Villa Mahal ise Avrupa’nın en romantik otellerinden biri seçildi. Kalkan Koyu yamaçlarında muhteşem bir manzaraya sahip sofistike bir butik otel. Tel: (0242) 844 32 68 Uyuyan güzel Patara Sırada, yüzmeyi bilmeyenlerin bile korkusuzca kendilerini denize bırakabilecekleri Akdeniz kıyılarının uçsuz bucaksız kumsalı Patara... Kalkan’a çok kısa bir mesafede bulunan Patara, orta halli bir sayfiye yeri. Bugün kentte önem taşıyan kalıntıların bir bölümünün kumlar altında olduğu dikkatinizi çekecektir. Kumların altında kalan ve bu nedenle arkeologlar tarafından “Uyuyan Güzel” adı verilen Patara antik kentinde, 1988’den beri arkeolojik kazı çalışmaları devam ediyor. Arabanızı park ettikten sonra plaja ulaşmak için de uzun bir kum mesafesi geçmeniz gerekiyor. Çünkü burası Türkiye’nin en uzun ve en geniş kumsalına sahip. Bir tek çakıl taşının bile bulunmadığı kumsalın uzunluğu 18 km, genişliği ise yer yer 1500 metreyi bile buluyor. Kumu ince, denizi ise sığ. Çöl görüntüsündeki bu kumsal, kum tepeciklerinin ilginç görüntüsüyle de dikkat çekici. Türk filmlerinde sık sık rastladığımız o çöl sahneleri, genelde Patara’da çekilir. Konaklamak için Patara’ya girişte her odası farklı ve otantik bir şekilde dizayn edilmiş butik otel, Hotel Lumiére bulunuyor. Havuz başında bulunan restoranında da Ferda Hanım’ın yaptığı lezzetli yemekleri yemeniz mümkün. Tel: (0242) 843 50 91. Ayşe ve Mustafa Çörüt tarafından çalıştırılan St. Nicholas Pansiyon köyün ilk pansiyonlarından. Burada da kendileri tarafından yapılan lezzetli yemeklerden, kılıç şiş ve güveç denemenizi öneririm. Tel: (0242) 843 5154. Aspendos Restoran balık ve mezeleriyle, Tlos Lokantası ise Bolulu Osman Usta’nın Türk Mutfağı’ndan bol seçenekleriyle yemek yiyebileceğiniz yerler arasında Efsane Şehirler: Xantos, Letoon Patara’dan 12 km sonra Xanthos Nehri, yani bugünkü Eşen Çayı boyunca uzanan yol üzerinde, Likyalıların görkemli kentleri sıralanıyor. Xanthos ve Letoon... Anadolu tarihinin en önemli ve en eski şehirlerinden olan bu yerleşim yerlerini görmek doyurucu ve heyecan verici. Ancak günübirlik olarak ziyaret edebileceğiniz bu şehirlerden Xanthos, 1988 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmış. Xanthos’a dört kilometre uzaklıkta ise bir başka efsane kent Letoon bulunuyor. Kumluova Köyü yakınında bulunan Letoon’un dikkat çeken en önemli kalıntıları, tapınakları. Dağların arasındaki Saklıkent Antik kentleri gezerken Akdeniz’in sıcağından bunaldıysanız Fethiye yolundan biraz içeride Akdağ’ın eteklerinde kayalar içerisinde yer alan bir doğa harikası olan Saklıkent’e mutlaka girmelisiniz. Sıcaklığın yarıya düştüğü, aynı zamanda Türkiye’nin en uzun ve en derin kanyonu olma özelliğine sahip olan Saklıkent, 18 kilometre uzunluğunda ve 90 metre yüksekliğinde. Saklıkent’in ayakları adeta kesen suyunda yürümek, karşıya geçmek ilginç bir tecrübe. Özellikle karşıya geçerken suyun dibi çakıl olduğundan lastik ya da bez ayakkabınızı yanınıza almayı unutmayın. Kanyon kimi zaman engebeli bir biçimde 18 km sürüyor. Gittikçe daraldığından ilerlemek oldukça zor. Fakat altı km yürüyüş yapmak için çok uygun. Dönüşte yorgunluğunuzu, suların üzerine kurulmuş ahşap balkonlarda, sedir ve kilimlerin üzerinde çayınızı yudumlayarak ve köylülerin yapmış olduğu gözlemelerden tadarak atmayı unutmayın. Ayrıca buralarda yiyeceğiniz alabalığın lezzeti başka yerlerdekine hiç mi hiç benzemiyor. Pansiyonlar ve ağaç evler bulunmakla beraber, Saklıkent genelde günübirlik ziyaretçilerin geldiği, konaklamadan çok restoranların ön planda olduğu bir yer. Işıklar diyarı Fethiye Bir zamanların Telmessos’u (Işıklar Diyarı) Fethiye, bugün hem doğası, hem de tarihiyle büyülü bir yer. Fethiye’ye yaklaştıkça ve içerilere girdikçe şehrin büyüsüne kendinizi kaptırmamanız mümkün değil. Fethiye’deki tarihi kalıntıların çoğu Likya ve Roma kültürünü yansıtıyor. Aşağıdaki düzlükten bile başınızı kaldırıp baktığınızda yamaçta Kral Amintas anısına inşa edilen Amintas Kral Mezarı’nı göreceksiniz. Anıt Mezar’a yaklaştıkça, büyüklüğü karşısında hayranlık duyacaksınız. Fethiye şehir merkezinin çevresindeki en tanınmış plajlar Çalış ve Karagözler plajları. Otel ve önündeki plajla kendinizi sınırlamak istemiyorsanız Fethiye’de dolaşacak çok yer bulacaksınız. Hemen Karagözler ve limanı geçtikten sonra başlayan Oyuk Tepe burnunu dolaşırsanız eğer, mis gibi çam kokusu eşliğinde denize gireceğiniz sakin koylar karşınıza çıkacak. Fethiye turizm açısından çok gelişmiş olduğu için konaklama ve restoran seçenekleri de çok fazla. Paspatur Çarşısı civarında ev yemekleri, kebap ve pide çeşidi sunan lokantalar bulunuyor. Burada Fethiye’nin en eski restoranlarından Meğri’de istediğiniz çeşit yemeği bulabilirsiniz. Eğer balık yemek istiyorsanız balık halinden alacağınız balıkları hemen etrafında bulunan restoranlarda da pişirtebilirsiniz. Bir hayalet köy: Kayaköy Fethiye elbette Fethiye merkezle sınırlı değil. Burada en az iki-üç gününüzü dolu dolu değerlendirebileceğiniz yerler mevcut. Bunlardan birisi Kayaköy. Şehrin sekiz kilometre ilerisinde eskiden küçük bir Rum köyü olan Kayaköy bulunuyor. 14. yy’da kurulduğu sanılan köyün nüfusu mübadele sonrasında Yunanistan’a gönderilmiş. Geriye ise bomboş köyleri kalmış. Kayaköy’ü görünce şaşırmamak imkânsız. Dağın yamacında, oturulamayacak kadar yıkık dökük, ancak “Biz daha ölmedik” dercesine de ayakta olan yüzlerce ev… Hepsinin kapı ve pencereleri sökülmüş. Hepsinin içi boş. Olağanüstü bir manzara. Bir zamanlar yörenin en büyük sosyal ve ticaret merkezi konumunda olduğunu öğrenince insan daha bir başka buruk bakıyor manzaraya. Biraz yorucu da olsa zirveye mutlaka çıkmalısınız, buna değer. Altınızda uzanan manzara her şeyi unutturacak. Kayaköy’ün o eşsiz panoramasını gördükten sonra, meydandaki kahvelerde soluklanmayı unutmayın. Yöreden toplanarak yapılan adaçayını ve kahvesini içmeden de kalkmayın. Kayaköy’e dışarıdan gelen turist çok olduğu için, lokanta sayısı fazla ve yemekler de leziz. Kayaköy’de balık ve ızgara çeşitleri bulabileceğiniz gibi, köylü kadınlar genelde evlerinin önünde gözleme de açıyorlar. Gözlemeler kepekli undan, ıspanak, peynir, maydanoz ve çevreden toplanan çeşitli otlarla yapılıyor. Yemenizi kesinlikle tavsiye ederim. Kayaköy’de ev pansiyonculuğu yaygın. Yörede köy koşullarını yaşayarak, tarihsel bir atmosfer içinde sessiz sedasız bir tatil yapma imkânınız var. Dünyaca ünlü bir yer: Ölüdeniz Kayaköy’den Ölüdeniz’e çamlar arasından giden yolla ulaşıyorsunuz. Ölüdeniz, üç km’lik uzun plajı, kumlara kadar inen çam ağaçlarıyla ve her an değişen gök mavisi rengiyle gerçekten dünyaca ünlü bir yer. Deniz, adı gibi sakin ve kıpırtısız. Ölüdeniz’in dibinde tek bir yosun bile bulunmuyor. Adeta beyaz bir kumla örtülü. Suyun ve dibinde kumun kırdığı ışık turkuvaz bir renk veriyor Ölüdeniz’e. Böyle bir rengin içinde yüzmek inanılmaz bir keyif. Ölüdeniz’in ünü sadece koyu ve kumsalları ile sınırlı değil. Avrupa’nın en önemli yamaç paraşütü merkezi olan Babadağı ile de ünlü. Ölüdeniz’in doğal güzelliklerini ve denizini gökyüzünden görmek ve çok değişik bir heyecan yaşamak için 1970 rakımlı Babadağ’dan yamaç paraşütü ile atlayabilirsiniz.