ATV'nin fenomen yapımlarından "Kardeşlerim" dizisinde Sarp karakterine hayat veren ünlü oyuncu Atakan Özkaya, Sabah TV'nin bu haftaki konuğu oldu. Hayat serüveninden kariyer yolculuğuna bilinmeyenlerini anlatan Özkaya, "yolda pes edeceğim anlar oldu. İyi ki istediğimin arkasından gitmişim" sözleriyle dikkat çekti. Özel hayatından da bahseden oyuncu, "Kıskanç değilim diyen yalan söyler" ifadelerini kullandı. İşte röportajın tüm detayları…
-Nasıl gidiyor hayat, neler yapıyorsun?
Çok iyiyim, her şey yolunda. Güzel ve yorucu gidiyor. Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar yoğunum. Alışmaya çalışıyorum.
-Öncelikle çekik gözlerin dolayısıyla sormak isterim; nereden geliyor bu genler, nerelisin?
Bu bana senelerdir soruluyor. Ama ben düz, kütüğüm Afyonkarahisar. Doğma büyüme İstanbulluyum. Annem de Rizeli. Ben aslında anneme/babama da benzemiyorum. Anne tarafından dedeme benziyorum. Bir tek o yeşil gözlü. Ama çekik gözlü yok. Annemin de biraz kısıktır ama çekik değildir. Ben çekik olmuşum.
KÜÇÜKKEN ÇOK AĞLARDIM
-Hani derler ya, "seni çöpten aldık", o misal diyorsun…
Ben küçükken çok ağlıyordum. Ağabeyim filan beni çok kandırıyordu. "Sen bizden değilsin" diye. Çünkü benzemiyordum ben yani onlara.
-Oyunculuktan ve diziden bahsedeceğiz. Öncesinde biraz seni tanımak isterim. Hikayen nedir, nerede başlıyor? Ağabeyim var dedin mesela, kaç kardeşsiniz?
Ağabeyim var bir tek, iki kardeşiz. Benden 5 yaş büyük. Arkadaş gibiyiz ama. Bir süre sonra onu oturttuk yani.
BOYUM UZAMADIĞI İÇİN BIRAKMAK ZORUNDA KALDIM
-Anlaşamıyor muydunuz?
Küçüklüğümüz kedi-köpek gibiydi. Sonra arkadaş olduk ben üniversiteye geçince. Lisede futbol oynuyordum ben. Kaleci olmak istiyordum. Futbolu bırakma sebebim; boyum uzamadığı için. O zaman tiyatro yapıyordum. Sonra dedim ki; ben hep yapmak istediğim işi yapıyorum. Ailemin de hiçbir baskısı yoktu. Sonra ben "oyuncu olmak istiyorum" dedim. İlkokulda da bunu düşünüyordum ama futbol daha baskındı bende. Sonra o tarafta olumsuzluklar olunca. "Tamam o zaman diğer istediğime yöneleyim" dedim. Bunun için okulunu okumaya karar verdim ve konservatuvara girdim. Hikayem böyle başladı.
YOLDA PES EDECEĞİM ANLAR OLDU
-Futbol olmayıp oyunculuk olduğu için mutsuz oldun mu hiç?
Hayır çok mutlu oldum. İyi ki oyuncu olmuşum. İyi ki istediğimin arkasından gitmişim. Çünkü yolda çok pes edeceğim an vardı. Çok bırakmak istediğim yerler olabilirdi ama ben hiçbir zaman "acaba başka bir şey mi yapsam?" diye düşünmedim. İyi ki de düşünmemişim. Şu an karşılığını görebilmek gurur veriyor.
BUNA DAYANABİLMEK ÇOK ZOR!
-Ne gibi zorluklar yaşadın?
Konservatuvara girdim, oyunculuğun ilk dersi, hocamızın söylediği şey "bırakın" demek oldu. "Buradan hemen gidin" dedi. Çünkü hiç hayal ettiğiniz gibi değil, kafanızdaki gibi değil, gerçekten emin olmayan için burası çok zor bir yer. Gerçekten oyunculuk istediğinden emin değilsen çok fazla bırakmak isteyeceğin yer olur.
Ben üniversitede başka işlerde de çalıştım para kazanmak için. Aileme destek olmak için. Başka işler de yaptım, audition'lara da girdim. Keşke okul okumadan hiç girmeseydim ama denedim yani. Çok fazla insanla tanıştım, çok fazla şey gördüm. Audition'larda, yapımlarda, ajanslarda… Çok fazla şeyle karşılaştım ve üniversite bittikten sonra da iki sene boş olduğum bir dönem var arada pandeminin de girdiği. Buralar gerçekten çok zordu. Bir şey yapmak istiyorsun ama yapamıyorsun. Çoğu insan da zaten bıraktı. Benim çoğu konservatuvardan arkadaşım şu an bambaşka işler yapıyorlar. Buna dayanabilmek zor o yüzden.
-Sektöre girişin nasıl oldu?
İlk profesyonel işim konservatuvardayken oldu. "Kalp Atışı" dizisine bir bölüm konuk oyuncu olarak gittim. Baya da sevilip izlendi o bölüm, o sahne. Öyle başladı. Sonra okulun son senesi dijitale bir iş yaptım 8 bölüm. Sonra da zaten Atv'deki iki işim başladı. Önce "İçimizdeki Ateş", sonra "Kardeşlerim" geldi.
LİSEDE SARP DEĞİLDİM AMA SARP'LARLA ÇOK KARŞILAŞTIM
-İlk teklif geldiğinde neler hissettin "Kardeşlerim" dizisinden? Sonuç olarak toplum nezdinde 'kötü' olarak tanımlanana bir karakter. Hiç nasıl tepki görürüm, kötü yorumlar alır mıyım diye korkun oldu mu?
Dijital platformda rol aldığım işim de buna benzerdi, o yüzden böyle şeyler düşünmedim. İnsanlar bana hep, "sende hain adam oynayacak suratı var" derler. E ben buna inanmıyorum tabii ki. Yani zaten hep böyle roller geliyordu o yüzden buna alışıktım. 'Sarp Yılmaz' geldiğinde de "ah, işte yine geldi" dedim. Çok rahat olduğum, bildiğim bir taraftı. Lisede çok gözlemlediğim bir taraftı. Her lisede bir Sarp vardır. Ben lisede Sarp değildim ama Sarp'lara çok denk geldim, çok karşılaştım.
Dedim ya sana hayatımda böyle çok çektiğim şeyler oldu. Annem "Kardeşlerim" izleyicisiydi. Baya seviyordu. "Keşke burada oynasan" diyordu sürekli. Üçüncü sezonunda böyle bir şey gelince "tamam" dedim. Güzel başladı, iyi ki de oldu.
-Sevilmeyen karakterler sokakta ya da sosyal medyada ilginç tepkiler alıyor. Var mı senin başına gelen bir olay ya da unutamadığın bir yorum?
Bir kere tam evden çıktım arabaya biniyorum, iki tane teyze geldi "ya yalvarırım Ömer'e iyi davran" dedi. Ben de çok isterim yani (gülüyor). Bir kere de kargo arabası tam önümde durdu ben yürüyordum, "ya bir sal Ömer'i artık kardeşim" dedi (gülüyor). Ya insanlar çok garip. Ömer'e çok acıyorlar, çok üzülüyorlar. Ben de isterim iyi davranmak ama olmuyor işte (gülüyor). Ben Sarp'ın içindeki o iyiliğe çok inanıyorum. Bir yerde ortaya çıkacaktır bence.
-Yani zaten her siyahın içinde bir beyaz, her beyazın içinde bir siyah vardır ya…
Ya bir de kötü de hep kötü değil ki. Kötü insan her yerde kötü değil ki. İyi insan da her yerde iyi değil. Herkesin içinde bir yerde bir yerler var. Herkesin içinde katil de var, başka şeyler de var. Bunu başka şekilde kullanıyorlar, başka şekilde dışarıya çıkarıyor insanlar.
OKULA GİRDİĞİ AN HERKESE LİSE ENERJİSİ GELİYOR
-Nasıl bir set ortamınız var? Sahnen olmadığında neler yaparsın sette, kimlerle vakit geçirirsin?
Kalabalık bir ekibiz. Ben okula ilk geldiğimde çok heyecanlıydım. Kalabalık bir cast'ız ve genciz. Geçen halı saha sahnesi çektik, biz kamera arkasında da top oynuyoruz. Sanki liseye dönmüşüz, herkeste onu görüyorum. Okula girdiği an herkese lise enerjisi geliyor.
-Oyunculuğun ardındaki Atakan'ı tanıyalım biraz da… Set yokken sen neler yaparsın?
Özellikle bu işe başladıktan sonra evde olmayı çok seviyorum. Normalde ben çok sosyal biriyim, evde durmayı hiç sevmem. Şimdi set yoksa evde olmayı tercih ediyorum.
-Özel hayatını da gizlemeyen birisin bu arada. "Aldatmak" dizisinden Asena Girişken ile birlikteliğine şahit oluyoruz, çok da yakışıyorsunuz. Ona da sormuştum, sana da sorayım; nasıl gidiyor ilişkiniz?
Harika gidiyor. Asena bana çok iyi geliyor. Birbirimize çok iyi geldiğimizi düşünüyorum. Bana çok şey katıyor. Çok seviyorum onu.
-İkinizin de oyuncu olmasının mesleğe artıları ya da eksileri oluyor mu?
Artı yönleri şöyle; bir kere birbirimizi çok iyi anlayabiliyoruz. Ne zorluk çekiyoruz, nasıl vaktimiz yok. Mesela gece 11'de geliyor Asena, biraz yemek yedik oturduk falan, "ezber yapmam lazım hadi ezber yapalım" diyor. Şimdi ben başka iş yapsaydım 12de ezber yaptırmak birine garip gelirdi, zor gelirdi. Ama öyle değil, biz sahneleri konuşuyoruz, bölümü konuşuyoruz. Biliyorum yani ne çektiğini biliyorum, ne yaptığını biliyorum, setine çok gidiyorum onun çok ziyaret ediyorum.
Ama dezavantajları gerçekten biz de o kadar şanssızız ki, mesela benim 5 gün boşluğum oluyor, Asena o 5 gün çalışıyor yani. Zorluğu bu yani.
-Birbirinizi eleştirir misiniz iş anlamında?
Asena çok düzdür. Söyler pat pat. Ben de arada söylüyorum tabii. Ben biraz daha çekingenim ama söylüyorum ufak şeyler.
İNSAN "SENİ SEVİYORUM" DEMEKTEN ÇEKİNİR Mİ?
-Sence bir ilişkide mutluluğu sürdürebilmenin en önemli sırrı ne?
Bizim heyecanımız hiç geçmedi. Birbirimizi anlamaya çalışmayı, saygı duymayı hiç bırakmadık. İnsanlar bir noktadan sonra sevgisini göstermeye çekiniyor. Birine "seni seviyorum" demekten çekiniyor insan. İnsan hayatında sevdiği birine "seni seviyorum" demekten çekinir mi? Biz bunu hiç bırakmadık. Ben günün birçok vakti "seni seviyorum" derim. Sevdiğim insana da derim ama sevgilime de diyorum yani. "Seni seviyorum" demek bence iyi geliyor. Ondan duymak da bana iyi geliyor. Bence mutluluğu sürdüren şey de bu. Yani birbirini sevmeyi bırakmamak. Bir şeyi tek düzeye bağlamamak. Alışmamak. Bir şeye alıştığın zaman tekdüze oluyor. O da tat kaçırıyor. "Niye birlikteyiz ki?" dersin bir noktadan sonra. Biz niye birlikteydik, niye sevdik birbirimizi? O yüzden sevecek bir şey bulmaya çalışmalıyız bence her gün.
KISA SORULAR
-Hayatından neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsün? (Aile hariç)
Ben enerjimi diyorum. Benim enerjim, pozitifliğim giderse ben hiçbir şey yapmıyorum zaten. Yapamıyorum da. O yüzden enerjim hiç bitmesin istiyorum. Enerjimi çıkarmayalım hayatımdan.
-Çevrenden kendin hakkında en sık duyduğun şikâyet nedir?
"Çok sabırsızsın" derler. Öyleyim.
-"Asla tahammül edemem" dediğin insan tipi?
Çok fazla insana tahammül edemiyorum biliyor musun? Ama çok kibirli insana tahammül edemiyorum. Kendini çok fazla anlatan, öven insana tahammül edemiyorum.
-Seni bu hayatta en çok ne sinirlendirir?
Yapmadığım bir şey hakkında suçlanmak. Haksızlığa tahammül edemiyorum. Sokakta görsem de maalesef müdahale ediyorum. Başıma da birçok iş gelmiştir bu yüzden ama. Bir de Fenerbahçe'nin son dakika yediği gol çok sinirlendiriyor (gülüyor).
-Takıntı derecesinde bir huyun, bir özelliğin var mı?
Yüzümü 8 kere yıkıyorum. 7 çırparsam günümün değişik geçeceğine inanıyorum.
-8 olmasının bir özelliği var mı?
Bilmiyorum belki vardır ama yok. Bende biraz çift sayı takıntısı var. 8, bölüsü 4, bölüsü 2 diye belki yani. Hep 8 kere yıkarım. Başka çok şey vardı da azalttım.
-Ağzına asla sürmediğin, "kokusuna bile tahammül edemem" dediğin bir yiyecek var mı?
Soğan-sarımsak. İnsanlar soğan-sarımsak konusunda o kadar netler ki… "Nasıl soğan yemezsin?" diyorlar. Yani yemiyorum.
KISKANÇ DEĞİLİM DİYEN YALAN SÖYLER!
-Kıskanç biri misin?
Yerine göre. Kıskanırım ya. Kıskanırım kendimden (gülüyor). Karşımdaki insan sonuç olarak beni seviyor, ben ona güveniyorum. Ama ben işte arkadaşlarımı da bazen kıskanırım. Annemi babamı da kıskanırdım küçükken. Seven kıskanır, "kıskanç değilim" diyen de yalan söylüyordur.
-Cimri biri misin?
Hiç değilim.
-En çok neye para harcarsın?
Aksesuara ya. Küpe, kolye, bileklik. Kıyafete de harcarım da. Hayatımda hiçbir zaten para biriktiremedim. Kazanıyorsam harcıyorum. Cimri de olamadım.
AĞLADIM VE DEDİM Kİ, "BEN BU İŞİ YAPACAĞIM"
-Bize programın adına yakışır bir itirafta bulunur musun?
Lisenin başlarında, çok heyecanla beni bir sete çağırdılar. Gece 12'de Mecidiyeköy'deydim, yaşım da 15-16 filan. Mecidiyeköy'den aldılar bizi, Veliefendi Hipodromu'na gittik böyle. Bir şey çekiyorlardı orada, 500 kişi filan. 16 saat filan orada durdum. Sonra çıktım, ertesi günün akşam 9'unda. Bir ağladım, ve dedim ki, "ben bu işi yapacağım ya." "Ben kendi öz saygımı hiçbir zaman kaybetmeyeceğim, bu saygıyı kazanacağım" dedim. Herhangi biri olmayacağım bu sektörde. Çok karanlık bir gündü benim için, çok ağlamıştım gerçekten. Ne yapıyorum burada, yaşım 16, 500 kişi, kimse seni görmüyor bile zaten ne oyunculuğu? O zaman dedim ki, "bunu istiyorsan saygı kazanmayı öğreneceksin."