Ünlü oyuncu Mustafa Kırantepe, Sabah Günaydın TV'de 'Yasemİnce İtiraflar' programında Yasemin Döngel'in konuğu oldu. Şöhret olduktan sonra değişen hayatından bahseden Kırantepe, "Daha görünür oldum. Keyifli bir şey ama sırtlanması biraz zor bir şey şöhret esasında" dedi. Sıkışmış hissettiğini belirten oyuncu, "Özgürlüğüm kısıtlanıyor gibi bir hisse kapıldığım zamanlar oldu" ifadelerini kullandı. "Çukur" dizisinin kendisinde yerinin bambaşka olduğunu belirtti, "En büyük pişmanlığımdır" sözleriyle dikkat çeken bir itirafta da bulundu. İşte röportajın tüm detayları...
-Nasılsınız, nasıl gidiyor hayat?
Gayet iyi, yolunda her şey. Her şey iyi gidiyor.
-İzmir'den İstanbul'a uzanan bir hayat hikayesi… Şöyle kısaca sizden dinleyerek başlamak isterim.
1979'da İzmir'de doğdum. Meslek lisesindeyken bir okul tiyatrosuyla başladı aslında her şey. O dönem okul tiyatrosunda oynamaya başladım. Eskişehir Anadolu Üniversitesi devlet konservatuvarında okudum. 2002'de Eskişehir'den mezun oldum, o gün bugündür de 22 senedir İstanbul'dayım.
-Sektöre girişiniz nasıl oldu?
Tiyatro hep vardı hayatımda. Hiç kopma olmadı. İstanbul'a geldikten 2-3 ay sonra "Çatıdaki Kız" adlı bir iş vardı, o zaman bölüm oyuncusu olarak başlayıp 2017'ye kadar bölüm oyuncuğuyla devam edip 2017'den sonra da uzun soluklu işlerim başladı. Aslında bir 15 sene girmeye çabalamakla geçti diyebilirim.
-Uzun yıllardır da bu mesleği icra ediyorsunuz. Neleri getirdi, neleri götürdü, kısaca ne öğretti size bu sektör?
Çok kapsamlı bir şey bu ama sektörde şunu öğrendim; sabırlı olmak gerek. Bana en öğretici olan şey buydu. İşini düzgün yaptığında, sabırlı olduğunda, hiçbir şeyin işinin önüne geçmemesini sağladığın durumda bir şekilde görünür oluyorsun zaten. Yani hepimizin kaygısı birileri tarafından görülmek olduğu için camiada, o er ya da geç geliyor önüne. Sadece ve sadece o etik ve ahlak kısmını asla unutmamak gerekiyor. "Neden olmadı, neden olmuyor?" sorularının seni boğmaması gerekiyor. Vazgeçmemek aslında sabırlı olmak. "Galiba olmayacak" dememek asla. Hep en güzelini yapmaya çalışmak sana verilen şeyin en iyisini yapmaya çalışmak. Çalışmak, bu yani öğrendiğim şey.
ŞÖHRET SIRTLANMASI ZOR BİR ŞEYMİŞ, ÖZGÜRLÜĞÜM KISITLANDI GİBİ HİSSETTİM
-Çeşitli tiyatro oyunları, diziler ve filmlerle ekranda gördük sizi fakat "Çukur" dizisinde hayat verdiğiniz 'Medet' karakteriyle bambaşka bir yere geldi kariyeriniz. Hayatınız bir anda değişti diyebilir miyiz?
E değişti tabii. Daha görünür oldum. Çaba sarf etmem gerekmedi insanlarla iletişime geçmek için sektördeki. Gerekmedi derken daha az çaba diyebiliriz buna. Keyifli bir şey ama sırtlanması biraz zor bir şey şöhret esasında. Çok böyle istediğim bir şey miydi açıkçası bu kadar tanınır olmak, onu sorgular halde buldum kendimi. Çünkü hareket alanın kısıtlanıyor esasında ne kadar tanınırsan o kadar alanın daralıyor ve özgürlüğün kısıtlanıyor gibi bir hisse kapıldığım zamanlar olmuştu.
SIKIŞMIŞ HİSSETTİRDİ!
-Ama kısa süreliydi galiba…
Daha alışık, daha barışık hale geliyorsun bir süre sonra. Yani bunu da öğrenmen gereken bir zaman oluyor. Bir gün önce seni kısıtlı insanlar tanırken, bir gün sonra sokağa çıktığında herkesin gözlerinin içine bakması anlayamadığın bir an. Sonrasında "He bu sebeple, tanıdılar" diyorsun. Sonrasında da o an tanınmak istemediğin zamanlar oluyor mesela. Benim yaşadığım bir süreç vardı annemin rahatsızlık yaşadığı süreç. O zaman mesela İzmir'e giderken insanların o seni gördüğündeki heyecanı bitmiyor ya, "Bir fotoğraf çektirelim" aşkı. Bazen insanların keyfi yerinde olmayabiliyor. Anında o modu değiştirip o kameraya gülemeyebiliyor insan. Bunun çelişkisine düşmüştüm hani. "Şalteri kapatıp dışarda Mustafa Kırantepe olarak değil tanınan kişi olarak mı devam etmek gerekiyor? Hayat böyle mi akacak artık?" falan diye sıkışmış hissetmiştim kendimi. Sonra alıştım. Gizlenmekten vazgeçtim yani.
EVE GİTMEK İSTEMİYORDUK, SET OLMADIĞINDA ÖZLÜYORDUK
-Hayatınızın dönüm noktası oldu diyebiliriz "Çukur" için değil mi?
Evet. Çukur'u bambaşka bir yere koyacağım zaten ömrümün sonuna kadar. Oradaki arkadaşlık dostluk, kamera önü arkası, çaycısından başrolüne kadar herkesin iç içe olduğu ve kimsenin çıbanbaşı olmadığı bir ekipti orası. 10 karavan varsa o 10 karavanın bir tanesinde hepimiz toplanır ve sohbet ederdik. Biz gitmek istemiyorduk mesela eve. Öncesinde çalıştığım setlerde bunu çok az yakaladım. Çukur'da bir an önce sete gidelim, biraz geç eve gidelim durumu. İki gün set olmadığında seti özlüyorduk. Ev gibiydi.
-Şöhret için geç kaldığınızı düşünüyor musunuz?
Yok. Her şeyin bir vakti var diye düşünüyorum ben. Yani 20'li yaşlarda algılayamayabilirdim. Yani 22 yaşında mezun olup İstanbul'a geldiğimde hemen bir işte başlayıp hemen tanınır olsaydım bambaşka yerlere savrulabilirdim. O yüzden çok vakitli her şey diye düşünüyorum.
-Son olarak da "Ateş Kuşları" dizisiyle gördük sizi ekranlarda. Var mı ufukta yeni projeler?
Yeni projeler var. Adını söyleyemeyeceğim bir mutfak hikayesi, kadroyu da sayamayacağım ama pilot bölümünü çektik. Bir tane de "Sen Ben Lenin" diye bir iş çekmiştik biz 3-4 sene önce. O filmin senaristi ve yönetmeni Tufan Taştan'ın yeni projesi biraz fantastik bir iş "Chaplin 4'lüsü" diye bir iş çekeceğiz. Devam eden tiyatro var zaten.
-Kariyerden bahsettik, biraz da özel hayattan bahsedelim isterim. Sosyal medyadan şahit olduğum kadarıyla 7 yıldır devam eden mutlu bir evliliğiniz var. Nedir sizce uzun ilişkinin sırrı?
Uzun evliliğin sırrı; karşılıklı saygı, birbirini anlamak, sevmek ve alan sağlamak diyebilirim.
-Son dönemde yeniden tartışmaya başladık; sizce evlilik aşkı öldürüyor mu?
Nasıl isimlendirdiğimizle ilgili bu. Aşkı ulaşılamaz bir şey olarak değerlendirirsek evet aşk ölmeli ki sevgi devam etsin. Ama bence bu bir yol, bu yolda zaten körü körüne olan aşkın biraz ehlileşmesi gerekiyor. Yabani bir hayvan gibi o çünkü, sağa sola sürekli savurabiliyor seni. Onu biraz böyle uysallaştırıp ondan sonra normal bir biçimde devam edebiliyorsun evlilikle.
DAHA AZ İŞ YAPMAK İSTİYORUM
-20'lerindeki ve 30'larındaki halinizi düşünürseniz, 40'lı yaşlarında nasıl bir Mustafa çıktı ortaya?
40'larında yavaş yavaş "Evet, ben böyle bir insanmışım" diye esasında itiraf ettiğim zamanlar diyebilirim bu yaşlarıma. Ve artık olgunlaşma süreci galiba. Bir kere negatif tarafını görmek istersen de şöyle diyebilirim; artık daha çabuk yoruluyorum, daha çok uyuyorum, daha az iş yapmak istiyorum, dünyaya daha paralel yaşamak istiyorum.
-Daha dingin yani…
Evet, daha dingin. Böyle alıp başımı gideyim dediğim zamanlar 40'lı yaşlar. Çok çabuk geçiyor bu arada. Daha keyif alarak yaşamak esasında 40'lı yaşlar. 50'leri daha çok merak ediyorum.
EN BÜYÜK PİŞMANLIĞIMDIR…
-"Şöyle bir pişmanlığım var" ya da "şuna da geç kaldım" dediğiniz bir şey var mı?
Ya zaman zaman "Şunu yapsaydım" ya da "Şunu yapmasaydım" dediğim anlar oldu ama beni de ben yapan şeyin vazgeçtiklerim ya da karar verdiğim şeyler olduğunu düşününce burada olmamın sebebinin o kararlarım olduğunu düşünüyorum. O yüzden o anlık pişmanlıklar ama sürece yayılmaması çok önemli.
20'li yaşlarıma doğru bir enstrüman çalmayı çok istedim ama her seferinde kendi kendimi geç kaldım diye baltaladım. Ya da bir dil öğrenme, en büyük pişmanlığımdır. Zavallı bir hale düşüyorum karşımda biri İngilizce ya da Almanca konuştuğunda. Büyük cehalet geliyor bana dil bilmemek. Bir ya da iki yabancı dil bilip, en azından bir enstrümanı çalabilmeyi çok isterdim. En büyük pişmanlığım budur yani.
-Geç mi sizce şu anda?
Geç değil ama ne bileyim daha zor, öğrenmesi daha zor galiba. İşte oralarda sıkılganlığım arttı benim 40'lı yaşlarda. "Uf" diyorum yani. Büyüklerimizin biz küçükken "Başım şişti" dediği anlar vardır ya, işte tam o yaşlardayım. Anlıyorum şimdi. Yaşlanmışım (gülüyor).
-Yok canım estağfurullah.
KISA SORULAR
-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?
Merhamet. Merhameti alırsan birçok şey değerini yitirir.
-Takıntı derecesinde bir huyunuz, bir özelliğiniz var mı?
Güzel kokular. Huy olarak da şunu söyleyebilirim; mesela 10 sene oynadığım bir oyun vardı, "Metod" diye. Her oyun öncesi muhakkak metni baştan sona ezber geçiyordum. 200 kere oynamış olmak bir şey değiştirmiyordu bende. Onu almazsam sahne üzerinde bir aksilik yaşayacağımı düşünüyordum, böyle takıntılarım var.
-"Asla tahammül edemem" dediğiniz o şey?
Gürültü. Ama her çeşidi. Kedim fazla miyavladığında ona da tahammül edemiyorum. Köpeğime de sus diyorum. Asla tahammül edemediğim şey de elektrik süpürgesi. Mümkünse hiç duymayayım.
KISKANMAK İYİDİR, İLİŞKİYİ DİRİ TUTAR
-Kıskanç biri misiniz?
Evet. 10 üzerinde 8. Başarıyı kıskanırım. Kıskanmak iyidir ya, ilişkiyi diri tutar. Çok sıkboğaz etmedikçe kıskanmak iyidir. Sevginin o paylaşılamama hali bence.