Her sporseverin başına gelmiştir. Kendisi yapmasa bile ‘totem’ yapan birileriyle mutlaka maç izlemiştir. Uğurlu kazak, uğurlu koltuk, maçı aynı mekanda izlemek, hatta maçı izlememek, spor tutkunlarının oldukça sık başvurduğu uğurlardan sadece birkaçı. Taraftarın totemi olur da peki sporcunun olmaz mı? İşte spor dünyasının en enteresan batıl inançları… 1998’de evinde Dünya Kupası’nın kazanan Fransa’nın zafer mimarı olarak Zidane gösterilse de aslında tüm bu başarı her maç öncesi kaleci Berthez’in kel kafasını öpmeyi ihmal etmeyen savunma oyuncusu Laurent Blanc’ındı. ABD Beyzbol Ligi’nin iki ezeli rakibi Boston Red Sox ve New York Yankees’in rekabetleri dillere destan. Geçen yıl Yankees yeni stadını inşa ederken, şantiye çalışanlarından iki Red Sox taraftarı kafadar ise bu rekabeti farklı boyutlara taşıdı. Deplasman takımı soyunma odası banyosunun altına uğur olsun diye bir Red Sox forması gömen bu ikili, inşaatın bitmesinden sonra bu sırrı bir gazeteciyle paylaşınca ortalık karıştı. Yankees yönetimi ilk başta bu iddiayı ciddiye almasa da, gerekli masrafı yaparak formayı bulunduğu yerden çıkardı ve ardından açık artırmada bu formayı satarak kontra-totem yaptı. 1993-1994 sezonunun son maçında kümede kalma mücadelesi veren iki takım Karabük ve Zeytinburnu’nun kapışmasında İstanbul ekibi son dakika golüyle kümede kalınca, rivayet odur ki Karabük’te dükkanında halen daha zeytin satmayan esnaf bulunmaktadır. Yankees ve Red Sox’un rekabetini başlatan ve tarihin en büyük spor lanetleri arasında yer alan olay ise beyzbol efsanesi Babe Ruth’un 1919’da Boston’dan New York’a yaptığı yolculuk oldu. En iyi oyuncularını Yankees’e gönderen Red Sox, 86 yıl şampiyonluk göremezken, New York ekibi Ruth’un gelişiyle beraber bu sporun efsanesi olarak tarih yazdı. Beyzbol sahalarından bir şehir efsanesi de Chicago’dan. 1945 finallerinde uğur olsun diye keçisini maça getiren Chicago Cubs taraftarı William Sianis, keçini dışkıları yüzünden kapı dışarı edilirken; Cubs bir daha final yüzü göremedi. Chicago taraftarlarının halen daha laneti bozmak için stada keçi götürdükleri oluyor. Philadelphia’da 1987’de inşa edilen Liberty Palace, şehrin en yüksek binası unvanını ele geçirdikten sonra şehrin hiçbir takımı ne basketbolda ne beyzbolda ne Amerikan futbolunda ne de buz hokeyinde hiç şampiyonluk kazanamadı. Ne zamanki eski en yüksek yapı olan Belediye binasının üstüne bir heykel eklenerek, unvan eski sahibine bırakıldı, 25 yılın ardından Philadelphia tekrar şampiyonlukla tanıştı. Kortların güzel yıldızlarından Ana Ivanovic ise 2008’de Fransa Açık’ı kazandığında uğur olsun diye her maç öncesi aynı restorana gidip sarma dolma yemeği yiyerek iştah açıcı bir totem uygulamış. 1952’de Detroit Red Wings, buz hokeyi liginde play-off’a kaldığında 8 maçlık play off serisini temsilen, sekzi bacaklı ahtapotu oyun alanına fırlatan bir taraftar uzun soluklu bir geleneği başlattı. Red Wings o yıl play-off’ta hiç maç kaybetmeden şampiyon olurken, play-off’a kaldığı her yıl ilk maçta sahaya ahtapot atıldı. İlk maç deplasmanda olduğundaysa rakip şehirlerde ahtapotlar raflardan kaldırıldı. Aslında bir totem değil daha çok geleneksel bir dans olsa da Yeni Zelanda takımlarının spor gözetmeksizin maçlardan önce takım olarak yaptığı Haka dansı da spor sahalarının en farklı uğurlarından. Bu aralar başı seks skandallarıyla dertte olan Tiger Woods, yıllar boyunca turnuva kapanışlarının denk geldiği Pazar günlerinde kırmızıdan başka renk giymedi. Bu renkli totemin sebebi ise Tiger’ın annesinin doğum yeri olan Tayland’da kırmızının iyi şans getirdiğine inanılması. İki yıl önce Zimbabve takımlarından Midlands Portland Cement takımının antrenörü, gelecek maçı kazanmak için antrenmanlardan daha dahice bir fikir uygulayarak kötü ruhları kovmaya karar verdi. Takım kötü ruhlarından arınmak için timsahlarla dolu Zambezi nehrine girmeye 17 kişi giderken, döndüklerinde 16 kişi kaldılar. Oyunculardan birisi timsahlara yem olurken, takım da çıktığı ilk maçı kaybetti. İngiliz futbolcu Chris Waddle, takımı Newcastle’ın Premier Lig’e çıktığı 1983’te tüm sezon boyunca aynı iç çamaşırını giymeyi ihmal etmezken, neyse ki her defasında çamaşırları yıkadığını itiraf etti. Aynı futbolcu 1986-87’de Tottenham forması giyerken ise oldukça uzun süren bir yenilmezlik serisi boyunca saçlarını kesmedi. İlk mağlubiyetten sonra traş olması ise rivayete göre iki gün sürdü. Huddersfield’ın eski orta saha oyuncusu Malvin Kamara, takımının formasını giyerken her maç sabahı Wİlly Wonka ve Çikolata Fabirkası filminin ilk versiyonunu izlemeyi hiç ihmal etmedi. Arjantinli kaleci Sergio Goycochea, kalecinin penaltı anındaki endişesini, vuruştan önce kaleye işeyerek çözme yoluna gitti. 1990 Dünya Kupası’nda penaltı canavarı olarak Arjantin’in finale kadar çıkmasında önemli pay sahibi oldu. Paul Ince, Kevin Keegan ve Jack Charlton’ın başarılı birer İngiliz futbolcusu olmak dışındaki ortak yönleri, soyunma odasında formalarını en son giyerek, sahaya en son çıkan oyuncular olmalarıydı. Gary Lineker de golcülüğünün çaresini enteresan alışkanlıklarda arayan isimlerden. Lineker maç öncesi ısınırken, gollerini harcamamak için kaleye hiç şut çekmezdi, ilk yarısında gol atamadığı maçlarda ise ikinci devreye aynı formayla asla çıkmazdı. Uğurları işe de yaramış hani… Utah Jazz’ın eski gardlarından Jeff Hornacek, NBA’in triple-double ustası Jason Kidd ve ligimizin ihtiyar delikanlısı Damir Mrsiç. Üçünün de ortak noktası üst sınıf birer faul atıcısı olmaları ve faul atışı kullanırken uyguladıkları ritüeller. Hornacek, atıştan önce sağ eliyle sağ yanağını okşardı, Kidd ise potaya doğru öpücük göndererek çemberin gönlünü almaya çalışıyor bir bakıma. Mrsiç ise uzun uzun dua ettiğini söylüyor ama okunanların içeriği sır… - Spor dünyasında özellikle de yeşil sahalarda kimi zaman totemlerin gerçek manasını da bulduğu olmuyor değil. Mesela bu sezonun başında Cristiano Ronaldo’nun sakatlanması için büyü yaptığını söyleyen bir büyücünün ortaya çıktığını hatırlatmakta fayda var. Üstelik bu olayın ardından Portekizli oyuncu gerçekten de sakatlandı. Sonrasında dünya çapında ün yapmak isteyen büyücüler çıkıp Ronaldo’yu büyüleriyle iyileştirmeye bile kalktı. Figo ise Barcelona’dan Real Madrid’e transfer olduktan sonra ilk kez Noucamp’a çıktığında büyülü olduğu iddia edilen bir domuz kafası ile karşılanmıştı. Geçen yıl Dünya Kupası Elemeleri’nde ABD’yi yenmeyi hedefleyen Meksika’da bir gazete ise ABD’li oyuncuların voodoo bebeklerini dağıtarak tiraj rekorları kırmıştı. Roberto Carlos’un uğur olsun diye formasının altını keserek maça çıktığına ise pek de dikkat edememiştik. Carlos’a benzer olarak Georghe Hagi da sahaya çorabının alt kısmını keserek çıkıyordu. Fenerbahçe’den Alex ve Deivid ise sahaya girerken sağ ayakla üç kere zıplıyorlar. Hakan Şükür ise kaptan olmadığı maçlarda hep sahaya takımın en arkasından çıktı. Chelsea’nin dinamosu Frank Lampard, her zaman sağ ayakla sahaya çıktığını, kötü oyundan sonra kramponlarını dışarı fırlattığını, maça çıkmadan önce arabada hep aynı müziği dinlediğini, kulüp restoranına giderken de aynı yolu kullandığını inkar etmiyor. Manchester United'ın defansının bel kemiği Rio Ferdinand da soyunma tünelinden sahaya çıkarken uğur için yüzüne bir bardak su döküyor. Dopingle başı belada olan Rumen golcü Adrian Mutu da belaları başından def etmek için atletini tersten giydiğini itiraf etmişti. Gerçi onun uğuru atleti gibi ters tepmiş olmalı. MMA dövüşçüsü Lyoto Machida (sağda) her gün kendi idrarını içiyor! Kendi idrarını içmesi ona ilaç gibi geldiğini düşünüyor. Belki de haklıdır, Machida bugüne kadar hiç bir maçını kaybetmedi. Dallas Mavericks'li Jason Terry, maç sırasında tam 5 kez çorap değiştiriyor ve maçtan önce tavuk dışında hiç birşey yemiyor. Ayrıca maçtan bir önceki gece, ertesi günkü rakip takımın şortuyla yatağa giriyor.