Yargı dizisinin Tuğçe'si olarak ekranlarda boy gösteren Merve Ateş, Sabah Günaydın TV'de 'Yasemİnce İtiraflar' programında Yasemin Döngel'in konuğu oldu. Son dönemde karakterinin başına gelen travmatik olaylarla herkesin konuştuğu bir isim haline gelen Ateş, o sahneleri şöyle yorumladı: Sahneyi okuduğumda çok ağladım. Rüya zannettim ve öyle olmasını istedim. Tuğçe'nin başına gelenler de gerçek hayatta olmuyor değil. Maalesef oluyor, keşke olmasa. Niye kimse buna "Hadi gerçekler" demiyor? Çünkü bu her kadının başına geliyor. Çok Tuğçe var bu hayatta!
İşte röportajın tüm detayları…
-Nasılsın, nasıl gidiyor hayat?
Valla çok güzel gidiyor ya. Benim için hayat şu an aşırı keyifli durumda. Hem set iş düzeni, hem bir taraftan sosyal hayatım. Bir denge kurduğum dönem, her şey çok iyi gidiyor. Zaten tempo da azaldı yavaş yavaş, o yüzden daha çok kendimle ilgilenebiliyorum.
-Hakkında hiç bilgi yok Merve. Biraz seni tanıyalım isterim... Sektördeki çocuk oyunculardan birisin. Sektöre ilk nasıl girdin, serüvenin nasıl başladı?
Ben bu işlerin içine nasıl girdiğimi hiç hatırlamıyorum. Ailem sürekli sanatla ilgilenir. Müzik aletleri, sanat filmleri tarzı şeyleri çok severler. Ben ailem sayesinde girdim, zaten 4 yaşında biri "Ben oyuncu olacağım" deyip çıkamadığı için bir aile yönlendirmesiyle girdim. "Öyle anı olsun, ister misin kızım?" dediler, hiçbir fikrim yok ama "İsterim" dedim. Gittim, çok sevdim orayı böyle hani o ışıklar, kameralar… Biraz da ilgi budalasıydım o yaşta, prenses gibi hissediyordum. O yüzden o ortamı çok sevdim, çok alıştım. Sonra başka bir reklam oldu, "İster misin?" dediler, "Evet, yine öyle mi olacak?" dedim, "Evet öyle olacak" dediler. "İsterim" dedim. Sonra bir dizi oldu, dizi temposuna girdim ve sevdim. Film oldu, daha çok sevdim. Bizim işlerin bugünü yarını belli olmuyor. Bir ara 6 ay falan hiç sete gitmemiştim. Yerde oyuncaklarımla oynuyorum, burnuma bir koku geldi. Annem, "Ne oldu?" dedi, "Set kokusu" dedim. 6,5-7 yaşlarındaydım.
-Var mı gerçekten öyle bir koku?
Var, benim için var. Onu nasıl tarif ederim bilmiyorum ama saç spreyiyle ısınmış kameraların kokusu olur ya böyle değişik bir karmaşa. Biraz his o ya. Ben çok seviyorum setlerde olmayı. Hayatımı da sürekli bunun üstüne kurdum zaten.
8 YAŞINDAN BERİ SETLERDE TEK BAŞIMAYIM
-Ailenin desteklemesi de muazzam bir durum. Annen mi yanındaydı set sürecinde?
Annem ilk 4 sene benimleydi. Ben 8 yaşından sonra tek başıma gitmeye başladım. Ama ben sette hiçbir zaman yalnız değildim. Büyük bir reji, büyük bir prodüksiyon ekibi vardı.
SOKAKLARDA KOŞTURAN ÇOCUKLARDAN OLAMADIM
-Peki, çocukluğunu yaşayabildin mi? Bir yandan set, bir yandan okul…
Sokaklarda koşturan çocuklardan olamadım. Çok güzel zamanlarım oldu, hepsinden de çok razıyım. Ama evet, okulda hep yaşıtım. Sette öyle değil, bana en yakın olanın arasında 10-15 yaş fark oluyordu. O yüzden hep büyüklerle takılıyordum. Şey çok içimde kalmıştı; ilkokulda ya da ortaokulda gösteriler oluyordu işte 23 Nisan için falan ama ben gidemiyordum.
TUĞÇE İLE KENDİMİ KEŞFETTİM
-Pek çok dizi ve filmde gördük aslında seni ama parlamanı "Yargı" dizisiyle yaptın. Nasıl dahil oldun diziye?
2021'de başladım ben Yargı'ya, ben 10 bölüm sonra dahil oldum. Okuduğumda ilk Tuğçe'yi, bir sorgu odası sahnem vardı benim polislere diklendiğim bir sahne. Benden çok ayrı bir karakterdi ilk başlarda Tuğçe, çok ergendi. İçimde engellenemez bir oynama isteği vardı Tuğçe'ye karşı ve "bana fırsat verilirse oynarım, yaparım ve lütfen yapayım" diyordum. Girdim, oldu, pat sete çıktım ve o yol öyle bir ilerledi ve aktı ki… Tuğçe ile o kadar derin bir bağ kurduk ki. Çünkü bu oynadıkça olan bir şey. Karakteri tanıdıkça konfor alanın genişliyor. Tuğçe de bu noktada kendimi keşfettiğim bir karakter. "Yargı" hepimiz için çok özel ve çok ayrı. Orada o ortamda olmak, o şansın sana tanınıyor olması benim için o kadar farklı bir deneyimdi ki…
-Benzerlikleriniz, farklılıklarınız neler diye sorsam?
Tuğçe'den öğrendiğim çok fazla şey var. Daha dik durabilmek mesela, bir şeylere "hayır" diyebilmek. Hayata tutunabilme noktasında, bazı şeylere verilen sert tepkilerde, duruşta… Tuğçe bana çok büyük bir özgüven kattı bir kere her şeyden önce. Çünkü bu kadar da irdelememek lazımmış bazı şeyleri. Benim hep duvarlarım vardı. Küçük yaştan beri hep bu ortamda olduğum için, hep yaşça büyük insanlarla olduğum için hep bir olgunluk noktasında yaşıtlarımdan birkaç yaş daha olgundum. Ama Tuğçe'yi oynarken o duvarlarımın üstüne kattım. Daha da genişlettim duvarlarımı, daha da yükselttim. Bunlar kötü duvarlar değil ama daha sert bir duruş, artık daha keskin bir çizgi belirleme. Tuğçe'yle bu noktada çok benziyoruz. 3. sezonda bu daha da pik yaptı.
ULVİ'YLE SAHNEM OLSUN İSTEDİM, FAZLA İÇTEN İSTEMİŞİM
-Dizideki Efe karakteriyle, Ulvi Kahyaoğlu ile partnerliğiniz de çok sevildi. Nasıl anlaşıyorsunuz, sahneleriniz nasıl geçiyor, set arkasında neler yaparsınız?
İnanılmaz anlaşıyoruz Ulvi ile. Başlarda şüphelerim vardı, hepimizin şüpheleri vardı sonuç olarak bir aşk meselesi yani bu. Ben şey düşünmüştüm, "bu kadar aşka uzak bir karakter, kesin platonik kalır." Efe'nin hikayesi beni sezonun başından beri çok çekiyordu bu arada. "Keşke karşılıklı oynayabilsek" diyordum. "Böyle derinliği olan bir karakterle Tuğçe'nin kesişim noktasında bir sahnesi olsa o kadar keyif alırım ki oynarken" dedim, sanırım biraz fazla içten istemişim (gülüyor). Ya çok keyifli. Verdiğimiz emeğin karşılığını alıyor olmak çok güzel alıyor olmak insanı motive ediyor bir noktada. Güzel tepkiler alınca sahne arkasında da bu tepkiler hakkında daha fazla konuşuyoruz. E konuştukça muhabbet ilerliyor, zaman geçiriyoruz, zaman geçirdikçe birbirimizi daha rahat tanımaya başlıyoruz. Bir süreç ve sürekli üstüne kata kata ilerliyoruz. Çok önemli bir şey partnerle uyum kurabilmek, o kimyanın tutabilmesi… Çok şanslıyım. Ulvi benim ilk partnerim. Daha önce aşk meşk yaşamadım, Tuğçe'yle bunu yaşamak ekstra zor bir şey. Ama Ulvi beni çok rahatlattı bu konuda.
-Seyirci sizi hiç yadırgamadı, ilk gördüğü anda yakıştırdı ve daha çok sahne görmek istedi.
Efe çok net bir karakter. Tuğçe de sürekli aydınlık. Böyle olunca şimdi Tuğçe var, Efe var, böyle bir şey olursa çok net ilerler ki net ilerledi zaten. Böyle olunca seyirci de tereddüde düşmedi. "Çok güzel oldular, olsunlar lütfen" dediler, olduk yani. Güzel de bir çift olduk. Efe-Tuğçe benim göz bebeğim, çok tatlılar ya.
-Tuğçe'nin başına gelen son olay "Yargı" izleyicisi olsun olmasın herkesin yüreklerini dağlayan bir olay oldu, sosyal medyada da epey ses getirdi. Bunlara şahit olduğumuz için eleştiren de oldu, "toplumun gerçekleri" diyerek savunan da. Sen ne düşünüyorsun?
Ben böyle bir şeyin olabilme ihtimalini hiç tartmadım kafamda. Konduramadım açıkçası. Hani "Olmaz, olmaz böyle bir şey zannetmiyorum" falan dedim. Ama oldu.
O SAHNENİN RÜYA OLMASINI İSTEDİM
-Hatta hepimiz rüya zannettik, öyle olmasını diledik.
Evet, ben de rüya zannettim ve öyle olmasını istedim açıkçası. Tabii ki görmek istemeyen olabilir, gerçekleri görmek isteyen ve mutlu olan seyirci de olabilir. Ben hangi taraftayım diye soracak olursan; şöyle ki Yargı'da geçen her şey toplumun bir yansıması. Tuğçe'nin başına gelenler de gerçek hayatta olmuyor değil. Maalesef oluyor, keşke olmasa. Ama görünüyor. Ve buna susmak, bunu görmezden gelmek… "Zaten biz gerçek hayatta bunlarla uğraşıyoruz, iki saat kafamız dağılsın diye televizyonu açıyoruz bunları mı izleyeceğiz?" diyenler oluyor. Çok haklılar. Ama hadi biraz da gerçekler. Niye kimse buna "Hadi gerçekler" demiyor? Çünkü bu her kadının başına geliyor. Çok Tuğçe var bu hayatta. Empati yapması da bana çok zor gelmişti başlarda. "Böyle bir ihtimal varsa nasıl yaparım?" diye düşünmüştüm. Hocalarla konuşuyoruz, Ulvi'yle konuşuyorum, Uğur ağabeylerle konuşuyoruz. "Olur mu, ne olur, nasıl yaparım?" derken iş şuna döndü, "Empati yapması çok kolaymış, özellikle bir kadın olarak." O noktadan sonra da "Şimdi bunun içinden nasıl çıkacağım?" demeye başladım. Çünkü o paralellik çok zor ve o gerçekliği kaçırdığın anda, birazcık dozu arttırdığın anda kendine bir tecrübe olarak almaya başlıyorsun. Çünkü çok gerçek, ambiyans ortam çok gerçek. O anda kendimi korumak zorundaydım, performansımı düşünmek zorundaydım. Ortaya bir iş bir ürün konuluyor. Normal sahnelerde nasıl bir sahne çekiyorsak o da bir sahne. O yüzden olabildiğince rolde, anda kalmalıyım.
KENDİME "BU SANA BİR TECRÜBE DEĞİL MERVE" DEDİM
O yüzden gerçekle kurguyu ayırt etme noktasında kendime şunu söyledim, "Bu sana bir tecrübe değil Merve." Ama işte Tuğçe benim en yakın arkadaşım, 3 senedir elinden tutuyorum. Ve böyle bir şey başına geliyor. Korumak istiyorsun, senaryoyu okurken "Gitme, yapma bunu" dedim. Vuruldu, "Tamam uyanır bir şey olmaz" dedim.
O SAHNEYİ OKUDUĞUMDA ÇOK AĞLADIM!
Senaryoyu okudum, çok ağladım. "Tamam, hadi kendine gel" dedim. Sonrasında da başka bir süreç başlıyor. Bir şeyleri öğrenme süreci, deneyimleme süreci başlıyor. Orada performans sergileyen olarak yalnızım. Orada tamam 50 kişiyle birlikteyim ama 3-2-1 kayıtta içeri döndüğüm anda Tuğçe'nin yalnızlığını seyretmek ve onu göstermek zorunda kalıyorum. Bu çok ağır bir mesele ve çok gerçek işlendi. Kimse bunu izlemek istemeyebilir, buna çok saygı duyarım, görmek isteyene de saygı duyarım hepsine saygım var. Ama bence bir ses çıkarılması gerekiyor ya.
-Peki, biraz da seni tanıyalım… Merve 'Tuğçe' olmak dışında neler yapar, nasıl geçirir set yoksa günlerini?
Sürekli uyurum. İş olmadığında ben kendimi çok düşük hissediyorum. İş olmadığında sürekli yorgunum, sürekli uyuyorum, hiç iştahım olmaz, gezip dışarı bile çıkmam ama sonra "Nereye kadar böyle" deyip yeni yeni şeyler keşfederim. Mesela yeni filmler/yeni diziler izlemeyi çok severim, orada oyunculuk açısından bir araştırma şansı veriyor sana iyi işler. Yeni uğraşlar edinmeyi de çok severim.
-Ama anladığım kadarıyla evcimen bir yapın var…
Çok. Dışarı çıkmak isterim ama sonra "Niye çıktım ben" derim. Geri dönerim. Sürekli evdeyimdir. Günün sonu mutlaka yatağımda biter yani.
-Çocuk yaştan beri setlerde olduğundan bahsettik. Neler gördün neler yaşadın? Sana neler kattı?
Şükür çok zorluklar yaşamadım. Bana çok şey kattı. Arsızım, öğrenmeyi çok seviyorum. Usta oyunculara sürekli sorular sorma şansı, yeni cevaplar alma şansı, aldığım cevaplarla yeni sorular sorma şansına sahip olmamı sağladı. Çünkü çok usta isimlerle çalıştım, harika isimlerle çalıştım.
SEVGİ KONUSUNDA TUĞÇE'NİN YANINA YAKLAŞAMAM
-Dizide Tuğçe Efe'yi kusurlarıyla seviyor. Hatta son bölümde "biz birbirimizi yaralarımızla seviyoruz" diyor. Peki, Merve birini sevince nasıl sever?
Ben Tuğçe'nin yanına yaklaşamam herhalde sevgi konusunda. Ben Tuğçe'nin bu kadar güzel seveceğini düşünmemiştim açıkçası. Merve çok sevmez ya. Ben çok soğuk bir insanım o konuda. Çok duvarlı bir insanım, çok mesafeliyim. Ama sevdiğim insanları çok severim. Gizli değer veririm yani.
-O zaman senin çevren dar biraz…
Evet, çok dar.
-Çok mu zor girer biri senin hayatına?
İlişki anlamında çok tecrübem yok.
HİÇ AŞIK OLMADIM
-Hiç aşık oldun mu?
Yok.
KISA SORULAR
-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?
Oyunculuk. Giderse hiçbir şey kalmaz. Beni her sabah yataktan kaldıran şey her gün Merve olmama duygusu. Her gün farklı bir insan olabilirim ben böyle bir şansım var. Onu çıkarırsak al benden götür çok da önemli değil.
-Çevrenizden kendiniz hakkında en sık duyduğunuz şikâyet nedir?
"Beni dinlemiyorsun" derler. Dinliyorum ben aslında ama seni dinlerken bir yandan ezber yapabilirim. Buna inanmıyorlar.
-Cimri biri misiniz?
Yok değilim.
-En çok neye para harcarsınız?
Yemeğe ve kıyafete.
-Bize programın adına yakışır bir itirafta bulunur musun?
Saat okumayı 14-15 yaşlarında çözdüm. Kendi kendime öğrendim. Okula gitmediğim için. Ben saatlerde ve paralarda yoktum ilkokulda falan. O yüzden de saat okumayı kendi kendime öğrenmiştim.