Mehmet Turgut’un yaratıcı yönetmenliğini üstlendiği 46 dergisi, yeni sayısını aşka ayırdı. ‘Eyyvah Eyvah 2’ filmiyle yeniden gündeme gelen oyuncu Demet Akbağ hem kendi kişiliğini hem de özel hayatını anlattı.
HIRSLI DEĞİLİM
Yapı olarak hırslı biri değilim. Baştan itibaren şanslı hissediyorum kendimi, ki ben çocukluğumdan beri hayal ettiğim işi yapıyorum. İnsanın hayal ettiği şeyi meslek haline getirmesi ve bundan para kazanması müthiş bir ödül. Ben son derece zevk alarak bu işi yapıyorum, kendimi mutlu ediyorum, bir de üstüne para kazanıyorum.
İNSANLAR BENİ SEVSİN!
Çok sakin biri değilimdir, sorgularım, kendime kızarım, hayatta en çok da kendime kızarım. Kavgalı bir tipim. Kendimle didişirim. Aslında bu işin en baştan seçiliyor olması da yaralı bir karakter mi gerektiriyor acaba diye düşünüyorum. Yani bir şeyleri ispat edebilme, sevilme içgüdüsü...
Ben de, insanlar beni sevsin, benim yeteneğimi alkışlasın, kendimi bir ispat edeyim durumu var. Aslında bu özgüven eksikliğinden kaynaklanıyor bence. Çok tuzu kuru insanların yapacağı bir iş değil bu bence.
Bizim dönemimiz şimdiki gibi “Güzel bir kızım, bir de televizyon dizisi olursa şöhret olurum” dönemi değildi. O yüzden bence öyle bir ‘kendisiyle barışık olmama hali’ var yani oyuncu denen hayvanda diyeceğim! Çünkü hayvani bir içgüdüdür oyunculuk, ben öyle görürüm. Oyuncu denen hayvanda var öyle bir şey yani.
Böyle bir kendiyle mücadele, bir savaş, bir kendi yeteneğini teşhir etme, farklı karakterler olma. Kendiyle mutsuz, başka karakterlerin içinde iyi hissediyor kendini. Bende bu da var. O yüzden ben kendime yaslayarak oynadığım rollerde daha zorlanırım da, bambaşka biri olduğumda, o sanki benim daha kolay halledebileceğim bir işmiş gibi gelir.
Aslında ben bu meslekle kendi içimde deliriyorum, onun dışında normal biriyim hatta sıkıcılık derecesinde normalim. Mesela bu mesleğin içinde oyuncu olmasaydım, çok sıra dışı, herkesin çok sevdiği, akılda kalıcı biri olmazdım gibime geliyor.
Küçükken çok utangaç bir çocuktum. Bu iş, bana biraz özgüvenimi kazandırdı, o yüzden sahip çıkıyorum ve saygı duyuyorum belki. Ama özel hayatıma baktığın zaman o kadar deli değilim, otokontrolüm fazlasıyla yerindedir hatta bazen sıkıcılık derecesinde. Bir tek oynarken kendimi çok özgür bırakırım, hiç kasmam ben, orada bana bir şeyler oluyor.
GÖRKEMLİ BİR MÜZİKAL
Her şeyiyle şahane bir müzikalde oynamak isterdim. Yani dansıyla, canlı müziğiyle, müthiş bir görsel şovuyla; çünkü ben dans etmeyi ve şarkı söylemeyi çok seviyorum ama sadece oyuncu olarak... O yüzden gerçekten görkemli ve sadece ulusal değil de daha evrensel bir çalışmada yer almak isterdim.
Hiçbir zaman olduğumun dışında biri gibi görünmedim. Efendim işte oyuncunun görevi düzgün bir hayattır falan... Ben ne istediysem onu yaptım, nerede eğlenmek istediysem kendimi hiç kısıtlamadım bugüne kadar. Hiçbir oyuncu erkek arkadaşımla bir yere gidip de hakkımda yanlış bir yazı çıkar mı diye düşünmedim. Çünkü ben öyle olmadığını biliyorum. Biraz da yarası olan gocunur, ben onu bir amaç için yapmıyorum. Röportajın devamı 46 dergisinde...
EŞİM ‘COOL’DU GICIK OLDUM
Eşimle tanışma hikayem çok romantik değildir. Eşim beni ilk gördüğünde Çeşme’de bir gece kulübündeydik. O sıralar ‘Bir Demet Tiyatro’ çok gündemde, kendisi meğer hiç televizyon izlemezmiş, sadece bizi seyredermiş, bizim diziyi ezbere bilirmiş. ‘Otogargara’yı oynuyoruz biz, o ara kalabalık bir grup halindeyiz, salondan içeri girince “Aman Allah’ım rüya mı görüyorum” demiş.
Ben de bana doğru bakan ve gülen bir çift göz gördüm uzaktan. Yakışıklı da, hoşuma gitti. Ama ben ayıramıyorum, bir kadın olarak bana mı bakıyor, yoksa Demet Akbağ’a mı bakıyor. Gecenin sonunda arkadaş olup, sonra da gidilen çorbacıda hep birlikte oluyoruz. 1996 senesinde tanıştık, üç yıl sonra evlendik.