OĞUZHAN TORACI 'Bedel' adlı oyunda Merve Anlağan'la başrol oynayan Rüzgar Aksoy oyunculuk sektörünü eleştirdi: Dizilerin isimleri ayrı ama oyunculuklar aynı. 'Ekran bunu yer' diye düşünüyorlar. İsmi olan her oyuncu yetenekli değil. Mankenlikten geliyor olabilirler, kaslarını da düşünsünler ama yeteneklerini de geliştirsinler. 20. yüzyılın en önemli dram yazarlarından Arthur Miller'ın ölümsüz eseri 'Bedel', tiyatroseverlerle buluşmaya devam ediyor. Kayhan Berkin'in rejisi ile sahnelenen oyunun oyuncu kadrosunda; Rüzgar Aksoy, Merve Anlağan, Hakan Eratik ve Murat Karasu yer alıyor. Bu sezonun en iddialı tiyatro oyunları arasında gösterilen oyunun iki başrol oyuncusu Rüzgar Aksoy ve Merve Anlağan'la İstanbul'un en nostaljik semtlerinden Kuzguncuk'ta buluştuk, oyuna ve yaşama dair pek çok merak edilen konuyu konuştuk. Tiyatro dünyasında hayat nasıl gidiyor? RÜZGAR AKSOY: Güzel gidiyor. Korktuğumuz bir metnin altından başarıyla kalktık ve çok güzel eleştiriler alıyoruz. Çok eğleniyoruz, çünkü güzel bir ekiple çalışıyoruz. Oyunun konusu; Türkiye'de de birçok ailenin başına gelen, 'Kol kırılır, yen içinde kalır' durumunun bir dışa vurumu. Televizyondaki temponun yoğunluğuna rağmen tiyatroyu hep araya sıkıştırmak ve sahnede olmak istiyorum. Dizilerin isimleri ayrı ama oynanış biçimleri aynı. 'Ekran bunu yiyor nasıl olsa' diye düşünenler de var. Eğer sahneden yetişme bir oyuncuysanız böyle düşünmüyorsunuz; tiyatro bana antrenman yaptırtıyor ve çok yönlü oyuncu olmamı sağlıyor. ÇOK TATLI BATTIK Herkesin evinde ekranlara kitlendiği bir dönemde tiyatro yapmak çılgınlık değil mi? MERVE ANLAĞAN: Bilmem, ben 10 yıldır yapıyorum. Hande Oktan, Nilay Duru ve ben bir araya gelerek tiyatro kurmuştuk, 1.5 yıl iyi gittik ama sonrasında çok tatlı battık. Salon kiraları, stopajlar filan ağır geldi. Televizyon başka bir koşturma gerektiriyor. Tabii ki televizyon tecrübem de var ama ekrana çok düşkün değilim. Sen de biliyorsun ki, aynı okulda okuduğumuz zamanda da aklımda sadece tiyatro vardı. Tabii o dönem ailemle yaşadığım için onun da rahatlığındaydım. Sonra eğitmen oldum ve ekmeğimi oradan kazanmaya başladım. Bir oyuncunun hem tiyatroda, hem de televizyonlarda olmasının sebebi ismi midir, yeteneği mi? M.A.: Yeteneğidir. Yeteneği zaten onu isim yapar. Bir oyuncunun ismi varsa; hem tiyatro, hem de dizi yapabilir. R.A.: İsmidir. Bazen tiyatro geçmişin ve oyunculuk skorların, bazen medyatik olman ya da bir yarışmada birinci gelmen seni bir yerlere taşır ama her isim olan da her zaman çok yeteneklidir anlamına gelmez. İsim olan mankenlikten geliyor olabilir kimi zaman... Tamam; kaslarını da düşünsünler ama yeteneklerini de geliştirsinler. Oyununuzun mottoları arasında; 'Geçmişini kaç paraya satın alabilirsin?', 'Başarı, mutluluk getirir mi?' gibi cümleler vardı. Bu soruların cevaplarını bulabildiniz mi? M.A.: Herkes seçimleriyle ve seçimlerinin sonuçlarıyla yaşar. Biraz bu seçimlerden bahsediyoruz. Amerika'da 1929'da büyük ekonomik krizin yok ettiği varlıklı bir aileden iki erkek kardeşin, uzun yıllar sonra inşaat sesleri, yıkılan binalar, alışveriş çılgınlığı arasında geçmişlerini sorgulayışlarının öyküsünü anlatıyoruz. R.A.: Kardeşlerden biri babasının yanında kalarak bedel ödüyor, abi de hayallerinin peşinden giderek bambaşka bir bedel ödüyor. Yani kimsenin kurtuluşu yok. Herkes yaptığı seçimlerin sonunda birer bedel ödüyor. UMUDU KAYBEDERSEK YAŞAYAMAYIZ Yaşadığımız coğrafyada pek çok olumsuz olayla karşı karşıya kalıyoruz. Bunlardan etkileniyor musunuz? M.A.: Tamam, günlük hayatımıza devam ediyoruz ama bir yerlerde olaylar oluyor ve bunun da tam göbeğinde yaşıyoruz. Her gün yeni bir şeyle karşılaşıyoruz ve bunlar tabii ki de etkiliyor ama umutluyuz. Keyif aldığımız taraflara bakmak ve onlara tutunmak lazım; eşime de, işime de, iş arkadaşlarıma da sarılıyorum. Umudumuzu kaybedersek yaşayamayız. Gerçekten yürekten sevgi temenni ediyorum. Yakın zamanda da aydınlığa kavuşmayı ve bu günleri atlatmayı diliyorum. R.A.: Oyuncu olduğumuz için empati duygularımız ve sezgilerimiz bir şekilde daha fazla olabiliyor. Elbette etkileniyoruz, sırtımızı dönmek mümkün değil. SEÇİMLERİMİZLE KENDİMİZİ YARATIYORUZ 'Bu da benim ödemem gereken bedelmiş' dediğiniz bir yüzleşmeniz oldu mu kendinizle? R.A.: 18 yaşımdayken babam evden gittiği zaman, annemin yanında kalmayı seçtim. Bu, beni, ben yaptı. Son beş yılında annem kanserdi ve sürekli yanında kaldım. Bunun bana hem kazandırdığı, hem de kaybettirdiği şeyler vardır ama güçlendirdiği yadsınamaz. Yani dizi gelmediği zaman elim, ayağım titremiyor. Ben de annemin yanından gitseydim; yola daha erken koyulacağım için villam, arabalarım, lüks bir hayatım olabilirdi ama bu da benim seçimim. Bedelden bahsettiğimiz şey budur! M.A.: Okul zamanımızda arkadaşlarımızın hepsi ajansların ve menajerlerin peşindeydi, bugün onlar acayip isim oldular. O zamanlar 'Acaba ben de mi kovalasaydım?' dedim ama şimdi 'İyi ki yapmamışım, böyle mutluyum' diyorum. Bir bakıma seçimlerimizle kendimizi yaratıyoruz. SANILDIĞI GİBİ MİLYONER HAYATI YAŞAMIYORUZ Oyuncuların yaşam standartları yüksek diye bilinir. Öyle mi sahiden? R.A.: Yok ya, tuzum kuru değil; bir tane araba aldım o kadar. Merve'ciğim halk bizi milyoner biliyor, stopaj falan deme... (Gülüyor) Ama neden televizyon dersen, parası cazip geliyor diyebilirim. M.A.: Partnerimin tuzu kuru ama ben metrobüs çocuğuyum. (Gülüyor) Sanıldığı gibi milyoner hayatları yaşamıyoruz; hatta eski menajerim de beni bıraktı, 'Ben sana dizi işi paslıyorum, sen neden üstüne düşmüyorsun?' diyordu.