- Kitabın kahramanı senden ne kadar izler taşıyor?
- Fiziksel olarak bir benzerliğimiz olmayabilir. İyi at binemem, okçuluk denemelerim fiyaskoyla sonuçlandı, okyanusu yüzerek geçecek kadar da güçlü değilim fakat olmakla görünmek arasındaki ayrıma da inanmıyorum. Neticede İbrahim Efendi'nin hikâyelerini ben yazdım. İsimlerimiz de aynı.
BİZDE 'UZMANLIK' ÖĞRENİLMİŞ BİR ÇARESİZLİKTİR
- "İnsan başkasının bilgisiyle bilgili görünebilir fakat ancak kendi aklıyla akıllı olabilir" diyor İbrahim Efendi. Kopyala yapıştır yapa yapa aklımızı kullanmayı unuttuk mu sence?
- Burada yazar kendisi de bir intihal yaparak intihal sorunumuza dikkat çekmiş olabilir. (Gülüyor). Şaka bir yana, intihal sadece akademide ya da medyada mı var? Hayatlarımız da kimi zaman bir intihal. Neyi, neden yaptığımızı bilmiyoruz, sorgulamıyoruz ya da unutuyoruz çoğu zaman. Bir altın makas gibiyiz. Kesip kesip yapıştırıyoruz. Kaynakla bağımız kopuyor. Nedensellik zinciri dağılıyor ve anlam kayboluyor. Büyük kopyacılara dönüşüyoruz.
- Bir başka yerde 'Maharet bildiğin bilmediğin her konuda ahkam kesebilmekte' diyor İbrahim Efendi. Bir serzeniş mi bu?
- Bir tespit de denebilir. Çevrene bak! Akşamları televizyon kanallarında şöyle bir dolaş. 'Bilmiyorum' diyemeyen, kendisini her konuda yorum yapmak mecburiyetinde hisseden biçare insanlar göreceksin.
- Neden 'biçare'?
- Biçare diyorum, çünkü bu öğrenilmiş bir çaresizliktir. Bir insan bütün hayatını vakfetse bile kaç konuda tam anlamıyla uzman olabilir Allah aşkına! Bütün kehanetleri ve öngörüleri yanlış çıkan bir insan başka türlü nasıl toplum önüne çıkıp kehanet ve öngörülerde bulunmaya devam edebilir.