Sabah Gazetesi'nin usta yorumcularından Hıncal Uluç, yine gündeme damgasını vuracak birbirinden çarpıcı açıklamalara imza attı. - Arda Turan, Bayern Münih ile anlaştı. - Dünya Kupası'nda antrenör yoktu. - Beşiktaş, Del Bosque’yi kovarak iyi yapmış Özge AYDIN /SABAH İNTERNET Galatasaray’da bu arada Keita da gönderilenler listesine eklendi. Transfer bedelinin 8 milyon euro olduğu iddia ediliyor. Keita’nın gönderilmiş olması bir eksiklik yaratır mı? Keita’nın gönderilmesini baştan sona onaylıyorum. Yani, ben gerçekten fair-play’a inanan bir adamım. Böyle bir sahtekârın Galatasaray’da olmasına ben geçen sene de kızıyordum. Hele, Dünya Kupası’nda Kaka’yı oyundan attırdıktan sonra onu alacak kulübe 8 milyon euro üste de verirdim. Önemli olan Keita’nın gitmesi değil. Önemli olan Galatasaray ne olacak? Onu kimse bilmiyor. Şu anda bana gelen haberler Arda’nın Bayern Münih ile kesin anlaşma yaptığı ve bir hafta içinde gideceği şeklinde. Yani Arda’nın “Evet” demesini bugün önleyen şey Galatasaray’da kalma duygusu falan değil. Kafasında İngiltere var daha çok. Menajeriyle birlikte Liverpool’un teklifi ne derece ciddi onu bekliyor. Liverpool’dan ümit kesilirse Bayern’e gidecek ve doğru yapar Arda. Çünkü Galatasaray’da geleceği yok. Galatasaray’ın onu istemediği bu dönemde de ortaya çıktı. Yani başkanından, UltraAslanlar’ına kadar herkes çocuğu çiğ çiğ yemek için kuyrukta bekliyor. Arda’nın bunlara karşı dayanma, direnme gücü yok. Arda, ruhsal olarak zayıf. Geçen sene yıkıldı. Tribünden yaşanan olaylardan sonra yıkıldı. Takım kaptanı olduğu halde yıkıldı. “Ben takım kaptanıyım. Yıkılmamam lazım. Yıkılmaya hakkım yoktur” diyemedi. Kendini de üzecek, noksanlarını da bilecek. Türkiye’de kendisine bir gelecek kalmadığını görecek ve gidecek. Zaten Arda ile ben uzun zamandır konuşmuyorum. Hemen hemen her maçtan sonra biz sohbet ederdik. Konuşamadık bir türlü ama yakın çevresine Galatasaray’da kalmaktan artık zevk almadığını ifade etmiş. Galatasaray geçen hafta Sunderland’in orta saha oyuncusu Lorik Cana’yı transfer etti. Bu transferi nasıl buldunuz? Ayrıca Cana’nın 5 yaşına kadar Türkiye’de yaşadığı öğrenildi. Babası Samsun’da top koşturuyordu. Sonra da gitmiş. Yani ben Rijkaard ile Galatasaray’ın bir yere varacağına inanmadığım için artık onun tavsiyesi ile yapılan transferlerin ne işe yaracağını düşünmüyorum . Galatasaray, Türk Milli Takım’ın dört tane stoperine sahip iken, Türk Milli Takım’ın ön liberolarına sahipken savunma adamı transfer ediyorsa ve ümidini geleceğini bunlara bağlamışsa Allah sonunu hayır etsin. 2008 Avrupa Şampiyonu İspanya uzatmada İniesta’nın attığı golle Hollanda’yı mağlup ederek bu defa Dünya Şampiyonluğuna ulaştı. Maçla ilgili neler söyleyeceksiniz? Ortaya konulan futbol finale yakıştı mı? Bizim evde televizyonun başında 20 kişi falan vardı; 10’a yakını uyukluyordu. Geri kalan 10 tanesi de dördüncü hakem uzatma levhasını kaldırdığı zaman ‘Bir gol olsun’ diye dua ediyordu. 30 dakika daha bu ıstırabı çekmemek için... Dünya Kupası final maçının televizyon başındaki seyircide bıraktığı izledim bu... Bir an evvel bitse de kurtulsak... Neresinden bakarsan bak bu Dünya Kupası’nın final maçı dahil hatırlanacak güzel bir yanı yok. 1974’teki Cruyff’un Hollanda’sı bu Hollanda ile oynasa herhalde 7-8 tane gol atardı. 1988’deki Rijkaard’ın Hollanda’sı bu Hollanda ile oynasa en az 5 tane atardı. Bu Hollanda finaldeydi ve az daha kazanıyordu. Casillas’ın ayağının ucuna çarpmasa top... ‘İspanya’ desen... 120 dakika maç seyrettik, üçer de yedek oyuncu ile 28 oyuncu seyrettik, Türkiye’de başa güreşen takımlardan birisine şu finalde oynayan 28 adamdan ‘Ah şu ben de olsaydı’ dediğiniz bir kişi var mı? Ya da ‘Sezon bir an evvel açılsa da şu adamı bir daha izlesem’ diyeceğin bir tane var mıydı? Ya da bütün Dünya Kupası’ndan var mı? Bir Dünya Kupası düşünün ki en iyi oyuncusu Forlan seçiliyor... Gerisini anla!.. Forlan acaba 1982’nin şampiyon bile olamayan Fransa’sında yer bulabilir miydi? Tigana, Giles, Sensini ve Platini’nin yer aldığı... Hangisinin yerine oynayabilirdi acaba!.. 82 şampiyonundan söz etmiyorum, elenen Fransa’dan söz ediyorum. Bu kadar kötü bir Dünya Kupası daha olmadı. Bu kupanın en güzel yanı; hiçbir melodi taşımadan gürültü çıkaran Vuvuzela’ydı, düşünebiliyor musun!.. 2010 Dünya Kupası’na bu kadar güzel bir sembol olabilirdi. Sadece gürültü... Kuru gürültü... Ortaya konulan futbolun tribünlerdeki karşılığı!.. Aynen... Vuvuzela kulağınıza ne kadar melodik geliyorsa bu futbol da gözünüze o kadar güzel geliyor. Futbolun intiharı... Futbol kalitesinin düşmesi nereden kaynaklandı? Bir gerileme mi söz konusu dünya futbolunda... Galatasaray Teknik Direktörü Rijkaard sezonu Fenerbahçe’nin 10 puan gerisinde kapadıktan sonra ne dedi: “Benim yanlışım güzel futbolla netice alınabileceğini zannetmekti.” Koşan futbolun Dünya Kupası bu!.. Geçen haftanın en çok konuşulan ismi Yiğit Şardan’dı. Reklam hizmetlerinden dolayı 1.8 milyon dolar fatura kestiği iddia edilmişti. Bu iddialar ile ilgili basın toplantısı düzenlendi. Adnan Polat, Yiğit Şardan’a tam destek verirken istifa eden Haldun Üstünel’i de eleştirdi. Siz Şardan ve Üstünel çevresindeki tartışmalarla ilgili neler söyleyeceksiniz? Efendim, kim ne derse desin. Güneş balçıkla sıvanmaz. Cemal Özgörkey ile Yiğit Şardan arasında çok ciddi bir başkanlık yarışı var. İkisi de Adnan Polat’ın sonunun yakın olduğunu hissediyor. İkisi de Galatasaray’a başkan olmak için hazırlanıyor ve birbirlerini rakip görüyor. Reklam hizmetlerinin Galatasaray yönetiminde yer alan Şardan’ın şirketlerinin üzerinden yürütülüyor olması sizce doğru mudur? 2008’de Avrupa Şampiyonluğuna ulaşan İspanya, 2 yıl sonra Dünya Kupası’nı kucakladı. Futbol olarak tatmin etmedi belki ama bir istikrarlı gidişattan bahsedebilir miyiz? Özgörkey liseli, Şardan yarım liseli ama lisede bayağı bir etkinliği var. Tribünlere de hâkim. Bu yüzden avantajlı durumda. Onun için savaşta böyle belden aşağıya vurmalar da oluyor. Olacak. Yani ben tabi hesapların ne olduğundan haberim yok. Ama Galatasaray’da ben kendimi bildim bileli, yönetim de olmadığı halde hesapları didik didik eden bir Taner Aşkın var. Kuruşu bilir, kuruşu konuşur. Koltuğunun altında dosyalarla gezer. Taner Aşkın yönetime girdiğinden beri kayıp, ortada yok. Niye çıkmıyor ortaya? Niye, “Arkadaşlar hesaplar şudur, olaylar budur. Yiğit haklıdır ya da Özgörkey haklıdır” demiyor. Hayır. Galatasaray’da herkes sus pus. Niye olmasın ya... Ben şimdi Galatasaray’a başkan olsam kimleri getiririm? İşlerin başına en güvendiğim adamları getiririm. Çünkü bu bir takım oyunu. Yani Yiğit Şardan gibi harika bir reklamcı varken ‘Efendim, bu bizim yönetimdedir. Dedikodu olur. Gidip başkasını bulalım’ diye niye düşüneyim? Tam tersine… Çünkü, Galatasaray’da kontrol mekanizmalarının da olması lazım. O mekanizmalar var mı yok mu? Ben onu merak ediyorum. İstikrar futbolsuzluk... İstikrar kötü futbolda ısrar etmemiz. Şu İspanya’yı biz grupta geçemez miydik? Birinci olamaz mıydık? Fatih (Terim) hocam ile karşı karşıya oturup konuşalım. Bu İspanya’yı biz geçerdik. Bu İspanya’yı geçememiş olmamız, gruptan çıkamamış olmamız tamamen Fatih Terim’in yanlış takıntıları yüzündendir. 1996-2000 yılları arasındaki Galatasaray’daki Fatih Terim olsaydı bu milli takımın başında Del Bosque’nin yerinde bu defa Fatih Terim olacaktı, Dünya Kupası’nı biz kaldıracaktık. Çünkü biz İspanya’dan iyi takımız. Ama o takımı bir takım kaprislere feda ettik. Sahaya iyi takım çıkaramadık, en iyi oyunumuzu oynayamadık ve Bosna Hersek gibi palavra bir takımın dahi gerisinde kaldık. Turnuvayı 8 golle tamamlayan İspanya, Dünya Kupaları tarihinin en az gol atan şampiyonu oldu. Bu da şampiyon İspanya ile ilgili bir fikir verebilir sanırım... Dünya Kupası’nın gol kralı yok. Çünkü 6 gol atan bir adam çıkmadı. Üstelik finaller 32 takım ile oynanıyor. Maç sayısı da artmasına rağmen golcü çıkmadı. İspanya’nın santrfor denilebilecek iki tane adamı var; Torres ve Llorente kaç dakika oynadı? “Golcü” dedikleri David Villa, finalde on kişi oynattı takımı! Del Bosque’nin takımı eksik oynattığını fark etmesi için 110 dakika geçti. Golcü yok. Hangisinde var? İspanya’nın hali bu. İkinci Hollanda’nın en iyisi kim? Robben ile Sneijder... Bunlar Real Madrid’in ‘Bize yaramaz’ diyerek kovduğu iki adam. Dünya üçüncüsü muhteşem Almanya’nın en iyi futbolcuları kim: Fatih Terim’in beğenmediği Mesut, Löw’ün üçüncü ligden bulup milli takıma aldığı Müller ve sene içinde Bayern’deki performansı ortada olan Klose!.. İşte bu!.. Bunların hangisini seyretmek için ekran başına koşarsın. Peki koşmazsan gelecek Dünya Kupası’nda 3 milyar 200 milyon euro’yu nasıl kazanacak FIFA? Televizyonlar bu parayı verirler mi? Bu seyirci olmazsa, firmalar sponsor olmak için çırpınırlar mı? Buna bir çözüm bulunmazsa “Endüstriyel” dedikleri futbol, futbolu bitirecek. İnsanlar fabrika nasıl çalıştığını seyretmekten hoşlanmazlar. O fabrikadan çıkan Rolls Royce’a bakarlar. Maç sonunda güzel bir görüntü vardı. İngiltere’de görmeye alıştığımız görüntüyü Hollandalılar gerçekleştirdi ve yıkılmış olmalarına rağmen kupayı kaldıran rakiplerini koridor oluşturarak tebrik ettiler. Hoştu. Kapanış töreni başından sonuna... Hollanda ve İspanya prensleri izledi, iki takımı onlar da kutladı. Maç fair-play’e taban tabana zıt bir maçtı. Hele Hollanda fevkalade kalleş bir futbol oynadı. Seni geçen rakibi derhal indir, savunmadan top çıkarırken kaybedersen hemen faul yap, kontratak yapmasınlar!.. Ersun Yanal taktikleri bunlar... Ve futbolu öldür. İngiliz hakem, hakem olsaydı gerçekten Hollanda maçı 7 kişi bitirirdi. Alonso’nun göğsüne gelen tekme karate de yasak. Öldürücü bir hareket olduğu için... Kalbin üstüne geldiğinde o kalp durur, o anda gidersin. Karate tekmesi olarak dahi yasak olan bir harekete adam kırmızı kart çıkarmadı! ‘Van Bommel’ denilen adam bütün turnuvayı kırmızı kart görmeden oynadı inanamıyorum. Her maçta en az 4 sarı kart görmesi gereken bir adam turnuvayı kırmızı kart görmeden tamamladı. Bu kadar haince oynadılar. İspanya da Hollanda’dan aşağı kalır değildi. Ama maçın sonunda fair-play bir gösteri yaptılar. Turnuvanın ilginç yanlarından bir tanesi de Türkiye’de görev yapan ve “Yeni Köy Kasabı” lakabı takılan Del Bosque’nin İspanya ile şampiyonluğa, Löw’ün Almanya ile 3.’lüğe ulaşmasıydı. Ben Reha Muhtar ile aynı fikirdeyim. Beşiktaş, Del Bosque’yi kovarak iyi yapmış. Şu İspanya’yı bir final maçında bu kadar kötü yönetebilirdi. Geçen hafta burada takımları teraziye koyarken “İspanya ağır basıyor” dedik. Ama Ağır bastığı halde ‘Favori’ diyemedik. Niye? Çünkü çok kabız bir top oynuyor. Kim ne derse desin Avrupa’nın şu andaki en iyi santrforu Torres. Kim ne derse desin Avrupa’nın en iyi oyun kurucularından bir tanesi 2008 Avrupa Şampiyonluğunun mimarı Fabregas. Bu Fabregas ile Torres’i kenarda tuttu Del Bosque. Tutabilirsin de ama maç başladı görüyorsun. Takım gitmiyor, Hollanda geldikçe geliyor, maçı alma yoluna girdi. O müthiş Robben topa doğru dürüst vursaydı bitmişti. İki takımın farkına bak. Hollanda’nın ilk yaptığı değişiklik Elia! ‘Elia diye bir adam elinde bonservisiyle dolaşıyor’ deseniz kim alır Türkiye’de!.. Gaziantepspor alır mı? Hollanda’nın kadrosu bu. Antepliler kızmasın. Aklıma Antep geldiği için söyledim. ‘Elia’yı bize mi layık gördün’ diye Antep’ten mail atmasınlar. İspanya’nın kenarında oturan her adam Hollanda’da direkt oynar. O takım, o maçı ıkına sıkıla kazanıyorsa Reha Muhtar yerden göğe kadar haklı. Ortada rakip olmayınca, bilmem ne olmayınca, bir takım şampiyonlukları kazanıyorsa, hayır arkadaş iyi hoca değilsin. Del Bosque de iyi hoca değildi, Aragones de iyi hoca değildi, Rijkaard da iyi hoca değil. İstedikleri kadar ceplerinde şampiyonlukları olsun. Beğenmediğimiz Almanya, biraz kısmetli olsa Dünya Şampiyonu olamaz mıydı? O zaman ne diyeceklerdi; Fener’in kovduğu Löw... Löw ile Almanya’nın geçmişteki hocalarını bir karşılaştıran bakalım! Derwall’in yanında Löw ne olurdu acaba! Helmut Schön’ün yanında Löw ne olurdu acaba! Daha eskilere gitmiyorum. Kaiser Franz’ın... Antrenör diploması olmayan Kaiser Franz’ın yanında Löw ne olurdu! Koca Brezilya’nın antrenörü Dunga... Koca Arjantin’in antrenörü Maradona... Antrenör yok bu Dünya Kupası’nda. Niye? Çünkü hepsi kötü futbol oynatmak üzere şartlanmış bir takım kafalar!.. Dünya Kupası için G. Afrika’nın seçilmesini bir seçim yatırımı olarak değerlendirmiştiniz. Bu tercih endişeleri de beraberinde getirmişti. İlk günlerde yaşanan hırsızlık olayları dışında kupada büyük bir olay yaşanmadı. Organizasyonu nasıl buldunuz? G. Afrika sınıfı geçti mi? Yani, iyi önlem almışlar. Aferin. İyi önlem almışlar. Güney Afrikalılar çok iyi önlemler almışlar. Beklediğimin yüzde biri yansımadı. Ya Güney Afrika’nın hırsızları ya vatansever, milliyetçi çıktılar ya da polis hakikaten bir takım yerlerde bunlara göz açtırmadı. Ama 1998 Paris tribünlerini hatırlıyorum, öyle tribünler yoktu. Ne Afrikalı seyircilerden ne de gelenlerden. Tribünde samba yapan Brezilyalı gördünüz mü hiç? Tribünlerde efsane gibi olurdu Brezilya’nın kızları. Yani her şey beraber mi düşer! Gerçekten tümüyle vuvuzela bu kadar güzel bir simge olabilir. Her şeyiyle bir kuru gürültü. Kupayı geride bıraktı. ‘Ahtapot Paul’ Dünya Kupası’nın belki de en çok konuşulan figürüydü. İspanya’nın şampiyon olacağını da bildi. Tahminlerini inandırıcı buldunuz mu? Bence ahtopotun akıllı bir sahibi var. Neticede ahtapot içinde yiyecek olan bir kabın içinden tercihini yapıyor. İstediğin ülkeyi seçtirebilirsin! Bekele, Diamond League’de 3 bin metrede 2. oldu ve Avrupa’da yılın en iyi derecesine imza attı. Barcelona’da ise 100 metre engellide Nevin Yanıt birinci oldu. Elvan da formda görünüyor. 26 Temmuz’daki Avrupa Şampiyonası öncesi bu dereceler oldukça umut verici görünüyor. Şimdi, Bekele’den önce Nevin Yanıt önemli. Nevin Yanıt, Avrupa Şampiyonası’nda “Ben varım” dedi. 12.74 çok önemli bir derece. Altın madalya getirebilecek bir derece. Nevin’in dünyadaki rakipleri de Avrupalı değil. Avrupa dışındakiler. Yani bize çok şey kazandırır. Psikolojik olarak da Bekele’nin önünde. Bekele bile hazır gelmiş bir atlet. Yani tam bir transfer. Oysa Nevin Yanıt bu ülke toprağının yetiştirdiği, başından sonuna A’dan Z’ye bizim yetiştirdiğimiz bir sporcu ve de 100 metre engelli dünyanın en zor koşularından biridir. Sprint koşuları zordur. Engelli olduğu için bir de teknik sprint koşusudur bu. Yani hem hızlı koşacaksın, hem adımlarını hesaplayacaksın hem de on adımda bir atlayacaksın. Yani bu müthiş bir çalışmayı gerektiren bir şey. Allah vergisi yeteneğin ile 3 bin metre koşabilirsin. Ama Allah vergisi ile 100 metre engelli koşamazsın. Onun için Nevin’in başarısı Bekele’nin başarısını katlar. Etiyopya’nın öyle bir yerleşim düzeni var ki zaten orada herkes uzun mesafe koşucusu. Yani yaşam koşullarında yaptıkları onları uzun mesafe koşucusu yapıyor. Antrenmanları o. Bizim nasıl bir ara uzun mesafeliler doğudan gelirdi. Uzun mesafenin en büyük antrenmanı yokuş yukarı yapılır. Düzde değil, pistte değil yokuş yukarı yapılır. Onlar orada doğduklarından itibaren dağda, tarlada her yerde koşmaya başlıyorlar. Nevin hakiki bir yetenek ve teknolojinin birleşimi gerçek bir sporcu ve atlet örneği. Türk spor medyasının Nevin Yanıt’ın hale farkında olmayışını çok hayretler içinde izliyorum. Semih Erden’in ardından Fenerbahçe Ülker’de forma giyen Ömer Aşık da NBA’in yolunu tuttu ve Amerika’ya giden 7. Türk basketbolcu oldu. Dünyanın en büyük basketbol organizasyonuna bu kadar sporcu göndermemiz Türk basketbolu açısından ne ifade ediyor? Şimdi ‘draft edilmesi’ başka bir şey, ‘transfer edilmesi’ başka bir şey. NBA bütün spor organizasyonları içinde dünyanın en güzel “scouting” yani ‘izleme’ sistemine üzerine kurulmuş bir spor olayı. Dünyanın her tarafını izleyen, komünist Çin’e bile sızıyorlar. Bunlar da bu organizasyon müthiş. Bir nevi yetenekli ve gelecek vaad eden oyuncu üzerine ‘şerh’ koyuyorlar. Aynen öyle. Geleceği olan herkesi sezon başında şerh koyuyorlar. Chicago Bulls, sırayla en zayıf takım, en evvel seçiyor ki ‘dengeler bozulmasın.’ Chicago Bulls, Ömer’i kaçıncı sırada transfer etmiş bilmiyorum. Ömer Aşık ve Semih kaçıncı sırada draft edilmiş onlara bakmak lazım. Chicago Bulls birinci hakkını Ömer’de kullanmışsa başka bir şeydir de 16. hakkını Ömer’de kullanmışsa o zaman tam ‘şerh koymuş’ olur.