Ünlü oyuncu Mustafa Üstündağ, Sabah Günaydın TV'de 'Yasemİnce İtiraflar' programında Yasemin Döngel'in konuğu oldu. Emanet filmiyle gündemde olan Üstündağ, "Kendime kendimi emanet etmiştim sonra baktım başarısızım, kendimi kendimden saldım" sözleriyle dikkat çekti. Geçmişe takıldığını belirten oyuncu, "Takılırım ama orada kalırsam mıcıra girerim. Orada kalmanın bir manası olmadığını düşünüyorum" dedi. Baba olduktan sonra yaşadığı farkındalıkları da anlattı, "Bütün evlatların ne kadar kıymetli olduğunu öğrendim, ben de bir evlat olarak kıymetliymişim onu öğrendim" ifadelerini kullandı. İşte röportajın tüm detayları…
-"Emanet" filmi vizyona giriyor. Neler hissediyorsunuz?
Heyecanlıyım tabii. Filmi seyredeceğiz. Onun verdiği bir heyecan var. O heyecanı bastırmaya çalışıyoruz.
-"Emanet" olan ne, neyi anlatıyor bize bu film?
Aslında özel harekat polisi bir babanın mesleğini gizleyip evlatlarına söylememesi, sonrasında bir emanet için yaşadıkları… İnsan kendi emanetine sahip çıkamıyor bazen ama bir dostunun emanetine sahip çıkmak için her şeyi yapabiliyor. Onu anlatan bir film.
EMANET ÇOK AĞIRDIR
-Buradaki emanetin ne olduğunu filmde mi anlayacağız?
Emanet çok ağır bir şeydir. İnsan bazen kendinden önce emanetini savunur. Kendinden vazgeçer emanetten vazgeçmez. Özellikle bizim toplumumuzda. Bu da onu anlatan bir film.
-Senaryo size geldiğinde dikkatinizi en çok ne çekti? Hangi his bu işin olmalıyım dedirtti size?
Hikaye çok güzeldi. Hikayenin güzel olması zaten insanı hemen cezbediyor. Afyon Sultandağı'nda çektik. Valla iyi ki de orada çekmişiz.
-Neden?
Çünkü Afyon halkına çok teşekkür ederim. Sultandağı belediyesine çok teşekkür ederim. Yardımcı oldular çok. Biz İstanbul'da film/dizi çektiğimiz için zorluklarını biliyoruz, orada arabalar geçerken duruyorlardı mesela "aman işiniz bozulmasın" falan diye. Yakışıklı bir hareket.
-Aksiyon dolu sahneler var fragmandan anladığımız kadarıyla. Nasıl hazırlandınız? Sizi zorlayan bir rol müydü, zorlandığınız bir sahne oldu mu?
Beni zorlayan bir sahne olmadı. Kendi mesleğimle alakalı konuşayım, bir şeye başlarken sürekli zorlanıyoruz. Hayatta da böyledir düşünün, bir şeye ilk başlarken zorlanırız ama sonrasında süreç akar ve kendi kendine yolunu bulur. Ben öyle düşünüyorum. 5-6 oyuncuyla beraber işi bitirdik. 24 saatte geçiyor film, iki mekan.
-Ekibin ve mekanın az olması bir oyuncu için avantaj mı, dezavantaj mı?
Şöyle zor; ne kadar fazla rol karakter olursa yük o kadar bölünüyor. Ne kadar fazla mekan olursa seyircinin algısını sürekli başka mekanlarla değiştirebiliyorsunuz ama iki mekan az oyuncu olunca performansa biraz daha fazla yüklenmek gerekiyor.
EMANETE SUAL OLMAZ, EMANET TARTIŞILMAZ
-"Bizde emanete sual olmaz" diyor filmin sloganında. Öyle mi gerçekten?
Aslında o filmin sloganı değil, bu coğrafyanın sloganı. Emanete sual olmaz, emanet tartışılmaz. Korursun, emaneti yerine teslim edersin, iyidir kötüdür o sonrasına bakılacak bir şeydir.
-Aslında baktığımız zaman "emanet" güvenmekten gelir. Peki, siz kolay güvenir misiniz?
Emanet ettiğin şey çok önemli. Ve kime emanet ettiğin çok önemli. İşte o yüzden dedim ya, insan bazen kendine sahip çıkamıyor ama emanete sahip çıkmak bu coğrafyanın kültürü.
KENDİMİ KENDİME EMANET ETTİM, BAŞARISIZ OLDUM
-Hiç başınıza emanet etmekle ilgili ilginç bir durum geldi mi?
Evet, kendime kendimi emanet etmiştim sonra baktım başarısızım, kendimi kendimden saldım. Herkesten emanet alınmaz, aldığı emaneti de sağ salim teslim etmekle yükümlüdür insan.
AKŞAM YASTIĞA KAFAMI KOYDUĞUM ZAMAN HATIRLADIĞIM ŞEYLER VAR
-Geçmişle aranız nasıldır? Takılı kalanlardan mısınız yoksa geleceğe odaklı mı yaşarsınız?
Tabii takılırım geçmişe. Babamı özlerim, çocukluğumu özlerim, yaşadığım kenti özlerim. Takılmaksa evet bu takılmak. Ama orada kalırsam mıcıra girerim. Ya şey gibi düşünün; arabayla bir çamura girersiniz, arabayla gaza bastığınız sürece teker dönmeye devam eder ama araba hareket etmez. O zaman durup şey demek lazım; tamam, ben buradan bu şekilde çıkamıyorum. Başka bir şey düşünmem lazım. Yani orada kalmanın bir manası olmadığını düşünüyorum. Ama tabii akşam yastığa kafamı koyduğum zaman hatırladığım şeyler var.
BABA OLDUKTAN SONRA BABAMIN BENİ NE KADAR SEVDİĞİNİ ÖĞRENDİM
-Sosyal medyada oğlunuzla olan paylaşımlarınız da epey ilgi görüyor. Nasıl bir baba-oğul ilişkiniz var? Baba olmak Mustafa'yı nasıl değiştirdi?
Baba olduktan sonra anaryam oldu. Hep ileri giderdik de baba olunca bazen insan anaryaya takmak zorunda kalabiliyor. Babamın beni ne kadar sevdiğini öğrendim, bütün evlatların ne kadar kıymetli olduğunu öğrendim, ben de bir evlat olarak kıymetliymişim onu öğrendim. Yüce Allah'ın insan soyuna yeryüzünde yaşatabileceği en büyük sevginin o olduğunu öğrendim.
KISA SORULAR
-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?
Mustafa'yı.
-Çevrenizden kendiniz hakkında en sık duyduğunuz şikâyet nedir?
"Çok soru soruyorsun" derler. Anlamaya çalışırım. Anlamazsam yapamam.
-Kendinizle ilgili olmayan şeyleri de merak eder misiniz?
Bu hayatta benimle ilgili olmayan bir şey yok ki. Hayatın tamamı benimle ilgili. Eğer ben değiyorsam, o da bana değiyorsa benimle ilgilidir. Ve onu anlamam lazım. Doğru mudur, doğru bir yöntem mi izliyorum onların hepsi tartışılır.
KARŞIMDAKİ İNSANI YORARIM, ESKİTİRİM
-Takıntı derecesinde bir huyunuz, bir özelliğiniz var mı?
Çok soru sorarım (gülüyor). Anlayana kadar sorarım. Karşımdaki insanı yorarım. Eskitirim. Ömrünü bezdiririm.
-Bundan da şikayet ediyorlardır muhakkak…
Ediyorlar tabii. Yönetmenlerim de ediyor, senaristlerim de ediyor, sosyal hayattaki arkadaşlarım da ediyor.
-Günlük yaşantınızda totemleriniz var mıdır?
Yok galiba ya.
-"Asla tahammül edemem" dediğiniz o şey?
Valla çok büyük bir laf olur. Şimdi böyle bir şey söylerim, söylediğim şeye tahammül etmek zorunda kalırım. O yüzden asla tahammül edemem dediğim bir şey yoktur.
-"Asla asla deme" gibi bir durum mu bu?
Ortamdan uzaklaşmaya çalışırım ama bir uzaklaşırsın iki uzaklaşırsın hayat bunu senin karşına çıkartır.
-Hiç böyle büyük konuşup başınıza gelen bir şey oldu mu?
İllaki olmuştur yani. Valla geldi mi bilmiyorum geldiyse de ben size sonra yazarım "şöyle şöyle bir şey oldu" diye.