-Anladığım kadarıyla ikisini de dengede tutabiliyorsun, bu güzel bir şey…
Ben terazi burcuyum, tam bir denge insanıyım. Hiçbir şey fazla olmasın, az da olmasın. Her şey dengede olsun. Bunu sürdürmeye çalışmak da bazen zorluyor insanı. Çünkü hayatta her zaman her şey dengede değil. Olamaz da zaten ne kadar şeye müdahale edebiliriz ki? Bizim dışımızda da bir sürü olay gelişiyor. Ama denge insanıyım ya, temiz olsun bizim olsun.
-'Feraye' karakterini senden dinlesek…
Şu zamana kadar izlediğimiz her evre birer dönüşümdü. Çünkü hayatta gözü gözüne, eli eline sadece Yaman'ın değmiş olduğu bir kadın izliyorsunuz. Aşk ne demek onda öğrenmiş, gözünü ilk ona açmış. Ve ben gözünü kapattığını görüyorum artık Feraye'nin. Öyle bir evrim. Ama bu bir kadını daha başka nerelere taşıyabilir, onu ben de öngöremiyorum. Bir kere hamile zaten şu an. Bebek duygu durumunu çok sarsıyor, çok etkiliyor. Fiziksel olarak da etkileniyor, o acıyı o sancıyı gerçekten hissediyorsunuz yani bedeninizde. Bunun için çoğu zaman annemle de konuşurdum, çünkü bu senaryosal anlamda ilk hamile kaldığım işim değil. O yüzden annemden hep akıl alırdım. Annem beni o kadar çok istemiş ki… Halbuki kan anlamında çok büyük sıkıntılar yaşayan bir kadınmış. Hatta doktor ona demiş ki, "Bir daha doğurursanız masada kalırsınız." Ama o kadar çok istemiş ki beni, her şey yolunda ilerlemiş. Annenin bebeğiyle arasında kurduğu bağ gerçekten böyle bir şey. Ben şu an çok acı çeken bir kadınım. Sırf bebek acıyı hissetmesin diye çok büyük savaşlar da veriyorum kendi içimde. Feraye'nin susması da seyircinin en çok kızdığı şeylerden biri bu, "Bazen de susma" diyorlar. Hayır ya, bazen gerçekten susman gerekiyor. Konuşsan kime ne faydası var çünkü diyorsun. Bağırsam bebeğim üzülecek, susayım ben, hiç konuşmayayım.