Bülent Çolak, Sabah TV'de birbirinden çarpıcı itiraflarda bulundu. Oyunculuk üzerine yaptığı açıklama ise polemik yaratacak cinsten: Bence herkes oyunculuk yapabilir. Kimsenin tekelinde değil. Biz oyun oynayarak bu hayata atılıyoruz. Ne kadar iyi ne kadar kötü olacağını ayrı tartışırız…
-Neler yapıyorsunuz biraz ondan bahsederek başlayalım…
Hazine filmi vizyona girdi, onun programlarına gidiyorum. Yeni bir filme başlayacağım şimdi, Fethiye'ye gideceğim. Yoğun bir tempoda devam ediyoruz.
-Sizi biraz daha yakından tanımak adına sormak isterim; nasıl bir çocukluk geçirdiniz, çocukluğunuza dair anılarınız keyifli mi, hüzünlü mü?
Mahallede çok güzel geçti her şey aslında. Çocukluğum acayiptir; bir dere akardı, her gün değişirdi rengi. Kalem fabrikasının deresiydi, boyalar filan. Güzeldi, atlara binerdik. Rüya gibiydi çocukluğum, tatil kitabı gibiydi. Bir duvar halısı vardı, 'saraydan kız kaçırma' diye. Ben yatak odasında annemle babamın yatağına oturur o resme bakardım, sonra yavaş yavaş onu hareketlendirirdim. Bir sinema filmi oynuyor gibi…
-Oyunculuk aşkı da oradan mı geldi acaba?
Aslında öyle bir aşkım yoktu benim.
BİR DAHA İFLAH OLMADIM!
-Peki kariyer yolculuğunuz nasıl başladı?
Lise 2'deyken "Hababam Sınıfı" yapmaya çalıştık ama müdür bey izin vermedi. Biz de soluğu Kartal Sanat Tiyatrosu Rıfat Ilgaz Sahnesi'nde aldık. Sonra orada birkaç sene kurs gördüm. Sahnenin tozunu orada yutunca tabii bir daha da iflah olmadım.
Cahil cesaretiyle kendi kendime tek kişilik oyun yaptım ben. O dönem de galiba Amerika Irak'a gidiyordu, Körfez Savaşı zamanları olabilir tam hatırlamıyorum. Canlı yayında savaş izliyorduk, tüm dünya etkilendi bundan. Ben de harita metot defterine 33 sayfa boyunca dünyadaki savaş konseptli şiirleri buldum buluşturdum, hepsini ezberledim. Bir kez oynayabildim, çok zordu. Ama oyunculuk hevesim böyle oldu. O oyunu yapmasaydım oyunculuk üzerine sohbet edemezdik mesela.
ULVİ'NİN ÜSTÜME YAPIŞMASI RAHATSIZ EDİYORDU
-Dizilerden projelerden bahsetmişken değinmeden geçemeyeceğim bir iş bir karakter var ki, o da Geniş Aile'deki Ulvi karakteri. O karakterle o kadar özdeşleştirdi ki seyirci sizi, hala çoğu insanın aklına Ulvi olarak geliyorsunuzdur diye düşünüyorum. Yapıştı mı sizce karakter üzerinize?
İlk zamanlar biraz rahatsız ediyordu sonradan galiba alıştım. İş popüler olduğu zaman 3-4 sene boyunca rock yıldızı gibi geziyorsunuz eyvallah lakin hep aynı şarkıyı söylemek istemezsiniz ya, ben en azından istemem. Çünkü oyuncuyum ben, başka karakterler de canlandırmak istiyorum. Ama seyirci öyle seviyor, yapımcı da risk almak istemiyor. "Sen salak sempatik çocukları güzel oynuyorsun buradan yürümeye devam et" diyor. Ben de "sağ olun kalsın, ben bunun iyisini yaptım zaten" diyorum. Ulvi benzeri bana o kadar çok rol teklif edildi ki! Ben hepsini reddettim. Çünkü zaten biz onun orijinalini güzelini yaptık. Onun çakması gibi durunca ben ondan keyif alamıyorum.
-Bir de bir karaktere çok uzun yıllar hayat vermek de dezavantaj sanki…
Bence de öyle. 5 sezon oynardı "Geniş Aile" ama bıkardık. Hep aynı şarkıyı söyle söyle nereye kadar? Ama filmlerini yaptık işte 3 tane. Hatta fikrini ben ateşledim. Sokakta çünkü o nabzı tutan biziz ya, o reaksiyonu hala görüyorsun. Sosyal medyada filan hala mesajlar geliyor.
-Huzursuz bir set ortamında çalışmak sizi zorlar mı?
Huzursuz olduğunda ben dayanamam, yapmışlığım vardır. Başrol oyuncusunun karavanının kapısını çalıp, içeri girip de "hayırdır, ne oluyoruz?" dediğim olmuştur birkaç sette. Yapımcıya filan da söylemişimdir. Çünkü huzur bozmak iyi bir şey değil. Huzur kaçtığında oradan sıcaklık samimiyet çıkmıyor. Ben de onu dillendiriyorum.
-Başrolüm diye ukalaca mı davrandılar?
Bir iki tane var öyle anekdot ama ismi lazım değil. Var öyle kaprisler sonuç olarak, oluyor yani.