- Nasıl bir ihtiyaçla doğmuş ASELSAN?
- 1974 Kıbrıs Harekâtı sırasında bir haberleşme zaafı yaşanıyor. Bizim uçaklarımız kendi gemimizi vuruyor. Bunun üzerine "Muhabere olmadan, muharebe olmaz!" düsturuyla, haberleşme ve telsiz ürünlerimizin yerli ve kendi üretimimiz olması iradesi ortaya çıkıyor. Ülkenin o günkü şartları belli, devlet imkânlarını ortaya koyuyor. Millete anlatılıyor ve vatandaşımız elinde ne varsa buraya kuruluş aşamasında bağış yapıyor. Bağış defterlerinde, alyanslarını bağışlayanların da ismi var, ceketini bağışlayan simitçinin de... Tarlasını bile veren olmuş. Ve 1975 yılında kuruluyor. Çok hızlı biçimde beş yıl içinde ihtiyacımız olan ürünler tasarlanıp, üretilmiş ve ihracat yapacak seviyeye gelmiş.
GİZEM SEKTÖRÜN GEREĞİ
- Günümüzde en büyük silah teknoloji değil mi?Ama etrafımızda gördüğümüz birçok şey hâlâ yabancı üretim. Bu değişecek mi?
- Değişmeye başladı aslında. Savunma bir kenara, ülke olarak günlük hayatta gördüğünüz hemen hemen her şeyin altındaki alt bileşenlerini, bazılarında da sistemin kendisini tümüyle üretir durumdayız. Savunma sanayiinde nitelikli ve kaliteli elemanımız mevcut. Kendi ürünlerimizin yüzde yüz kullanımı bir süreç alıyor. Bir kutu düşünün; içinde yüz kutucuk var onu çalıştıran. Bunun 80 tanesini burada yapabiliyoruz, önemli olan ana paketi dünya pazarına sunabilmek. O aşamalara geldik birçok alanda. Savunma sanayisine dönersek, son 15 yılda çok ciddi bir yatırım var. Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan savunma sanayini her zaman destekliyor. Son 15 yılda yerlilik oranımız yüzde 20'lerden yüzde 70'lere yaklaştı. Dünyaya helikopter, gemi platformları satıyoruz. ASELSAN olarak, 63 ülkeye ihracat yapıyoruz. Birçok ülkeye teknoloji transfer ediyoruz.
Önemli olan bilgi ve bilginin ekonomiye dönüşmesi. ASELSAN'da AR-GE personelimiz bunun için bu kadar çok.