Yaz mevsimi keyifli. İnsanlar kışın boğuculuğundan kurtulduğu için sohbetler daha keyifli oluyor. Türkoğlu ailesiyle işte böyle sıcak, güzel bir Bodrum öğleninde buluştuk. Onlar tatilin tadını çıkarırken, küçük bir sohbet molası için kapılarını çaldık. Yıllarca ülkemizi NBA'de oynayarak gururlandıran, şimdi Basketbol Federasyon Başkanlığı görevini üstlenen Hidayet Türkoğlu, eşi Banu ve kızları Ela ve Lina'yla Bodrum'da Caresse Resort'ta buluştuk, neşeli fotoğraflar çektirdik. Hidayet Türkoğlu, Amerika'dan gelir gelmez önce Cumhurbaşkanı Başdanışmanı oldu, ardından federasyon başkanı. Yönecilik zor iş, oyuncu olmaya benzemiyor. Profesyonel bir oyuncu sahada, tribünden gelen seslere kulaklarını tıkar. Ama yöneticikte durum böyle kolay değil. Yöneticilik demek eleştirilmek, hatta acımazsızca eleştirilmek demek. Peki 25 yıl her tür eleştiriyi duymaya alışmış bir sporcu, yöneticilik koltuğuna oturunca bu eleştirilere ne kadar tahammül edebiliyor. Tüm bunları, hayatı, kızlarını konuştuk Türkoğlu Ailesiyle...
- Bugüne kadar çıktığınız en uzun tatil olduğunu söylediniz. Profesyonel spor hayatı uzuntatillere pek imkan tanımıyor anlaşılan...
- Banu Türkoğlu: Bu tatil de kesintisiz değildi aslında... Arada bir İstanbul'a gidip, işlerimizi yoluna koyup geri geldik. Ama yıllardır gün sayısı bu kadar fazla olan tatilimiz olmamıştı, çok iyi geldi.
- Hidayet Türkoğlu: Çocuklar için de çok iyi oldu. İş yoğunluğundan, stresten uzaklaştık. Ailece bir arada uzun vakit geçiremiyorduk.
- Amerika'dan döneli iki yıl oldu. Alıştınız mı artık?
- H.T: Sadece yaz döneminde gelip, birkaç ay kalıp dönüyorduk önceden. Artık hem eşimin iş düzeni, hem de benim üstlendiğim görev nedeniyle kendimizi Türkiye'ye adapte ettik. Çevremizi, ailemizi daha çok görüyoruz. Artık evimiz belli, çocukların okulu belli, iş düzenimiz belli. Biz aslında değişikliklere kolay adapte oluyoruz. Amerika'ya da çok çabuk adapte olmuştuk. Hemen oranın insanı gibi yaşamaya başlamıştık.
- NBA'de profesyonel basketbol oyuncusu olarak başarılı bir kariyerin ardından, Türkiye'deBasketbol Federasyonu başkanı oldunuz. Sanırım oyuncu olmaktan daha zor bu görev. Eleştiriye çok açık. Bu açıdan bakarsak, yıprandınız mı?
- H.T: İnanın sporculuk zamanımda da en çok eleştirilen insanlardan biriydim. Yönetici olup, insanlar farklı noktalardan eleştirmeye başlayınca, şaşırmadım desem yalan olur. Ben ülkeme hizmet etmek, Amerika'da saha içi ve saha dışı edindiğim tecrübeleri ülkemizin sporuna aktarmak için buradayım. Beni yaptığım işle eleştirin. Spor anlamında ülkeme katkım var mı, yok mu? Eleştirenler bu açıdan bakmaya çalışırlarsa istedikleri cevabı alacaklardır. Farklı noktalara çekmeye çalıştıklarında, gerçek tabloyu görme şansı bulamıyorlar. Ben hem Sayın Cumhurbaşkanı'nın spordan sorumlu başdanışmanıyım, hem de Türkiye Basketbol Federasyonu başkanıyım. İki görevim de spor üzerine. Eleştiri olacak mı? Mutlaka ve her zaman olacaktır. Hiçbir zaman herkesi mutlu edemem. İki kızım var, ikisi de birbirinden o kadar farklı ki. Babaları olarak bazen ikisini de aynı anda mutlu edemiyorum. Yani insanların düşüncelerine saygı duyuyorum. Eleştiri iyidir, insanların sizi takip ettiği anlamına gelir.
- Yapıcı olan eleştiriler tamam da, kırıcı olanlara ne diyeceksiniz?
- H.T: Kırıcı olanlar da var tabii. Özellikle sosyal medya üzerinden olanlar. Maalesef ülkemizin sosyal medya merakı ilginç. Kendini buna kaptıran insanlar görüyorum, neyse ki biz kaptırmadık. Oraya kaptırdığınız da dipsiz bir kuyu. İçinden mantıklı, kendinize ders çıkaracağınız eleştiriler mutlaka çıkar ama yüzde 80'i negatiflik üzerine. Onları okumamaya, kulak asmamaya çalışıyorum. Bunlar artık hayatımızın bir parçası.
- Eve yansıtır mısınız bu tür negatif durumları?
- H.T: Başarımızın sebeplerinden biri de bu; hiçbir zaman ne iyisiyle, ne kötüsüyle işimi eve getirmezdim. Hâlâ da getirmiyorum. Maç biterdi, yemeğe giderdik. Beş dakika ya da on dakika basketbolla ilgili konuşurduk, o kadar. Geri kalan bizim hayatımıza dair bir sohbet olurdu. Çocuklar doğduktan sonra tamamen buna dikkat eder olduk. Bu bir iş, işimizi en iyi yapmak için elimizden geleni yapacağız, gerisini eve taşımanın bir anlamı yok. İşimizi en iyi yapmak için gece gündüz çaba sarf eden insanlarız. Maç bitti, çok iyi geçti diye evde parti de yapmıyordum, kötü geçtiğinde bunalıma girip "Bunun altından nasıl kalkarım?" diye kara kara da düşünmüyordum. Bu anlamda birbirimizi çok iyi dengeliyoruz eşimle. En büyük başarı buydu.
- B.T: Sporculuktan yöneticilik kısmına geçti Hidayet ve bu bambaşka bir dünya.
HİDAYET'İN ASİSTANI OLDUM
- Siz istemiş miydiniz federasyon başkanı olmasını?
- B.T: Çok istediğim bir şey değildi. Ama kendi bu görevi çok istemişti ve ben buna karşı çıkacak kadar büyük bir sorumluluğu üzerime alamazdım. Sporculuk hayatında hayat bireysel, çok farklı. Yöneticilik kısmında eleştirilerin, durumların, çıkabilecek sorunların bambaşka olabileceğinin farkındaydık. İnsanız ve bu tür eleştirilerden etkileniyoruz. Ama bunları minimumda tutup, eve getirmemeye çalışıyor. Geldiği kadarını da aramızda konuşarak, bundan ne sonuç çıkarabiliriz diye düşünüyoruz. Büyük bir kaos yaratmıyor evimizde. Bu bir insanın eşi ve çocukları adına muhteşem bir şey.
- Genç yaşta evlendiniz. Profesyonel bir sporcunun hayatında eşi bir noktadan sonra en yakın asistanı gibi oluyor mu?
- B.T: Bu bir sporcunun, eşini ne kadar dahil etmek istediğiyle, eşin de ne kadar dahil olmak istediğiyle ilgili. Bizde bu uyum çok iyi oldu. Hidayet bunu talep etti, ben de yapım gereği üstlendim. Elimden gelen tüm olumlu desteği göstermeye çalıştım. İyi bir iş çıktı galiba (gülüyor). Danışan bir yapısı var Hidayet'in, ben de öyleyim. Basketbolu küçük yaşta onunla beraber gerçekten öğrendim. Eğitim almış gibi oldum.
- Okullu değil ama alaylı oldunuz yani...
- B.T: Kesinlikle (gülüyor).
- H.T: Ben kaç maç oynadıysam, sen de o kadar izledin her şeyden önce.
- B.T: Aynen. Yıllarca sadece Hidayet'in maçlarını izlemekle kalmadım; birlikte sezon boyunca diğer takımların maçlarını da izledik. Bayağı bir bilgi birikimim var. Profesyonel seyirci durumundaydım.
BABAMI SAHADA HATIRLAMIYORUM
- Keyifli miydi o dönem?
- B.T: Çok keyifliydi. Hidayet'in basketbol oynadığı günleri o kadar özlüyorum ki, anlatamam!
- Erken mi bıraktınız yani Hidayet Bey basketbolu?
- H.T: Bunu kızım Ela cevaplasın...
- Ela Türkoğlu: Evet erken bıraktı. Ben babamı izlediğimi hatırlamıyorum.
- H.T: Kızlar küçüktü ve maç sırasında salonların çocuk odalarında olurdu kızlar. Şu an daha bilgili basketbol konusunda. Ve bana "Onlar hâlâ oynuyor sen niye oynamıyorsun?" diye isimler veriyor. 36 yaşımda bıraktım, erkendi diyebiliriz. Birkaç sene daha oynayabilirdim. Ama erken yaşta başlamanın bir dezavantajı oluyor.
- Bıkkınlık mı yaşıyor insan?
- H.T: Bıkkınlık değil de, belli bir yaştan sonra kafayla vücut uyumla hareket edemiyor. Kafa olarak yapmak istiyorsunuz ama fiziken müsait değilsiniz. 36 yaşında koşuyordum ama o gücü hissetmemeye başladım. Belki biraz daha dinlenip, oynamak isteseydim olabilirdi ama o da bir süreçti. Eşimle oturduk, konuştuk ve bıraktık.