Çağın hastalıklarının incelenmesinde bir önceki yüzyıla nazaran çevresel faktörler önemli bir yer tutuyor. Solunan havada, tüketilen gıdalarda ağır metal toksinleri olarak anılan civa, kadmiyum, benzen, kurşun gibi maddeler bulunabilir ve metabolizmaya karışan bu tür maddeler, çeşitli rahatsızlıklara neden olabiliyor. Aynı şekilde endüstriyel gıdalardaki genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO), üretimde kullanılan tarım ilaçları ve yapay şekerler de vücutta birikerek toksik maddeye dönüşebiliyor.
Vücutta biriken bu toksik maddeler sindirim sistemi rahatsızlıklarından depresyon ve cilt sorunlarına kadar pek çok hastalığa neden olabiliyor. Bir tür volkanik kil olan bentonit kil, içeriğindeki elektromanyetik negatif yük sayesinde bakteriyel ve toksik maddeleri güçlü bir şekilde tutarak vücut dışına atma özelliği ile tavsiye ediliyor.
BAĞIŞIKLIĞIN GÜÇLENMESİ İÇİN BENTONİT
Bentonit kili, hem ağız yoluyla alınarak hem de cilde sürülerek kullanılabiliyor. İçilebilir bentonit kil, vücuttaki zararlı patojenlere bağlanarak bu zararlı maddelerin bağırsaklardan kan dolaşımına karışmasını engelliyor ve vücuttan atılımını kolaylaştırıyor. Sıvı olarak tüketilebildiğinde kolon temizliği, mide rahatsızlıklarının giderilmesi, mineral takviyesi ve detoks için kullanılabiliyor.
Cilde uygulaması da yapılıyor. Cilt maskesi, kil lapası, kil banyosu, saç maskesi ve diş macunu şeklinde de kullanılabilen bentonit kil, bu şekilde kullanıldığında da deri üzerindeki ve ağız içindeki toksinlere bağlanarak bölgenin temizlenmesini sağlıyor.
OSMANLI SALGIN HASTALIKLAR BAŞLADIKTAN SONRA VÜCUT BENTONİT KİLİ İLE GÜÇLENDİRİLİRDİ
Salgın hastalıklar döneminde Osmanlı hekimlerinin ilk aldıkları önlem vücudun bentonit ile kuvvetlendirilmesiydi. Salgın hastalıklarda bedenin kendi kuvvetlerinin kullanılması çok eskiden beri öncelikle başvurulan bir önlemdi. Korunmada öncelik 'tin-i mahtum' dedikleri kil toprağıydı.