Kadrosunda Kerem Alışık, Şenay Gürler, Hande Soral ve Batuhan Bayar gibi isimleri barındıran "Akıldan Kalbe" filmi vizyona girdi. Vizyon öncesi ünlü oyuncu Hande Soral, Sabah Günaydın TV'de 'Yasemİnce İtiraflar' programında Yasemin Döngel'e konuştu. Bu filmde karakterlerin hiçbir önemi olmadığını belirten Soral, "İlk defa bir karaktere çalışırken duygular üstünden çalıştık. Çünkü öyle yazılmış bir metin. Her duyguyu, her anı çok yoğun yaşadığımız bir film oldu" dedi. Filmde babayla tekrar tanışma anından çok etkilendiğini söyleyen oyuncu, "Filmi çekmeye başladığımız günden itibaren o sahneyi çekeceğimiz günü bekliyordum" itirafında bulundu. Karakterleriyle empati yapmadığını da dile getirdi, "İşi eve getirmiyorum. İzleyip çok ağlıyorum ve bitiyor. Hemen kalkıp bir çay koyabiliyorum" sözleriyle dikkatleri üzerine çekti. İşte Hande Soral röportajının tüm detayları...
-Öncelikle "Akıldan Kalbe" filminin vizyona girmesine çok az kaldı. Filmden biraz bahsedebilir miyiz?
Çok heyecanlıyız. Çok değişik bir film oldu ama aslında hikayesi herkesin hayatında olan, herkesin ailesinde, etrafında duyduğu bir hikaye. Ama bunu bambaşka bir şekilde anlattık. Bakalım seyirci ne diyecek çok merak ediyoruz.
BU FİLMDE KARAKTERLERİN HİÇBİR ÖNEMİ YOK
-Dediğiniz gibi herkesin kendinden bir şey bulabileceği bir film. Siz filmde evin kızına hayat veriyorsunuz. Defne karakterini sizden dinlemek isterim…
Açıkçası anlatabileceğim bir karakter yok. Çünkü bu filmde bir karakter yok. Bu filmde can alan duygular var. Bir hikaye var ve karakterlerin hiçbirinin öneminin olmadığını düşündüğüm bir film. Bana "Nasıl bir kız, ne iş yapıyor, hobileri nelerdir?" diye sorsanız sayamam. İlk defa bir karaktere çalışırken bunlar üstünden değil de duygular üstünden çalıştık. Çünkü öyle yazılmış bir metin, Özer Feyzioğlu'nun yazdığı ve yönettiği bir film. Çok yoğun her duyguyu, her anı yaşadığımız bir film oldu. Defne de Ayşe, Fatma gibi herhangi bir kadın ve kim olduğunun hiçbir önemi yok. Ne yaşadığının çok büyük önemi var.
BİRİNİ KAYBETME DUYGUSUYLA TANIŞTIM
-Özellikle kız çocukları için daha farklıdır baba noksanlığı ile büyümek. Siz de evin o kız çocuğuna hayat veren biri olarak, neler hissettiniz oynarken?
Birini hayattayken kaybetmek ne demek, bu çok şükür ki deneyimlemediğim bir şey. Aslında bu duyguyla tanıştım. Tabii ki her ailede sorunlar, problemler olabilir, her ailede hastalıklar olabilir. Bunu anlatıyor olmak, (Kerem Alışık çok güzel, üst düzey bir performans sergiledi) karşında öyle bir oyuncuyla bunu oynuyor olmak; bana hem hayatla ilgili, hem oyunculuk ile ilgili çok şey öğretti. Daha ben filmi izlemedim ama fragmanı izlerken hala duygulanıyorum. Hala kendime bakarken, Defne'ye bakarken, o aileye bakarken hala içim cız ediyor. Tam olarak böyle işte yani siz de bu çocuklardan birisiniz. Ben de o torunlardan biriyim. O yüzden o kadar çok hayatımızın içinde ki; kiminin komşusunda, kiminin ailesinde, kiminin en yakınında. Bununla baş etmenin bir yolu, yöntemi yok. Herkes başka dinamiklerle yaşıyor bunu ama ortak duygu pişmanlık. Çünkü hayata bir kere geliyoruz ve ne kadar çok "Seni seviyorum" dersek o kadar kıymetli. Ne kadar çok elini tutarsak, öpersek, seversek, sarılırsak o bizim yanımıza kar kalıyor bunu anladım aslında.
FİLMİ ÇEKMEYE BAŞLADIĞIMIZ GÜNDEN İTİBAREN O SAHNEYİ BEKLEDİM
-Kadroda da muhteşem isimler var, çekerken neler yaşadınız, en çok hangi sahneden etkilendiniz?
En etkilendiğim sahne fragmanda olan sahne aslında. O sahneyi şöyle özetleyebilirim; babayla tekrar tanışma anı diyebilirim. Benim için en etkileyici sahne oydu. Zaten filmi çekmeye başladığımız günden itibaren o sahneyi çekeceğimiz günü bekliyordum. Genelde oynadığım bütün işlerde önemli sahnelerden önce o süreç bitmez ve geçmez. Ve o sahne çekildikten sonra da o film, o dizi bitmiştir benim için. O sahne öyle bir sahneydi.
Onun dışında çok disiplinli ve çok sakin bir setti. Ben ilk defa çalışıyorum, Özer Hoca'nın setleri öyle olurmuş zaten. O yüzden full konsantrasyon; sete girdiğiniz, karavana geçtiğiniz anda başlayan bir çalışma disiplini ve sahneye girdiğiniz andan bitene kadar sadece sahne üstünde konuşulan ve sadece daha nasıl iyi yapabiliriz üstüne kafa yorulan bir setti. Çok disiplinli ve inanılmaz öğretici ve keyifli geçti o yüzden benim için. Çünkü bu televizyon dizisi koşturmasında kaçırdığımız bir şey oluyor. Gün yetiştirmeye çalışıyorsun, bölüm yetiştirmeye çalışıyorsun. "Çekelim de nasıl çekelim?" oluyorsun bazen mecburen öyle oluyorsun. Bu böyle her sahnesi, her lafı, her kelimesi ilmik ilmik işlenmiş bir iş oldu yani.
-Filmde üç temel duygu var üzerine konuşmak istediğim: Pişmanlık, affetmek ve güven. Hem psikoloji mezunu, hem de bir oyuncu olarak yorumunuzu merak ediyorum. Önce pişmanlık ve pişman olmak üzerine şunu sormak istiyorum; Bir tarafta kaybedilen onca yıl, bir tarafta 'her şey insan için, bir hata yapmış' ve pişman olmuş. Sizce hangisi daha kabul edilebilir?
Giden zamanın telafisi yok. Maalesef ki yok yani bundan önceki beş dakikanın da telafisi yok. Sadece son pişmanlıktan vicdan rahatlatma olabilir. Ya da zararın neresinden dönersen kar olabilir yani ama giden yılların, günlerin tabii ki telafisi mümkün değil. Ama eğer hani affedilebilecek boyutta bir hataysa aile içinde bunun çözülmemesi çok üzücü olurdu, öyle düşünüyorum filmle ilgili de. Bu affedilebilir bir hataydı. Ne kadar geç olursa olsun artık bir el ele tutuşmanın zamanı gelmişti.
BİRÇOK ŞEY AFFEDİLEBİLİR GELİYOR BANA
-Affetmek duygusuna bakış açınız nedir? Mesela affetmek mi, intikam almak mı?
Affetmek yani kendi içinde affetmek ya aslında birini affetmek kimsenin haddine değil bence zaten. Onunla olan duygunla barışıyorsan affetmiş oluyorsun. Çünkü sen kızıyorsun, sen öfkeleniyorsun, sen siliyorsun ama ondan sonra sen bunların hepsini geri alarak sen kendini affediyorsun aslında. İntikam benim anlayabildiğim bir kavram olmadığı için bununla ilgili hiçbir yorum yapamam ama yani affetmenin sonunda aldığın haz da zaten senin kendini iyi hissetmen ile ilgili. O yüzden ben neyi affederim neyi affetmem bilmiyorum. Bununla da yüzleşmek de istemiyorum ama birçok şey affedilebilir gibi geliyor bana.
-Affetmeden kabullenmek sağlıksız bir duygu mu olur?
Affetmeden kabullenmiş olamayız bence zaten. Var olan şeyi kabullendim zannedersek eğer bir süre sonra aslında affetmediğin için tekrar ona öfkelenebilirsin. Bu tam şey gibi geliyor bana; bir sorun var ortada, bunu çözmedik ama sustuk. "Tamam" dedik. Bu sefer büyüyerek dağ gibi bir sonraki sorunda o da üstüne eklenerek devam eder gibi geliyor. O yüzden önce kendi içinde asıl sorunun yasını tutup onu çözmek, ondan sonrası için daha sağlıklı bir ilişki.
-Ve güven… Geride kalan açısından güven duygusunu da oldukça zedeleyen bir süreç. Özellikle bir kadının hayatına bir erkeği alması veya ikili ilişkilerdeki güvenini tam anlamıyla sağlaması açısından zor bir durum. Sizin güven duygusuna yaklaşımınız nedir?
Baba ve anne kayıplarında, kayıp derken hem hayatta olmaması demek hem de bir şekilde hayatının geri kalanında olmamasından bahsediyorum. Bunların sonuçları kalan bütün hayatınızdaki ilişkilerinizi, ikili ilişkilerinizi etkiliyor. Tam olarak ya tamamen güvensizlik ya da herkese güvenme şeklinde de gösteriyor. Bunu çözmek için yine iş kendinizde bitiyor ve yine kendi çocukluğunuzda, kendi babanızla, kendi annenizle, kendi kaybınızla yüzleşmeniz ve bunu kabullenmeniz gerekiyor. Tamamen çözülür mü? Çözenleri gördüm. Hiç çözülmez mi? Çözemeyenleri de gördüm. Ama bu zaman zaman tıbbi bir yardım almak demek. Yani bir şekilde o sürecin atılması ve yeni hayata yeniden karşılaştığın, yeniden tanıştığın insanlara onda yaşadığın yükleri yüklememek gerekir. Ama bu tabii herkesin yaşadığı boyut başka, yaşadığı hikaye başka, yaşadığı şartlar başka. O yüzden yani bunu tek bir kişiye tek bir çözümle indirgeyemeyiz.
-Peki, siz Defne'nin yerinde olsaydınız; böyle sonradan gelen bir baba figürü ve gerçekten çok pişman olduğunu gördüğünüz bir adam, kabullenebilir miydiniz?
Ben Defne kadar beklemezdim. Ben, beni birinin aramasını beklemezdim. Benim için aile çok kıymetli. Yani aklımın erdiği yaşa geldiğim andan itibaren orayı deşer, bulur çözerdim. Elbette düşünürdüm; Sevmiyor mu beni, niye gitti, niye bıraktı diye ama bunu öğrenmek için. Yani ben konuşarak her şeyin çözülebileceğine inanıyorum çünkü. Gidip yüzleşip ve yine gitmek istiyorsa yine gitmesine izin verirdim ama hiç bilmeden, hiç yüzleşmeden bunu bilemem.
KARAKTERLERİMLE EMPATİ YAPMAM
-Filmi çekerken sizin de kendi hayatınızı sorguladığınız oldu mu?
Hayır. Hiçbir işte yapmıyorum bunu galiba. Yani "Ah, benim başıma gelseydi acaba" gibi bir şey yapmıyorum, işi eve getirmiyorum galiba yani (gülüyor). Hiç onunla ilgili düşünmüyorum.
ÇOK AĞLIYORUM HEMEN KALKIP ÇAY KOYUYORUM
-O empatiyi yapmıyorum diyorsunuz...
Yok, yapmıyorum. Karakter üstünden de yapmıyorum, o hikaye üstünden de yapmıyorum, bir şey izlerken de yapmıyorum ben. İzleyip "Ay ne kadar güzel, ah içim çıktı ağlarken, çok üzüldüm ya da ne güzel güldüm" ama hiçbir zaman kendimi oraya koymuyorum. "Aynı ben ya da benim duygularım" diye izlemiyorum hiçbir şeyi. İzleyip çok ağlıyorum ve bitiyor yani hemen. Hemen kalkıp bir çay koyabiliyorum (gülüyor).
-Daha önce hiç bu duygu durumlarından biriyle sınandığınız oldu mu?
Çok şükür olmadı.
KISA SORULAR
-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?
Ailemi.
-Çevrenizden kendiniz hakkında en sık duyduğunuz şikâyet nedir?
Çok kontrolcüsün. Evet, maalesef öyleyim de yani ve elimden geldiğince törpülemeye çalışıyorum ama evet, biraz kontrolcüyüm.
-Takıntı derecesinde bir huyunuz, bir özelliğiniz var mı?
Kontrolcülük herhalde yine (gülüyor).
-"Asla tahammül edemem" dediğiniz o şey?
Haksızlık.
-Ağzınıza asla sürmediğiniz, "kokusuna bile tahammül edemem" dediğiniz bir yiyecek var mı?
Sakatatların hepsi. Ağzıma sürmem değil, denedim bir de hepsini, deneyip deneyip yok yani. 'Ama burada yiyeceksin' ya yiyemiyorum yani tamam değil. 'Buranın ciğeri' tamam peki ama olmuyor yapamıyorum olmuyor bende yok.
-Kıskanç biri misiniz?
Hiç değilim.
-10 üzerinden bir puan verseniz kendinize?
2 olsun. Bilemedim bir şey bırakayım belki kıskanırım (gülüyor).
-Cimri biri misiniz?
Keşke olsam, hiç değilim.
-En çok neye para harcarsınız?
Ya alışverişe; kıyafet, ayakkabı, çanta değil her şey. Yani ev alışverişine de. Bir şey beğendiysem hemen gidip alasım geliyor.
-Filmi izlemeyi düşünenlere ne söylemek istersiniz?
Havalar soğudu. Sinema zamanı geldi. O yüzden bir aile filmi izlemek istiyorsanız bence "Akıldan Kalbe" çok iyi bir seçim. Hepinizi bekliyoruz.
-"Akıldan Kalbe" deyince aklıma geldi. İkisi arasında kaldığınız zamanlar oluyor mu? Oluyorsa hangisini tercih ediyorsunuz?
İkisi arasında kaldığım zamanlar oluyor ve "Kesinlikle bunu mantığımla cevaplamalıyım. Karar vermeliyim, öyle ilerlemeliyim" deyip, kalbim ne diyorsa işte aklım da kesin bunu dedi deyip benimki direkt birlikte çalışan bir organizma. Yani hiç ayrılmıyor.