Sanat yaşamınızda dönüm noktanız neydi?
Hayatımda köklü bir değişikliğe neden olan, olağanüstü bir olay yaşamadım. 1994 yılında Cüneyt Gökçer'in beni Bilkent Üniversitesi Sahne Sanatları Fakültesi'ne aldığı günden beri hâlâ elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Aktörler zaten öyle büyük baht dönümlerinin peşinde koşmazlar. Aktör ölene kadar oynar hatta bazen oynarken ölür. Dönüm noktaları şöhret hikayelerinde karşınıza çıkar. Benim açımdan en kıymetli dönüm noktası konservatuvarı kazandığım gün.
Devlet Tiyatrosu'nda çalıştığınız dönemde Anadolu'nun çeşitli yerlerinde bulundunuz. Bu tecrübeniz size neler kazandırdı?
Ben Ankara'da doğup büyüdüm. Babam Türkiye Elektrik Kurumu'nda çalışan bir mühendisti, annem de öğretmen... TEK'in lojmanlarında yaşıyorduk. Lojman hayatı biraz daha sterildir. Aileler birbirini tanır, çocuklar birbirini tanır. O yüzden içinde yaşadığın ülkeyi çoğunlukla televizyondan tanırsın ya da tanıdığını sanırsın. Arkadaşlarımın çoğu konservatuvardan mezun olduktan sonra İstanbul'a yerleşti, ben Anadolu'ya gitmeye karar verdim. Önce Ankara'da başladım sonra bir yıl Diyarbakır'da, altı yıl da Erzurum'da devlet tiyatrolarında görev yaptım. Türkiye'nin bütün şehirlerini çeşitli oyunlarla defalarca dolaştım. Bu inanılmaz bir gözlem imkanı sağladı bana.
Eğitimci kimliğiniz de var. Oyuncu yetiştirirken onlara verdiğiniz en büyük tavsiye nedir?
Düşün, hisset, ifade et... Eğitim hayatım boyunca sadece bunu öğretmeye çalıştım öğrencilerime. Toplumu ve dünyayı anlamak için taklit etmenin çok daha ötesine ulaşmak gerektiğini aktarmayı hedefledim. Oyunculuk da yazarlık da ressamlık da dans da sanat dallarının çoğu, taklit edebilme becerisi üzerine inşa edilmiş gibi görünse de aslında yeniden inşa etme becerisi üzerinedir. Taklit etmek yerine, yeniden inşa etmeyi başaran insan, hayatı sanata dönüştürmeyi başarır zaten.
Tiyatro hayatınızda nasıl bir yere sahip?
Oyuncular genelde tiyatro sahnesini bir performans alanı olarak değerlendirmeyi tercih ediyor. TV'de bulamadıkları alanı tiyatroda var ederek tatmin yaşama yoluna gidiyorlar. Ben tiyatroyu performanstan ziyade sormak, sorgulamak, dertlenmek, çatışmak, denemek, yanılmak için hayatıma dahil ettiğimden tiyatrodan kopamıyorum.
Bir röportajınızda "Sokakta birbirimizi dövmektense birbirimize şiirler söyleyelim" demişsiniz. Toplumsal açıdan sanatın birleştiriciliğini nasıl görüyorsunuz?
Sanat sadece birleştirmez, adil bir tartışma, hatta çatışma alanı da sunar. Çatışmak için birine zarar vermek; en ilkel, en aşağılık yoldur. Oysa şiir çatışmak için de birleşmek için de en ideal yolları gürül gürül sunar insana.