Kendi ürettiğimiz besin değeri yüksek buğdayımızı tüketmekten kaçınmayın. Bu tahılın kilo aldırdığı, şişkinliğe neden olduğu, kromozom sayısının değiştirildiği, bağımlılık yaptığı ve GDO içerdiği iddiaları doğru değil.
Buğday temelli bir beslenme insanın gün boyu enerji dolu olmasını, tok kalmasını ve bağışıklık sisteminin iyi çalışmasını sağlar. Hem Türkiye'de hem de dünyada en çok üretilen tahılların başında gelir ama Anadolu'nun buğdayı bambaşkadır. Ülkemizde her beş çiftçiden dördü buğday yetiştirir.
Temel ihtiyaçlarımızı karşılayan buğday ürünleri arasında bulgur, yarma, makarna, buğday nişastası bulunur. Ama en değerlisi unundan elde edilen ekmektir. Buğday ayran aşı, keşkek, aşure gibi geleneksel yemek ve tatlıların içerisinde de yerini alır.
Oysa ki son yıllarda sağlıklı kişilerin zayıflamak ve formda kalmak için başvurduğu glütensiz beslenme, ketojenik diyetler ve yüksek protein içeren hatalı zayıflama programları, doğru kullanıma yöneltmek yerine tam buğday ekmeğinin tüketimini tamamen beslenmeden çıkarmalarıyla dikkat çekiyor. Buğdayın midede şişlik oluşturduğu, kilo aldırdığı gibi iddiaların yanında GDO içerdiği, kromozom sayısının değiştirildiği, bağımlılık yapıcı etkiye sahip olduğu ile ilgili söylentiler de gün geçtikçe fazlalaşmakta. Benim önerim buğday tüketmekten kaçınmamanız olacak. Çünkü yukarıdaki tüm iddialar sağlıklı kişiler için tamamen asılsız.
KROMOZOMU DEĞİŞMEDİ
Buğdayın kromozomunun değiştirilmesi, yediğimiz buğdayın artık gerçek buğday olmadığı anlamına gelmektedir. Ben de kromozomu ile oynanan bir yiyeceğin yenmemesi taraftarıyım ama işin aslına bakarsak buğdayın kromozomuyla oynanmadığı hatta oynanamayacağı çok açıktır. Tüm gıda kökenli beslenme çalışmaları ülkemizde bulunan üç çeşit buğdayın üç farklı kromozom yapısına sahip olduğunu açıkça belirtmektedir. Siyez buğdayı 14, durum buğdayı 28 ve ekmek yapımında kullanılan buğdaylar ise 42 kromozomludur. Özetle buğday çeşitlerinin kromozom sayıları farklıdır ve bugün Anadolu'daki hiçbir buğdayın kromozom sayısı da değişmemiştir.
GDO UYGULANAMAZ
Ülkemizde buğday çeşitlerini yüksek verimli ve daha dayanıklı hale getirmek için ıslah çalışmaları yapılmaktadır ancak glüten karşıtı gruplar yanlış bilgiyi yayıp "Buğdayımız GDO'ludur" diyerek korku salıyor. Oysa ki bu ıslah çalışmaları mısır ve soyada olduğu gibi genetik modifikasyon değil. Ticari anlamda dünyanın hiçbir yerinde genetiği ile oynanmış buğday yetiştirilmemekte. Buğday kendine döllenen bir bitkidir ve GDO uygulanamaz.
BAĞIMLILIK YAPMAZ
Buğday karşıtı gruplar buğday ve ekmeğin yedikçe daha fazla yemeye yönlendirdiğini ve bağımlılık yaptığını söylüyorlar. Bu bağımlılığın, buğdayda bulunan bir glikoprotein olan gliadinin sindirimi ile oluşan gliadorfin adı verilen bileşenin morfinin etkisine benzer algı bozuklukları oluşturarak gerçekleştiğini savunuyorlar. Oysa gliadorfin adıyla morfini anımsatsa da morfinle alakası yok. Bu bileşik buğday ya da tam buğday ekmeği yendikten sonra ince bağırsaktan emilemediği için dolaşım sisteminde taşınmamaktadır. Merkezi sinir sistemine ulaşamadığı için beyin fonksiyonlarını olumsuz etkilemesi de söz konusu değildir.
MODERNİN ESKİSİNDEN FARKI YOK
Bazı çalışmalar antik buğdayın, modern buğday olarak bilinen, günümüzde yetiştirilen Anadolu'nun buğdayından daha sağlıklı olduğunu ve modern buğdayın alerjik etki oluşturan gliadini daha fazla içerdiği savunarak yine toplumumuzu yanlış bilgilendirmekte. Bunun ile ilgili 2017'de yayımlanan çalışmada ise çölyak hastalığının tetikleyicisi olan gliadin bileşeninin yapılan analizlerde antik ve modern buğdayda aynı oranda olduğu ve alerjenik potansiyel açısından aralarında hiçbir farkın bulunmadığı belirtilmekte. En son, bu yıl içinde eski ve yeni buğdayın diyet lifi içerikleri kıyaslanmış, modern buğdayda çözünmez diyet lifinin önemli bir bileşeni olan arabinoksilan ve bağışıklık sisteminde görevli çözünür diyet lifi olan betaglukan içeriğinin daha fazla olduğu bulunmuştur.