Usta kalem Hıncal Uluç; Galatasaray'da yaşanan gelişmeleri sabah.com.tr için değerlendirdi. Galatasaray'ın kurtuluş reçetesi ne? Hafta sonu oynanacak derbi nasıl sonuçlanır? Rijkaard kararının sonucu neden hala açıklanmadı? Özge AYDIN /SABAH İNTERNET Toroğlu kendi üzerinden yola çıkarak “Fazla seks sakatlığa yol açabilir” sözleri Arda’yı oldukça kızdırdı ve “Şerefsizlik diz boyu” şeklinde sert bir çıkış yaptı. Yıldırım da “Haklı” diyerek tartışmaya dahil oldu. Arda’nın tepkisiyle ve ardından yaşananlarla ilgili ne söyleyeceksiniz? Oradaki olayları iyi değerlendirmek lazım. Yani olayları içindeki koşullardan ayırıp, soyutlayıp “Efendim, bu bu’ demektir. ‘Bu bu’ demektir” diyemezsin. Bu Erman için de geçerlidir, Arda için de geçerlidir. Erman Toroğlu kendisinden örnek verdi. Ama o örneği niye verdiğini Türkiye'deki en geri zekalı da biliyor. Ayrıca Erman Toroğlu o örneği niye veriyordu? Arda'nın sakatlığını anlatmak için değil, olay yaratmak, konuşulmak, o programın beklenmedik derecede düşük olan reytinglerini kurtarmak için... Erman bir reyting konuşması yaptı. Güya kendini öne sürerek ama mesajın ne olduğunu herkese anlatarak konuştu. Bu sözlerden Arda'nın alınmasından daha doğal bir şey yok. Genç adam. Bir aşk yaşıyor. Üzerine titriyor. Sevgilisine karşı ne kadar hassas olduğu başından beri belli... Galatasaray'ın kaptanı iken Galatasaray tribünlerine küstü haftalarca... Galatasaray'a küstü haftalarca... Gol atıyordu sevinmiyordu. Asist yapıyordu. Golü atan buna koşuyordu, sarılmıyordu. Tribünler çağırıyordu, gitmiyordu. Hayatındaki en önemli varlığı adamın sevgilisi. Sen şimdi kalkıp televizyonda, o sevgili ile ilişkileri üzerine bir takım imalarda bulunursan, o çocuk duygusal bir yapıya bürünebilir... Röportaj sırasında ağladı. Arda aktör falan değil. ‘Ağla bakalım’ dediğin zaman ağlayan biri değil. Hele ağlamanın erkeklikten sayılmadığı bir ülkede bir ortamda erkeğin ağlaması kolay bir şey değil. O ağlama tamamen içten bir ağlama. Ağlayacak hale gelmiş bir adamın söylediği sözleri kontrol edememesi normal. Oradaki “Şerefsiz” lafı yanlış. Ben Arda'dan öfkesi geçtiği zaman medyadan ve de kamuoyundan özür dilemesini bekledim. Birisinin ‘Hıncal Uluç şerefsiz’ demesi mümkün... Bu Hıncal ile o kişi arasındadır. Hıncal gerekirse adamı mahkemeye verir. Mahkeme hesabı keser. Ama birisi “Medyada şerefsizler var” diyemez. Hıncal'ı kastetse bile... O zaman Türkiye'de binlerce medya mensubunun her birini itham altında bırakmış olur. Nitekim Fenerbahçe'nin başkanı Aziz Yıldırım, Arda'nın o lafına yapıştı. “Evet, medyada şerefsizler var” dedi. Galatasaray'ın yaveri has başkanı Adnan Polat, Aziz Yıldırım'a telefon edip ya da basın toplantısında ‘Sen ne karışıyorsun! Sanane’ diyeceğine ‘Haklısın başkan’ diyor. Yani medyadaki bir takım kişiler duygusal, kontrolünü kaybetmiş, üzgün, yıkılmış Arda'ya göre değil; Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve onun yaveri, hası Galatasaray Başkanı Adnan Polat'a göre 'Şerefsiz.' Nerede Türkiye'deki basın kuruluşları? Türkiye Gazeteler Cemiyeti nerede? Nerede Türkiye Spor Yazarları Derneği? “Türkiye'de şerefsiz gazeteciler var” diyor Fenerbahçe ve Galatasaray Başkanları! Gık yok! Nerede köşe yazarları? Sadece spor köşe yazarları değil, baş yazarlar dahil... Her gazetenin kadrosunda kaç şerefsiz var acaba? “Kadrolu, maaşlı şerefsizler, köşeli şerefsizler.' Hadi şimdi ben söylüyorum. Sesleri çıkmadığına göre “Şerefsizliği' kabullendiler demek ki!.. O zaman kimsenin bana kızmaya hakkı yok. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti bana ‘50. yılımı doldurdum’ diye Burhan Felek ödülü vermiş. Bana yazı gönderdiler. “Gideyim mi?' diye düşünüyorum. Gazetecilere “Şerefsiz” diyen iki kulüp başkanına hem de Galatasaray ve Fenerbahçe Başkanlarına ses çıkarmayan bir cemiyetin verdiği ödül ‘Bana onur verir mi?’ diye düşünüyorum. Orhan Erinç kardeşim lütfen beni arasın. Bu soruma cevap versin cemiyet başkanı. 'Şerefsiz' lafı bu kadar hafif bir laf değil. Tekrar ediyorum. Arda bunu çok duygusal bir anında ağzından kaçırdı. Ama Aziz Yıldırım ve Adnan Polat gayet bilinçli, gayet şuurlu, gayet soğukkanlı söylediler. Ankaragücü’nün ilk golü tartışıldı. Serbest vuruşun top durmadan kullanılmasıyla ilgili olarak “Kural hatası” yorumu yapan oldu, “Hakem hatası” yorumu yapan oldu. Siz ne düşünüyorsunuz? ‘Kural hatası’ diyenler saçmalıyor. Hakem hatasıdır. İkisi de tartışmaya açıktır. Ofsayt da tartışmaya açıktır, topun durmadan oyuna başladığı da tartışmaya açıktır. Ama bu Galatasaray’ın ne yediği ne de attığı ilk hakem hatasından doğmuş gol değil. Onlarca var, yüzlerce var baktığın zaman. Her takımın var. Birçok serbest vuruş böyle kullanılıyor aslında... Ama pozisyon golle sonuçlanınca daha değerli oldu. NTV’de sevgili kardeşim Rıdvan Dilmen o pozisyonla ilgili hakemi ağır bir şekilde eleştirdi. Bir San Marino maçı hatırlıyorum. 0-0 gidiyordu bir türlü gol atamıyorduk. Nasıl attık golü: Top durmadan... Vuran kişi de Rıdvan’ın kendisiydi. Uyanık Rıdvan ile biz San Marino’yu yendik. Hiç gözümün önünden o sahne gitmiyor. Bekledim ki sevgili Rıdvan kardeşim “Zamanında ben de bunu yaptım” desin. Haftanın diğer kaybedeni Beşiktaş'tı. Manisa karşısında kötü başlayıp, geriye düştükten sonra son dakikalarda çok baskılı oynadılar ama maçı çeviremediler. Karaman 'Beşiktaş'ın hatalarını çözdüm. Savunmada çok adam kaçırıyorlar. Bunun üzerine gittik' dedi. Siz neye bağlıyorsunuz mağlubiyeti? 1- Türkiye’de halen Beşiktaş bana en keyif veren futbolu oynuyor. Beşiktaş maçlarını büyük bir zevkle izliyorum. 2- Hikmet Karaman'ın sözleri de güzel. Üstelik bunları maçtan evvel de söyledi. Maçtan sonra değil sadece... Bu da 'Efendim, bizim haddimiz mi Almanya'yı yenmek' diyen arkadaşlara ders olsun. İyi bir hoca, hiçbir rakibi hak içinde tanımaz. İyi hoca her maçta kazanmanın yollarını arar. İşte Hikmet Karaman, Beşiktaş'ın zaaflarını aramış, bulmuş, çözmüş ve uygulamış. Beşiktaş-Manisa maçı analizciler tarafından fevkalade üzerinde durulması gereken bir maç. Güzel top oynayan bir Beşiktaş ve güzel top oynayan Beşiktaş'ı yenen Manisaspor vardı. Maçı 5-4 Beşiktaş da kazanabilirdi. İşte futbol da bu... Ben öyle olursa ekran başında olurum. Ben Galatasaraylıyım. Galatasaray maçı bana zerre zevk vermedi. Rakip gole giderken eli belinde santraya yürüyen Galatasaray kaptanına niye bakayım! Ya da Fenerbahçe maçının arifesinde ‘Beni de at da Fenerbahçe maçında oynamayayım’ diye çırpınan bir başka kaptanı ben niye seyredeyim? ‘Futbol’ diye ortaya bir şey koymayan takımı niye seyredeyim? Beşiktaş futbol oynuyor ve o futbol oynayan takıma karşı da daha düne kadar galibiyeti olmayan Manisa'nın hocası “Ben kazanırım. Nasıl kazanırım' diye düşünüp formül üretiyor ve başarılı oluyor. İşte futbolun güzelliği bu... Futbolun marka değeri bu... Keşke her hafta iki tane Manisa-Beşiktaş maçı olsa Türkiye'de... Schuster'in savunma anlamında bir takım çözümler üretmesi gerekiyor. Üretecek tabii ki... Beşiktaş'ta konuşulan bir başka konu stadın adının değiştirilmesi... Stadın isminin önüne Fiyapı gelmesinden İnönü ailesini ‘rahatsız olduğu’ yönünde haberler çıktı. Galatasaray’ın stat ismi de Türk Telekom olarak değiştirilmişti. Kulüplerin kulüp isimlerinin önüne sponsor almasına nasıl bakıyorsunuz? Dünyanın her yerinde böyle... Oyunu kuralına göre oynayacaksın. Artık bitti. Bunu uzatmanın bile gereği yok. Fiyapı da olabilir, tiyapı da olabilir. Yarın başkası parayı verir. Onun stadı da olabilir. Eğer suç değilse oraya yazdığın. Parayı veren oraya adını yazar. Beşiktaş Cola Turka, NBA’in en kariyerli oyuncularından birisi olan Allen Iverson ile görüşme halinde. Iverson’ın Türkiye’ye gelmesi, Beşiktaş’a gelmesi neler katar? Tartışılması bile hoş. Çok güzel. Iverson'un buraya gelmesi çok önemli bir olay. Bunu düşünmek dahi güzel bir olay... Hele bir de getirirlere helal olsun Beşiktaş'a... Fenerbahçe, Konyaspor’u 4-1 yenerek aldığı farklı sonuçlara bir yenisini ekledi. Bu galibiyet derbi öncesi iyi bir moral oldu. Fenerbahçe’yi nasıl buldunuz? 4-1'lik kazanılan maçta Fenerbahçe'nin en iyi oyuncusu Volkan; bana sorarsan... İki muhteşem kurtarış yaptı, iki net golü kurtardı. Bir kaleye girmekte olan topu Konyasporlu futbolcu çıkardı. Bir de kaleci ile karşı karşıya iken Erdal’ın vuruşu çok yakın mesafeden üst direği sıyırdı. 4 net gol pozisyonu var. 4-1 mağlup Konya. 4 net! O maça 4-1 yakışmıyor. O maç da 4-4 hatta 5-4 de olabilirdi. O maç da güzeldi, keyifliydi. Ziya Doğan'ı da kutluyorum. Hani diyorlar ya ‘Efendim, önce golü atarsan rakibin direncini kırarsın. Deplasmanda da bu önemlidir’ diye! Hayır! 1-0 mağlup duruma düştü, dirençleri kırılmadı. 1-1'den sonra 2-1 oldu, dirençleri kırılmadı. 3-1 oldu, dirençleri kırılmadı. 4-1 oldu, yine dirençleri kırılmadı. Takım ruhu işte bu. Bunu vermiş Ziya Doğan. Fener-Konya maçının konuşulacak tarafı bence Konyaspor. Ortaya koydukları futbol ve ortaya koydukları mücadele azmi ile Konya da iyi bir takım olduklarını gösterdi; sonuç 4-1 olabilir. Almanya’da Podolski ve Nuri Şahin arasında ilginç bir diyalog yaşandı. Köln-Dortmund maçında Nuri Şahin, attığı golden sonra 3-0 işareti yapan Podolski'den rövanşı galibiyet golünü atarak aldı. Podolski nasıl bir aptallık yaptığını anlamıştır. Durduk yere adamı hırslandırdı, öfkelendirdi. Belki Podolski o hareketi yapmasa Nuri o golü atamazdı. Sporcuda yasal bir tek doping var. Adrenalin... Podolski'nin yaptığı tam bir adrenalin yüklemekti. Ankaragücü mağlubiyeti Galatasaray’ın bir anda hareketlenmesine yol açtı. Maçın ardından arka arkaya toplantılar yapıldı ancak gönderilmesi beklenilen Rijkaard’ın durumu hakkında net bir açıklama yapılmadı. Gelinen nokta ile ilgili neler söyleyeceksiniz? Gelinen nokta Galatasaray’ın aczinin ifadesidir. Yönetim kurulunun toplantı günü salıyken, bunu apar topar pazartesi gününe alıyorsan ‘Önemli kararlar alacağım. 24 saat dahi benim için değerlidir’ demektir bunun anlamı. Ne çıktı toplantıdan!.. “Gereken kararlar alındı ama açıklayamam” diye üstü kapalı bir cümle... Hiçbir şey çıkmadı. “Dağ bir fare doğurdu” lafında doğan bir fare vardır; dağ olmasa da bir fare doğmuştur. Bunlar fareyi bile doğuramadılar. Ortada hiçbir şey yok. O zaman o toplantıyı niye yaptın kardeşim!.. ‘Her kafadan bir ses çıksın’ diye mi; yoksa ‘kulüp kaosun içine düşsün’ diye mi? Galatasaray futbol takımının başına gelmesi düşünülen kişiler ya da gelmeyi düşünen kişiler ‘tamamen vazgeçsin’ diye mi? Ortada bir sürü isim dolaşıyor; Fatih Terim’den başlayıp, Hikmet Karaman’a, Tugay Kerimoğlu’na kadar... Yarın Galatasaray bunlardan birine ciddi ciddi gittiği zaman, adam ‘Öbürlerinden hayır cevabı aldın da bana mı geldin! Hadi yallah’ derse ne olacak!.. Nasıl güvenip de bu yönetimle çalışacak? Böyle bir değişiklikle Galatasaray şampiyon oldu. Bu kararı dahi almaktan aciz bir yönetim kurulu var. Şu anda Rijkaard halen Galatasaray’ın teknik direktörü. Bu şu demek; Fatih Terim bu koşullarda Galatasaray ile kahve dahi içmez. Adamın ilkeleri var. “Ben hocası olan takım ile konuşmam.” Terim adı geçenlerden biri... Üstelik Bülent Uygun’un Eskişehir skandalından sonra... Bülent Uygun etik kuruluna sevk edilmişken... Böyle bir ayıbı Galatasaray Yönetim Kurulu yüklenebiliyor. Bu da beni bir kere daha haklı çıkarıyor. Bu adamlar Galatasaray’ı yönetmeye layık değil. Galatasaray’dan Rijkaard ne kadar sorumlu ise Adnan Polat, Adnan Sezgin ne kadar sorumlu ise bu kararsız kasımlar, yüreksiz kasımlar aynı derecede sorumlular... “Karar almışlar da açıklayamıyormuş!” Böyle bir komiklik var mı? Böyle bir komiklik yapılırken de bir tanesi ‘Ben böyle bir komikliğin altına imza atmam. İstifa ediyorum’ demiyor! Ne varsa bu Galatasaray yöneticiliğinde... Hazine mi bağışlıyorlar, ne yapıyorlar! Bir insan, yönetim kurulunda kalabilmek için bu kadar zulme katlanmaz. ‘İstifa’ diye onurlu bir müessese var. Ben bunların binde birine katlanamadığım için Galatasaray Kongre Üyeliği’nden istifa ettim. “Ben böyle yönetilen ve böyle yönetimleri seçen üyelerin içinde olamam” dedim. Öyle oturuyorlar... Süren ve Dürüst, olağanüstü kongre çağrılarının münferit olduğunu ve geleneklerde böyle bir gelenek olmadığını söyledi. Galatasaray’ın ileri gelenleri saçmalamayı bıraksınlar. Onlar da saçmalıyor. Galatasaray utanç verici bir durumda ve burada da olağanüstü kongrenin tam zamanı... “Ben Galatasaraylıyım” demeye utanıyorum. Onun için de demiyorum, zaten... Rijkaard’ın gönderilmemesinin altında ‘tazminat’ probleminin yattığı yönünde haberler geliyor. Bu noktadan sonra parasal bir konunun kulübün geleceğini belirlemesi doğru mu? 15 kişinin bulunduğu toplantıda konuşulanlar gizli kalmaz. Bunlar yayılmaya da başladı. Gece benim telefonum kaç kere çaldı. ‘Ben falanca ile konuştum’, ‘Ben filanca ile konuştum’ diye... Bunların içinde doğrular var, bunların içinde dedikodu olanlar var. Hıncal Uluç olarak ben de 5 kişiye telefon edebilirim. Adam bana inanır. ‘Hıncal Uluç’un herhalde bir haber alma kaynağı vardır’ diye düşünür. Düşünebiliyor musun yaratılan zemini; herkes her istediğini, işine gelen her dedikoduyu yayabilir. Bunlar içinde iyi niyetliler vardır, bunların içinde Galatasaray’ı daha da batırmak isteyen kötü niyetliler vardır. Rijkaard’dan vazgeçtiğini açıklayacaksın ki Türkiye’de ve dünyada onurlu diğer teknik direktörlerle konuşabilesin. İki türlü teknik direktör var. Bir tanesi; hocası olmayan bir kulüple oturup pazarlık yapan... İkincisi; birisinin ayağını kaydırarak onun yerine geçmeye uğraşan... Bu ikinci türden kimseye hayır gelmez. Ama Galatasaray’ın şu anda açık olduğu sadece bu ikinci seçenekte yer alanlar. Eğer Rijkaard’ın görevine son verilirse nasıl bir ara çözüm bulunmalı? Kulüp içinden ya da dışarıdan yerli bir hoca mı, yoksa bu tartışmaların dışında bir yabancı hoca mı daha iyi olur? İşin rezaleti çıktı. Aldığı kararı açıklamaktan aciz bir yönetimin ne yapacağına dair konuşmanın manası yok. Gereksiz bir spekülasyon bunun üzerine kafa yormak artık. Bunlardan her şey beklenir. Bunlara herhangi bir tavsiyede bulunmanın da yararı yok. “Korkak bezirgân, ne kar eder, ne de ziyan.” Bunlardan bir şey olmaz. Galatasaray’ın başında ya karar alamayan acizler topluluğu var ya da aldığı kararı açıklamayan yüreksizler topluluğu var. Başka izahı yok. Fenerbahçe maçına sayılı günler kala böyle bir dedikodu kazanı ortamı hazırlamak mı Galatasaray yönetiminin görevi? Sen şimdi Galatasaraylı futbolcu olarak düşün bakalım. Beş gün sonra derbiye çıkacaksın. ‘Acaba kiminle çıkacağım?’ Bir yığın dedikodu, bir yığın iğrenç laf, bir yığın tezgah... Onların içinde sen Fenerbahçe maçına konsantre olacaksın, kendini ona göre ayarlayacaksın! Öyle mi! Güldürmesinler beni... Yönetim kurulu toplantısından sızan bir bilgi de Adnan Sezgin’in görevine son verildiği yönünde... Bundan sonra Adnan Polat’ın danışmanı olacağı söyleniyor. Polat yine Sezgin’den vazgeçememiş görünüyor. 54 bin lirayı Adnan Polat, sevgili arkadaşına her ay veriyor. Ben hala soruyorum “Niye Polat Holding’den vermiyor da Galatasaray’ın kesesinden veriyor bu 54 bin lirayı ve niye unvan değiştirerek bu parayı vermeye devam etmekte kararlı? Niye meraklı?” Bunu bana açıklasın. Benim bildiğim Polat Holding, Adnan Sezgin’e maaş vermekten aciz bir kurum değil. Adnan Polat da Adnan Sezgin’in bulunmaz Bursa kumaşı olduğuna inanıyorsa ‘niye ona holdinginde iş vermiyor da Galatasaray kesesinden para veriyor’ bana bir anlatsın. Lütfen bana bir anlatsın ya! Senelerdir ben bu soruyu soruyorum. Geçmişten günümüze baktığınız zaman Galatasaray ile ilgili nasıl biri fotoğraf görüyorsunuz? ‘Yerel bir takım olma yolunda ilerliyor’ diyebilir miyiz? Ankaragücü maçının özelinde konuşacak olursak, 4-2’lik mağlubiyet ile ilgili neler söyleyeceksiniz? Rijkaard’ın maç sonunda futbolcuları hedef alan “Birbirine benzeyen garip goller yedik” açıklamasını nasıl karşılıyorsunuz? Bir sabotaj var mıydı? Rijkaard’ın açıklaması bir hafta evvel Fatih Altaylı’nın yazdığı ile örtüşüyor. Fatih Altaylı “Galatasaray’da bir takım futbolcular ‘Rijkaard gitsin’ diye kasten oynamıyorlar” diye yazdı. Rijkaard da o imayı yaptı. “Bu golleri bilerek yediler” diye. Rijkaard’ın sözleri o. Galatasaray-Ankaragücü maçının bir simge hareketi var, dördüncü golde. Dördüncü golü atan Turgut verkaça girerken Turgut ile beraber gelen Sabri’ye dikkat edin. 1- Sabri, Galatasaray’ın kaptanlarından birisi. Bir gün evvel Beşiktaş 3-2 mağlup. Son 4 dakikada maçı 5-3 kazanabilirdi. Beşiktaş’taki yenilmeme ve kazanma hırsı son 4-5 dakikaya 4 tane gol pozisyonu getirdi. Baydılar, bunalttılar. Galatasaray 3-2 mağlup, takım kaptanı, en hırslı ve en öfkeli adamı Sabri, rakibi gole giderken santraya doğru gidiyor. “Benim alakam yok” diye ilan ediyor. Şimdi, yönetimin yapacağı iki şey var; ya Sabri’yi atacaksın ya da Rijkaard’ı... Çünkü Sabri bunu ‘Galatasaray gol yesin de Rijkaard gitsin’ diye bilerek yapıyorsa eğer o takımda yeri yok. Ama benim anladığım, benim hissettiğim şu; Galatasaray’da hırs kalmamış, dostluk kalmamış, takım arkadaşlığı kalmamış, ruh kalmamış. Herkes olursa olur diye oynuyor, olmazsa da olmaz. Bu bir antrenörü kovmak için yeterli bir sebep. Geçen seneden beri gelişime baktığın zaman da suçun öyle davranan Sabri değil, Sabri’yi o hale getiren teknik yönetimde olduğu ortaya çıkıyor. Galatasaray’ı bireysel olarak bitirdi, fizik olarak bitirdi ve Ankaragücü maçında gördük ki takım olarak da bitirmiş. Ve hala ‘yönetici’ denen adamlar ‘Rijkaard’ın kulüple ilişkisi kesilmiştir. Hukuki durum araştırılmaktadır’ diyemiyor. Ayhan’ın Fenerbahçe derbisine rağmen Sapara’yı saha içinde koşturması, tekme atması da takım içindeki boş vermişliğin bir göstergesi gibiydi. Ayhan’a ben hiç şaşmıyorum. Kaleci Ufuk kırmızı kart gördükten sonra o da hakeme ‘Bana kırmızı kart göster’ diye adeta bağırıyor. Tipik Ayhan bu. Ayhan hiç değişmiyor. Sene başından beri ne diyorum “En iyisi Ayhan olan takımın anla halini.” Ayhan sorumsuzdur, alakasızdır. Ayhan’ın “Galatasaray’da yeri yok” bana sorarsan. Onun için onun adamın peşinde koşup, itmesi, kakması, tekmelemesi bana garip gelmiyor. Tekmelemesi doğrudan kırmızı kart. Hakem resmen bağışladı Ayhan’ı. Kolunda da kaptanlık bandı var o sırada. Galatasaray’ın seçtiği kaptana bak ya!.. Bu kadar sorumsuz bir kaptanla Saracoğlu’na gidecekler de maça çıkacaklar; öyle mi? Kulüpteki zavallılığa bakar mısın? Bunların hesabını kimse sormuyor! Pazartesi akşamı toplanıyorlar ve ne konuşuyorlar bilmiyorum. İnsan sabır taşı olsa çatlar. Bir tanesi bir laf etmez mi? ‘Bu adam nasıl kaptan?’ demez mi? ‘Bu adamdan bu kaptanlığı alın’ demez mi! Neresine bakacaksın Galatasaray’ın? Onun için söylüyorum; iler tutar bir tarafı kalmamış. Kaptanı, başkanı, yöneticisi, her şeyiyle... Hafta sonunda önemli bir derbi oynanacak. Galatasaray’ın durumu ortada, buna karşılık Fenerbahçe toparlanmış görünüyor. Aldığı bol gollü galibiyetlerin etkisiyle de oldukça moralli. Ayrıca Kadıköy’de ezici bir üstünlüğü var. Nasıl bir sonuç bekliyorsunuz? Fatih Terim ile konuşamazlar, Mustafa Denizli ile konuşamazlar mesela. Bugünkü koşullara şöyle bir baktığın zaman 6-0 geride kalabilir. Ama Galatasaray kazanırsa da şaşmam. Olsun olmasın. Fark etmez. Galatasaray büyük takım, oyuncuların orada ne havaya gireceklerini bilemezsin. O Ankaragücü’nün golünün ardından eli belinde santraya yürüyen Sabri farklı olabilir. ‘Fener yakalarsa perişan eder.’ Bunu açık söylüyorum. Ama Galatasaray bütün bu yönetimine, bütün bu teknik yönetimine, Rijkaard’a, Adnan Polat, Adnan Sezgin’e rağmen; var ya hani futbolcuların kendi aralarında toplanıp, Galatasaray’ı şampiyon yaptıkları sene, aynen yine öyle olabilir. O havaya yakalarlarsa hatta tünelde, soyunma odasında da değil, 40 bin Fenerliyle dolu Saracoğlu’na çıkarken yakalayabilirlerse o havayı, ondan sonra maç nereye gider, bilinmez.