-Ne anlatıyor "Ziyaretçi" bize?
1938 yılında 2. Dünya Savaşı'nın son günleri, hepimizin bildiği çağımızın psikanalistlerinden, bilim adamı Sigmund Freud'un evinde geçiyor. Oyunun başkişisi de Sigmund Freud. Sigmund Freud ve kendi gibi psikiyatri üzerine çalışmalar yapan hatta öldükten sonra da Freud'un bilimsel çalışmalarını devam ettiren kızı Anna var oyunumuzun kahramanı. Viyana'dan ayrılmadan önce, savaş yüzünden Freud Viyana'dan ayrılıp Paris'e (gerçek hayatta da öyle) Londra'ya gitmek istiyor ama Naziler Freud'dan bir yazı istiyorlar, Freud'a zarar vermediklerine dair. Yani Nazilerle arasının iyi olduğuna, kötü bir yönetim görmediğine dair bir yazı istiyorlar. Freud da onun ikileminde "Yazsam mı, yazmasam mı?" diye. Bunun üzerine kızını gestapo alıyor. Her yönden sıkıştırıyorlar Freud'u. O gece eve bir ziyaretçi geliyor. Nereden geldiği belli olmayan, kim olduğu belli olmayan bir ziyaretçi geliyor. Freud'u sorgulamaya başlıyor, Freud da gittikçe sinirlenmeye başlıyor. Hani "Kimsin, nesin, neden bana bu soruları soruyorsun?" diye. Aslında oyun boyunca da ziyaretçinin kim olduğu pek anlaşılmıyor. Ta ki oyunun sonuna kadar. Biraz düş ile gerçek arasında, acaba Freud'un bilinçaltında kalmış kendi kişiliği mi? Ya da o sıralarda gelen Nazi subayının söylediği tımarhaneden kaçmış Walter Womersley diye bir adam var, o civarda görülmüş, acaba o tımarhaneden kaçan deli mi? Kızının peşine düşen, parklarda onu gözetleyen bir zampara var, acaba o adam olabilir mi? Yani seyircinin kafasında hep böyle soru işaretleri, "Kim bu adam?" soru işaretleri olacak. Ta ki oyunun sonuna kadar.
Ziyaretçi, benim oynadığım rol de öyle. Aslında ziyaretçiyle Freud'un diyaloglarından ortaya çıkan, yaşama dair hayata dair, inanca dair, sevgiye dair sorumluluklarımız nedir ve bunun için ne yapmamız lazım? Eğer suçlular varsa masumlar kimlerdir? Gibi biraz sorgulayan bir oyun metnimiz var.
-İzleyenler de kendini sorgulayacak anladığım kadarıyla…
Kesinlikle.