Film festivallerinin ödül törenlerinde yapılan konuşmalar giderek devlet otoritesine kin kusma ritüelleri haline geldi. Son olarak Antalya Film Festivali'nde bazı yönetmen ve oyuncuların yaptıkları konuşmalar eleştiri sınırlarını aşıp, resmen "devlete karşı işlenen suçlar" kategorisine girecek hale büründü.
Örneğin, yönetmen Emin Alper'in ödül alırken yaptığı konuşmada iktidarı hayasızlıkla, işgalcilikle, zorbalıkla suçlaması, sonunda Gezi direnişçilerinin kazanacağını haykırması, özgürlükleri kısıtlayan bu sistemden en kısa zamanda kurtulacaklarını söylemesi tek kelime ile ikiyüzlülüktü.
Zira sistemi sorgulayan filmi hiçbir sansüre uğramadan Türkiye'nin en önemli festivalinde gösterilmiş, ödüle boğulmuştu.
Hem devletin parasıyla film çekeceksin, hem de ilk fırsatta o devlete sallayacaksın... Oh ne güzel dünya...
Film festivallerinden nasıl soğuduk?
Sevgili meslektaşım Ali Eyüboğlu, cumartesi günü Milliyet'teki köşesinde Antalya Altın Portakal Film Festivali'ni değerlendirirken "Festival filmi denen garabet" başlığını atmış.
Bu konuyla ilgili kaç yazı yazdığımı hatırlamıyorum. Son bir kaç yıldır hiçbir film festivalini yerinde izlemememin sebebi de bu "festival filmi" rezaleti...
Antalya'da katıldığım son festivalin basın toplantılarından birinde dayanamayıp, isyan etmiştim. "Bu yönetmenler bizden ne istiyorlar? Bize bu eziyeti neden çektiriyorlar? Gidip kendilerine başka deney fareleri bulsunlar. Ben buraya sinema izlemeye geldim. Ahtım olsun, bir gün cep telefonumla Beyoğlu'nun karanlık sokaklarında yıkık duvarları çekip, 'Festival filmi çektim' diye buraya geleceğim" demiştim de olay olmuştu.
Festivaller son yıllarda sözde devrimci (!) yönetmenlerin kendilerini tatmin sahası oldu. İzbe mekanların karanlığında, iki cümle arasına 5 dakika suskunluk ekleyip, bunu da "sanat" diye yutturmaya çalışanlar ve belli partilerin belediyeleri tarafından kol kanat gerilen bölücülerin içine nifak tohumları yerleştirdikleri propaganda filmleri yüzünden kim bilir benim gibi kaç sinemasever festivallerden uzaklaştı.
Naçizane tavsiyem; o yönetmenlerin "Garabet Filmler Festivali" adı altında düzenlenecek bir etkinlikte kendilerini eğlendirmeleri. Gerçek sinema festivallerini ise gerçek sinema filmlerine terk etmeleri.