Usta kalem Hıncal, Almanya ile Türkiye arasında oynanan karşılaşmayı sabah.com.tr için değerlendirdi. İşte kısa başlıklar; Fatih hocam milli takıma almadığı 23 yaşındaki Mesut Özil, Almanya’nın yıldızı. Böyle bir Almanya var mı tarihte! ‘Şu Alman takımını sayın’ diye sor; bakalım kaç kişi sayabilecek! İkincilikte hiç rakibiz yok Özge AYDIN /SABAH İNTERNET Almanya güçlüydü yenildik, normal karşıladık (!) peki Azerbaycan karşısında ne oldu? Bu milli takımın ve Hiddink’in iflası mıdır? Maçı nasıl okumak gerekiyor? Maçı izlerken bundan seneler evvel eşim Holly’nin bana söylediği bir lafı hatırladım. “Her zaman haklı çıkmandan nefret ediyorum” diyordu. Ben her zaman haklı çıktığım için boşandık sonunda... Ve ben kaybettim!.. Azerbaycan-Türkiye maçının oynanacağı gün sevgili arkadaşım Mehmet Demirkol’un yazısını okurken tüylerim ürperdi. Mehmet, Türkiye’nin en önde gelen futbol yorumcularından biridir. Mehmet diyor ki; “Biz kim, Almanya’yı yenmek kim. Biz Almanya’yı yenmeyi düşünmemeliyiz. Biz haddimizi bilmeliyiz, biz Almanya karşısında berabere kalmayı ya da az farkla yenilmeyi düşünmeliyiz. Bizim hedefimiz bu grupta birincilik olamaz. En iyi ikinci olmayı, bilemedin play-off oynamayı hedeflemeliyiz.” Bu ülkenin en seçkin futbol yorumcularından bir tanesi bunu diyor. Biz de bu aşağılık kompleksi oldukça hiçbir şey olamaz. Azerbaycan, Türkiye’yi yenmeyi nasıl düşündü!.. Hiddink efendi diyor ki “Onlar dünya klasmanında 3., biz 21.’yiz. Yenmemiz nasıl düşünülür? Azerbaycan 102. ve Azerbaycan, Türkiye’yi yenmeyi düşündü. Tesadüfen kazanmadı. Son 20 dakikada aptalca geriye çekilmese, Servet’in santrfor oynadığı bölümlerde, topu sadece ileriye vurup, maçı duvar tenisine çevirmese, maçın başındaki gibi paslaşarak ve hızlı kontrataklarla çıkmayı düşünse son bölümde 3-4 gol daha yerdik. Azerbaycan son 20 dakikada bize en azından beraberlik golü atmamız için her türlü yardımı yaptı. Onu bile başaramadık. Şimdi bir minik hoca farkı... 7 korneri var Azerbaycan’ın, 7 korneri var Türkiye’nin... Azerbaycan’ın golü kornerden... Nasıl bir gol: Hazırlanılmış, çalışılmış bir gol. Topu adam 18’in köşesine doğru vuruyor, iki kişi Türk savunmasını yanıltıcı koşular yapıp, topun üzerinden atlıyorlar, üçüncü adam adeta penaltı atar gibi vuruyor topa... Bizim attığımız 7 kornerde, çalışılmış izlenimi veren bir tane atış var mı? Gözünüzün önüne geliyor mu? Yani bir duran top organizasyonumuz dahi yok!.. Ne diyeyim ben Hiddink için!.. Maçtan sonra Emre’nin konuşması olağanüstü güzeldi. Böyle bir maçın ardından insan öfkeli olur, dağılmış olur. Ben Emre’nin bu kadar dikkatli, bu kadar derli toplu, bu kadar da önemli şeyler söyleyeceğini tahmin etmezdim. Bayıldım. Tam bir kaptan gibi konuştu. Keşke o olgun tavrı saha içinde de gösterse... Türkiye’deki eksiklerin neler olduğunu gayet iyi özetledi. Daha önce, “Hiddink iyi hoca. Geçmişte kariyeri belli ama Türkiye için yanlış seçim. Çünkü bu adam çerçiye (köy, pazar dolaşarak eşya satan kimse) döndü. Bir hedefi yok. ‘Ne koparırsam kardır’ diye düşünüp o takımdan, bu takıma gidiyor. Bize böyle bir hoca yaramaz. Bize Türk takımının altına imzasını atacak, hırslı, inançlı ve 24 saatini bu işe harcayacak biri lazım. 18 Süper Lig takımından sadece 7’sini izleyen adamdan hoca olmaz” dedik. Kuşkusu olmayan adam, şüphesi olmayan adam, art niyeti olmayan adam niye gizlesin ki? Bunu sözleşmeye niye koydursun? Neresinden bakarsan iyi tarafı olmayan bir adamı ben milli takımı emanet etmişim. Buna benim medyam sesini çıkarmıyor. Tam tersine bir de adamı sahipleniyor. Hadi bakalım şimdi ne diyecekler? Türkiye’nin başına gelen her şey medyasının bu şaşkınlığından. Türkiye’de iler tutar bir medya yok. Türk sporunu sahiplenen, Türk futbolunu sahiplenen, aşağılık kompleksi olmayan bir spor medyası yok. Efendim, Messi’li Arjantin’e dört atmışlar. Tabelacılığı bırak kardeşim. Messi’li Arjantin ne oynadı ki Dünya Kupası’nda ‘futbol’ diye. Messi ne oynadı? Messi’nin bir tane maçı var mı? “Arda’nın, Messi’den neyi eksik” dediğim zaman benimle yine alay etmişlerdi. Messi’nin oynadığı Arjantin’de Messi’nin kimse farkına varmadı. Büyük oyuncu, büyük maçın oyuncusudur. Senede iki tane Real Madrid maçı oynayarak büyük olunmaz. Messi, Arjantin milli takımında ne yaptı? Amerika kupalarında ne yaptı? Dünya kupalarında ne yaptı; biri bana söylesin. Ama “Messi ile mukayese ediyorum” diye benimle dalga geçiyorlardı ama şimdi ‘Arda yok’ diye Türkiye yok oldu. Galatasaray yok oluyor. Hangisi daha önemli futbolcuymuş o zaman!.. Azerbaycan’a yenildik biz. Yenseydik ‘Gördün mü? Dört maçta üç galibiyet alan adamı bir de eleştiriyorsunuz’ diye yazacaklardı. Şimdi ‘Allah’tan arada 5 ay var. Bu beş aylık arada şapkamızı önümüze koyup yeni düzene geçmemiz gerek’ diyorlar. Niye? Çünkü Azerbaycan’a kaybettik. Azerbaycan maçından önce cesaret edemediler. Çünkü kafaları hep tabelaya göre... Hiddink, Azerbaycan maçının ardından “Türk futbolu yeni yıldızlar yetiştiremiyor” dedi ve düşüşü bir nevi buna bağladı. Türk futbolu bir gerileme dönemi mi yaşıyor? Ne biliyor yetiştiremediğimizi? Türk spor medyası, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş’tan başkasını izliyor mu? Gazetede okumasına imkan yok. Kendin izleyip bulacaksın. Sen eğer Türk futbolunun şu döneminde Volkan Şen gibi bir adamı fark edemiyorsan, takıma çağıramıyorsan o lafı söyleyemeye hakkın var mı? Azerbaycan’ın kapalı savunma yapacağı belli. Kapalı savunmaya karşı senin tek kozun duran toplar; belli... Duran toplara en iyi kafa vuran adam Ömer Erdoğan; belli... Ömer Erdoğan takımda yok. Yani temelde de adam yanlış, ayrıntılarda da yanlış. Ömer Erdoğan ile Servet Çetin’in duran toptaki kafa vuruş averajının farkında değil. Maskeli Servet gitti, bütün duran toplara. Maske de kayıyordu arada... Ömer kenarda oturdu. Şimdi maç seyretmezsen, Türkiye’de yaşamazsan, Türkiye’nin havasına girmezsen, uzaktan kumanda ile Türk Milli Takımı’nın hocası olamazsın, olamazsın, olamazsın! Bunu bütün Türk medyası, Mahmut Özgener’in kafasına vursaydı bu rezalet olmazdı. Vurmadılar; vuranla da dalga geçtiler. Şimdi de ben onlarla dalga geçiyorum. Hadi konuşun bakalım. ‘Azerbaycan, Türkiye’yi yenebilir ama Türkiye Almanya’yı yenemez.’ Mantaliteye bak. Hadi konuşun bakalım... Önümüzde 5 ay gibi uzun bir süremiz var. İki mağlubiyet gruptaki şansımızı ne kadar etkiler? Hiddink’in varlığını da tartışmamız gerekiyor mu bu noktada? Grupta her şey hala olabilir. Benim o görüşüm hiç değişmedi. Şu grupta Almanya dahil yenilmeyecek takım yok. Almanya’yı her takım yenebilir. İşte Kazakistan maçının devreyi 0-0 bitirdi ki grupta Kazakistan en zayıf takım. Belçika da Almanya’yı yenebilir, Avusturya da yenebilir. Almanya da ahım şahım bir top oynamıyor. Ama ben eski sözümde ısrar ediyorum. Türkiye Futbol Federasyonu Hiddink’in hedefini açıklasın. Parasını açıklamıyor, hedefini açıklasın. 2012 Avrupa Şampiyonası’na götürmek mi? 2014 Dünya Şampiyonası’na götürmek mi? Bu iki hedef farklı takımlar gerektirir. 2014’e götürecek adamın dediğim gibi günde 24 saat, hatta 36 saat Türkiye’de olması lazım. Türkiye’nin bütün sahalarında maç seyretmesi lazım. 2014’te oynayacak çocuk belki bugün 14 yaşında, 15 yaşında. Bilmiyoruz. Hollanda’da yaşayıp, ‘Oğuz (Çetin) Bey bana kadroyu yaz, ver. Ben de açıklayayım’ demekle bu iş olmaz. 2012 ise hedefin o zaman bütün üst düzey maçları Bank Asya dahil izlemek zorunda. Türkiye’deki maçları izleseydi mesela Sabri sol bek oynamazdı. Sabri’yi bir taktik gereği oynatmadı sol bekte. Sol bek bulamadığı için oynadı orada. Çünkü Caner’in farkında değil. Brezilya Milli Takımı’nın sol beki Santos’u kesen Caner’in farkında değil. 35 yaşında olmasına rağmen müthiş bir form içinde olan İbrahim Üzülmez’in farkında değil. Çünkü geleceğin yıldız adayı olan İsmail Köybaşı’nın farkında değil. Bildiği isimler, Hakan Balta, Sabri, Gökhan. Hakan sakat olunca, Gökhan ve Sabri oynuyor. Gökhan sakat olursa Sabri ile oynuyor. Böyle bir şey olur mu? Aylardan beri oynamayan adamlardan sen sanki hangi futbolu bekliyorsun? Futbolun en önemli unsurlarından biridir maç eksikliği... Sen takımın yüzde ellisini maç eksiği olan futbolcularla kurabilir misin? Adam Metin Oktay’dır, adam ne bileyim Messi’dir. Üç ay sakattır, iyileşmiştir. ‘Tamam’ dersin. Ama sıradan bir adamın hiçbir süperliği olmayan bir adamın, kötü oynadığı için oynatılmayan bir adamı sen hem de dördünü beşini bir takıma doldurursan o takımdan nasıl futbol beklersin? Tekrar söylüyorum; güneş balçık ile sıvanmayacak kadar açıkken Hiddink orada duruyorsa, bunda kabahat Hiddink’in değil. Adam bulmuş geri zekalıları 11 milyon euro’yu atıyor cebine... Şimdi Hollanda’dan biri bana gelse, ‘Hıncal sen oturduğun yerde oturmaya devam et. Arada bir bana telefon et. Bir şeyler sorayım; sen sana cevap ver ve de sana senede 11 milyon euro vereyim’ dese hayır mı derim? Hele bir de ‘Sana vereceğim parayı açıklamayacağım. Ne Hollanda maliyesi, ne de Türkiye maliyesi peşine düşmeyecek. Bu kara para. İstersen İsviçre bankasına yatırayım’ dese ne diyeceğim ben? Ben de mi olacak kabahat; yoksa bana bu teklifi yapan Hollandalılar da mı olacak! Milli takım, Almanya karşısında 3-0 yenilerek büyük bir hayal kırıklığı yaşattı. Bunu neye bağlıyorsunuz ve “Hiddink ile futbolumuzun 20 yıl geriye gittiği” yorumları yapıldı. Katılıyor musunuz? “20 yıl geriye gittik” düşüncesinin doğmasına Hiddink’in hiç düşünmeden ettiği bir laf sebep oldu: “2-0 normaldi, bir gol fazla yedik.” 20 yıl evvel şerefli yenilgiler, onurlu beraberlikler vardı. Şerefli yenilgi de iki türlü olurdu. 1-0 veya 2-1 yenilmişsen ‘şerefli yenilgi vardı.’ Bir de Türkçe’de, dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir ‘şeref golü’ deyimi vardı. 7-1 bittiyse maç, birisi o şeref golünü atmış olurdu! Türkiye’de bu düşünceden kurtulmak için, çok büyük bir savaş verdik. ‘Hücum futbolu’ dediğimiz öyle doğdu. ‘Şerefli yenilgi, onurlu beraberlik’ dediğin zaman o takımın yöneticileri, sorumluları, hem federasyon hem de teknik adamları o şerefe razı oluyorlardı. ‘Aman yenilmeyelim, aman yenilirsek az farklı yenilelim’ düşüncesi vardı ve kazanmayı katiyen düşünmüyorlardı. Kazanmayı akıllarına dahi getirmedikleri için biz kazanamıyorduk. Her maça mahkum çıkıyorduk. Nihayet bu hücum futbolu devrimi ile farklı yenilgileri göze almaya başladık. Çünkü yenilginin şereflisi, şerefsizi yok!.. 1-0 yenilirsen de sıfır puan veriyorlar, 8-0 yenilirsen de sıfır puan veriyorlar. İkili maçta kendi sahanda 3-0 yenmişsen, rakip sahada 2-0 yenildiğin zaman o harika bir yenilgi. Çünkü senin turu geçmene sebep oluyor. Öylesine olumlu. Amaca hizmet eden yenilgi onurlu; tabelaya yazan değil. 5-0 kazanmışsan, 4-0 yenilgi güzeldir. Ama 0-0 berabere kalmışsan 1-0’lık yenilgi bile rezalettir. Çünkü elenmene yol açar. Böyle bakılması gerektiğini ortaya attık ve hücum futboluna dönüş böyle başladı. Milli takımı yönetenler kazanmayı düşünmeye başladılar. Özellikle Mustafa Denizli devrimiyle... Ama bakıyorum; ‘Efendim 2-0 iyi sonuç.’ Bu sadece Hiddink’le olan bir şey değil. Almanya maçından evvel Mustafa Denizli, Akşam gazetesinde tekrarlamış o lafı. “Yenilmeyeceksen yenilme!” Bu kadar yanlış, mantıksız, hatalı bir laf olmaz. Ben bunu karşı karşıya geldiğimizde Fatih hocama da sordum, Mustafa Denizli’ye sordum. Cevabı yok. “Yenemeyeceksen, yenilme” kulağa hoş gelen bir laf. Maçı kazanamıyorsan, en azından kaybetme, bir puan al. Ama esas soru şu; yenilmeyeceğine ne zaman karar veriyorsun? Oyun düşüncen ne zaman yenmekten vazgeçip, yenilmemeye dönüyor: Kura çekildiği gün mü? ‘Vay ben Almanya’ya düştüm, onları yenemem; yenilmeme üzerine bir takım seçmeliyim’ mi diyeceksin! Ya da maçtan bir gece evvel, hani teknik adam olarak maçı kafanda oynuyorsun ya... Almanya’yı biliyorsun, kendi takımını biliyorsun; kafanda maçı oynuyorsun ve “Ben elimdeki bu takımla Almanya’yı yenemem.” O zaman yenilmeyecek bir 11 ve yenilmeyecek bir taktik seçeceksin. Böyle bir karar vereceksin? Ya da ‘Ben bu Almanya’yı yenerim’ diye sahaya çıkıyorsun. Maçı da bir gece evvel kafanda oynamış ve kazanmışsın. Fakat sahaya çıkıyorsun ve görüyorsun ki evdeki hesap, çarşıya uymuyor. Sahada bir türlü o yenerim düşüncesini gerçekleştiremediğini görüyorsun. Kaçıncı dakikada karar vereceksin; ‘Yenilmiyorsan, yenilme’ düşüncesine!.. 10. dakikada mı, halftime’da mı, 70. dakikada mı? O zaman ‘yenilmiyorsan yenilme’ lafı nasıl anlamsız, nasıl havada duran, nasıl korkak futbolun kamuflajı bir laf olarak ortaya çıkıyor. Böyle bir düşüncede futbolcu otomatikman kendini rölantiye alıyor ve hücuma çıkmıyor. ‘Yenilmiyorsan, yenilme’ lafı ne demek? Onun bir tane alternatifi var; ‘Yenilmiyorsan yen.’ Hep böyle oynayacaksın. Yenmek lafı ‘tabela’ değil, tekrar söylüyorum; ilk maçı 5-0 kazanmışsan, ikinci maçı 4-0 kaybetmen ‘yenmektir’ aslında... Çünkü total sonucu 5-4’e götürüyor. Bırak yenilmemeyi, berabere kalmayı, 4-0 yenilsen bile yenmiş oluyorsun. 180 dakikanın sonucunu 5-4’e getirdiğin için... Amacı düşüneceksin, amacı hedefleyeceksin. Şimdi 2012 Avrupa Şampiyonası’nda 14 takım finale kalacak. Bu 14 takım nasıl seçilecek? 2 tanesi otomatik geliyor. 9 grubun birincileri, bir de bu 9 grubun içinde en iyi olan ikinci otomatik finale kalacak. Geriye kalan 8 grubun ikincileri play-off oynayacak. Yani benim 2012 Avrupa Şampiyonası’na direkt girmemin iki yolu var. Ya birinci olacağım, ya da diğer grupların ikincilerini geçerek en iyi ikinci olacağım. Kura çekildiği gün bunların ikisi de mümkün. Çünkü Almanya’nın yenilmeyecek bir takım olduğunu Dünya Kupası finallerinde gördük. Son yılların en kötü Almanya’sı oynadı Dünya Kupası’nda... Fatih hocam milli takıma almadığı 23 yaşındaki Mesut Özil, Almanya’nın yıldızı. Böyle bir Almanya var mı tarihte!.. 1954’ten beri böyle bir Almanya var mı? Maç yen oynandı. Sokağa çık, kahvelere gir ve ‘Şu Alman takımını sayın’ diye sor; bakalım kaç kişi sayabilecek! Ünlüsü, klas adamı olmayan yaş ortalaması 24 bir Alman takımı!.. Biz bu takımı geçip, birinci olabiliriz. İkincilikte hiç rakibiz yok hemen hemen ve Kazakistan ve Azerbaycan gibi kolay rakiplerimiz de var. Averaj yapabileceğimiz rakiplerimiz var. En iyi ikinci olma ihtimalimiz zor ama bu ihtimal de mevcut. Ünlüsü olmayan, klâs adamı olmayan, büyük adamı olmayan, yaş ortalaması 24 olan bir Almanya. Ben bunları geçip birinci olabilirim. Şimdi işi karıştıran şey şu; ‘Ben bu grupta en iyi ikinci olabilirim’ dersen, ‘Yenemiyorsan, yenilme’nin ikinci kısmı önem kazanır. ‘Ben bu Almanya maçını berabere bitiririm’ ya da ‘Az gol yiyerek bitireyim.’ Ama bu ihtimaller içinde çok uzak. Birinci olmak daha kolay ve de mantıklı. Benim ölçülerime göre... Ama Hiddink’e göre değil. Ne zaman Almanya’ya 3-0 yenildik şu ana kadar lafı bile edilmeyen bir “2014 hedefi” ortaya çıktı. “Efendim, ben aslında 2014’ün takımını kuruyorum.” Kimse kimseyi kandırmasın. 2014’ün takımını hazırlamak üzere kolları sıvayan bir hoca, Fatih Terim’den kalan Oğuz Çetin’in önüne koyduğu liste ile işe başlamaz. Türkiye’ye gelir, Löw’ün yaptığı gibi, Türkiye’nin içinde yaşar, ikinci küme maçlarına kadar izler, Löw’ün, Müller’i bulduğu gibi, Fatih Terim’in 1996 yılında Vedat’ı bulduğu gibi, ikinci ligden, üçüncü ligden adamlar bulur. Der ki ‘Ey, Türk kamuoyu bu 2012’de benden fazla bir şey beklemeyin. Çünkü ben büyük paralar alarak (ki o da çok tartışmalı bir konu) buraya geldim. Benim hedefim 2014 Dünya Kupası finalleri. Size yepyeni bir Türk takımı yaratacağım.’ Ama böyle bir şey yok. Hiddink, resmi olarak Azerbaycan ile birlikte dördüncü maçını oynuyor. Gayri resmileri saymıyorum. Türkiye ikinci ligini geç, Türkiye birinci liginde 18 takım var ve Türkiye’de sadece 7 takım seyretmiş. 18 takımdan 7’sini seyrederek Türk Milli Takımı’nı 4 resmi maça çıkaran hocanın “Ben yeni bir milli takım yaratıyorum. Hedefim 2014” demesine ben gülerim. Türk kamuoyu bu kadar geri zekalı değil. Almanya’ya 3-0 yenince ‘Benim esas hedefim 2014’ bahanesini ortaya atmasını kimse yemez. Çünkü tuttuğu yol bu değil. Geçen hafta Hiddink’in sözleşmesindeki maddeleri açıklaması için Özgener’e çağrı yapmıştınız ancak sözleşmesinde “Ücreti açıklanamaz” şeklinde bir özel madde olduğu ortaya çıktı. Bu gizlilik niye? Burada tabi eşek yüküyle para alıp götüren Hiddink’i suçlamanın alemi yok. Önemli olan ona bu parayı veren. Böyle bir anlaşmayı Türkiye Futbol Federasyonu nasıl imzalar? Türkiye Futbol Federasyonu’nda bir tane hukukçu yok mu? Borçlar Kanunu der ki “Kanuna aykırı sözleşme olmaz.” Ödenecek parayı gizleyen sözleşme kanuna aykırı, kanunun ruhuna aykırı, kanunun özüne aykırı. Çünkü birinin birine ödediği parayı gizlemek ‘vergi kaçakçılığıdır’ açık. Gizli para vermek ‘kara paradır.’ Ben şimdi Hiddink ‘Hollanda vatandaşı mı?’ onu bile düşünüyorum. Ola ki vergi cenneti bir memleketin vatandaşlığına geçmiştir. Dünyayı dolaşıyor çünkü ‘çerci gibi’ hoca diyorum ya... Aldığı para da gizlendiğine göre... Vergiye tabi olan şey ne? Hiddink’in beyanı. ‘Ben 100 euro’ya çalışıyorum Türkiye’de’ dese ne diyeceksin? Ortada hiçbir belge yok. Hiddink niye istemiyor aldığı paranın açıklanmasını acaba? ‘Vay sen bu kadar para almışsın. Bize bir sakal ver’ diye sokakta tinerciler etrafını çevirmesin diye mi? Türkiye’nin maliye müfettişleri bu konuyu soruşturmak zorunda. Çünkü her zaman söylüyorum; şüyuu vukuundan beterdir. Böyle dedikodular başladığı zaman bunun sonunu alamazsın. Türkiye Futbol Federasyonu maliyeden gizli paralar mı ödüyor? Ödediği para benim param. Hıncal Uluç’un parası... Halkın vergisi... Ben o parayı kime, niçin verdiğini öğrenmek benim hakkım. Ki gizli olduğu zaman Mahmut Özgener’in kendi cebinden ödeme dahi hakkı yok. Gizli ödeme yok Türkiye’de. Dünyanın hiçbir ülkesinde yok. Sözleşmeye koymuş düşünebiliyor musun? Böyle bir sözleşme olmaz. Kanuna aykırı sözleşme geçersizdir. Yok sayılır hukukta... Özgener, gizlilik maddesi nedeniyle mecliste verilecek önergeyi de araya girerek durdurmuş. Milletvekillerine bu konuda birebir açıklamalarda bulunmuş. Bu tabii meclise önerge vermeye karar verip de cayan milletvekilini ilgilendirir. Ben meclis de milletvekili olsaydım beni kimse durduramazdı. Ama tekrar söylüyorum. Bu iş meclisin işi değil. Bu iş artık maliye müfettişlerinin işi... Türkiye Futbol Federasyonu’nun hesaplarına el koyup, bu paraların nasıl ödendiğini, kime ödendiğini, kaç para ödendiğini açıklamak zorundalar. Dediğim gibi sadece nakit olarak bankaya yatırılan parayı da değil; uçak parası, benzin parası, otel parası, araba parası... Yani Hiddink’in vergi ödeyenlere yılda kaç paraya mal olduğunu Türkiye Futbol Federasyonu bütün belgeleriyle açıklamak zorunda... Başka bir şey söylüyorum; Para açıklanmıyor mu? Mahmut Özgener ‘6 milyon euro verdim’ diyor. 4 milyon euro veriyor ve 2 milyon euro cebine atıyor. Nereden bileceğim ben? Böyle bir şey olabilir mi? Mahmut’u tenzih ederim katiyen. Ama yarın biri bunu böyle söylerse ne diyecek? ‘Hiddink’e verdim’ diyerek örtülü ödenek gibi ona buna dağıtıyor. Ödeme gizlendiği zaman dedikoduyu önleyemezsin. Türkiye Futbol Federasyonu hukukçuları ve Mahmut Özgener’in, Hiddink böyle bir şey teklif ettiği zaman ‘Niye’ diye sormaları lazımdı. Niye gizliyorum arkadaş? Para işi gizlenir mi ya? Para işi gizlenir örtülü ödenekse. Niye vardır örtülü ödenek? Çünkü devletin bazı işlerinde o paranın nereye ödendiğinin bilinmemesi gerekir. ‘Devletin yüksek menfaatleri’ gereği... Onun için de kanunda yeri ayrıdır. Kimse onun hesabını sormaz, onu da bir tek kişi kullanır. Türkiye Futbol Federasyonu ile Türk Milli Takımı’nın teknik direktörü arasında örtülü ödenek olur mu ya? Oldu mu bunun sonunu alamazsın. Ne yazık ki “2-0 iyi sonuçtu” diyen Hiddink, hem kendi niyetini, hem kendi korkaklığını ortaya koydu. Hem de Türkiye Futbol Federasyonu nasıl kandırıldı ortaya çıktı. 2014 aniden gündeme getirilerek!.. Emre dün yaptığı açıklamada milli takımı bırakacağı sinyalleri verdi. Siz neler düşünüyorsunuz? Orada da güzel konuştu çocuk. Yani bayıldım. “Futbolu bırakmayı düşünüyorum” doğru bir karar. 30 yaşına geldiği zaman düşünmesi doğru karar. Bırakması değil. Düşünüyorum ama bu konuyu bazı kişilerle konuşacağım. Dışarıdan futbolu bildiğine inandığım kişilerle konuşacağım diyor biri o demek. İki ailemle konuşacağım diyor. Bu da yani “Ben futbolu bırakmayı düşünüyorum ama bu düşüncemi hem ailemle hem de futbol uzmanlarıyla konuşacağım. Ondan sonra karar vereceğim” diyor. Harika bir konuşmaydı.