TUBA KALÇIK MEDYANIN BANA VERDİĞİ KİMLİKLE ASLA ÖZDEŞLEŞMEDİM Yılların eskitemediği Ajda Pekkan, 'Bir hayal yarattım ve adını Ajda Pekkan koydum' dedi ve ekledi: 'Fakat kendimi hiçbir zaman medyanın beni takdim ettiği şekilde görmedim, bana verdiği kimlikle özdeşleşmedim. Bu hayalin maddi kazanç olmasından önce toplumsal bir sorumluluk olduğunun hep farkında oldum. Süperstar Ajda Pekkan; hem sanat kariyeri, hem de Türkiye gündemine dair GÜNAYDIN'a çok önemli açıklamalarda bulundu. Afrin'e hiçbir zaman emperyal niyetlerle girilmediğine işaret eden ünlü sanatçı, 'Terör örgütleri sınır hattımızda devlet kurmaya çalışıyor; dünyada hiçbir ülke böyle bir şeye müsaade etmez' dedi. ÖĞRENMENİN YAŞI YOK Müziğinizle, fiziğinizle ve hayattaki duruşunuzla nesiller boyu hayranlık duyulan bir sanatçısınız. Bu kadar sevilmek sizi nasıl etkiliyor? Bahsettiğiniz gibi; ülkemiz insanlarının bendenize teveccühü olduğunu ben de yıllarca hissettim ve buna layık olmaya çalışıyorum. Fakat benim de hayran olduğum insanlar, idealler var ve bunların hepsini tek başıma temsil ettiğimi de düşünmüyorum. Ama onlarla beraber ben de bu yolda olmak istiyorum. Kendilerini yardıma muhtaç olanlara, sessizlere adamış ve bu ülke için koşturan, memleket insanlarının, dünya insanlarının çok daha iyi yerlere gelmesi için çabalayan insanlar var. Ben de onlara hayranım. Her müzisyenin varmak istediği bir noktada mıyım bilmiyorum ama en azından şunu biliyorum ki daha varmak istediğim çok nokta var. Bunun finali, 'Bu iş bitti' diyebileceğiniz bir noktası yok; çünkü güzelin ve iyinin sonu yok. Sanat, sonsuz ve sınırsız olduğu için çok ilahi bir alan. Allah'ın bize verdiği en güzel hasetlerden biri. Ondan aldığımız paylardan biri de yaratıcılık. Ve sanat, yaratıcılığın en iyi yansıması. Orada nihai bir nokta yok. Bu anlamda hâlâ yapmak istediğim çok iş var. Sanata dair nüfuz edebildiğim her alanda kendimi geliştirmek istiyorum. Öğrenmenin yaşı yok. 'Hayalimin ötesinde başarı elde ettim' diyor musunuz? Bu noktada şunu mutlaka söylemeliyim; evet takdir gördüğünüz doğru ama toplum içinde yaşadığınız şey, sadece insanlar tarafından takdir edilmek, hayran olunmak olmuyor. Aynı zamanda çok haksız ithamlara, suçlamalara ve hatta iftiralara maruz kaldığınız da oluyor. Kimi zaman fiziğinizin hayattaki duruşunuzun önüne geçtiğini görüyorsunuz; böyle bir derdiniz olmadığı halde. Daha çok reyting yapan yönleriniz üzerine gidiliyor; böyle bir niyetiniz olmadığı halde. İşte o noktada inciniyorsunuz, üzülüyorsunuz, hakkınızın teslim edilmediğini görüyorsunuz. Bir yandan başarılı olduğunuz için insanların sizi takdir ettiğine şahit oluyorsunuz. medya da buna aracılık ediyor; başarınızı kitlelere duyuruyor. Fakat diğer taraftan aynı medya, sizi yerden yere vurabiliyor. Oysa medyanın empoze ettiği nazarın ötesinde bir Ajda Pekkan var. İnsanların nazarından, medyanın nazarından kaçan, onun ıskaladığı, tamamen nüfuz edemediği bir Ajda Pekkan var. Bunu suçlamak için söylemiyorum. Perdenin arkasında bir Ajda Pekkan daha olduğunu söylemeye çalışıyorum. Herkes Ajda Pekkan'a bakarken, o da arkadan ona bakanlara bakıyor. Küçük bir kız çocuğu gibi, bazen merakla bakıyor, bazen de insanların neden ona bu kadar baktığını anlamayarak izliyor olanları. Şöhretlerin insan olduğu unutuluyor, değil mi? Maalesef. İnsan ruhu mumun üzerindeki alev gibi en küçük esintide bile titriyor. Şöhret olduğunuz zaman da bu durum değişmiyor. Bakın ben bir hayal yarattım, adını da Ajda Pekkan koydum. Sonra bu hayal beni yarattı. Hayalimle karşılıklı olarak birbirimizi inşa ettik. Fakat bu süreçte hayalimle, yani medyadaki temsilimle, perde arkasındaki Ajda arasındaki mesafenin kapanmasına izin vermedim. Kendimi medyanın beni takdim ettiği şekilde görmedim. Medyanın bana verdiği kimlikle asla özdeşleşmedim. Onun yerine Ajda Pekkan hayalini, hitap ettiği insanları ve kendimi mutlu edecek şekilde yeniden ve yeniden forme etmeye çalıştım. Ajda Pekkan hayalinin benim için bir maddi kazanç olmaktan önce toplumsal bir sorumluluk olduğunun hep farkında oldum. OYNAYACAĞIM TEK BİR ROL VAR: AJDA PEKKAN Birçok sanatçının örnek aldığı birisiniz. Peki, sizin ilham aldığınız müzisyenler oldu mu? Gino Vanelli, Taylor Swift, Zeki Müren, Zülfü Livaneli, Sia, Bülent Ersoy, Julio Iglesias, Muazzez Abacı... Ama müzik sadece müzisyenler tarafından yapılmıyor. Sanatın pek çok alanından ilham alıyorsunuz. Attila İlhan'ın şiirlerindeki müziği görmezden gelebilir misiniz mesela? İlklere imza atan ve kendini sürekli yenileyen bir sanatçısınız. Bunun sırrı nedir? Aslında bunun bir sırrı yok. Bu, insanın içinden gelen bir şey. Resim yapmak gibi, portre çizmek gibi; sanat zaten kendini hep yenileyen bir alan. Sanatla yaşadığınızda onun akışına direnemez, yenilenirsiniz. Uzun yıllar oyunculuk da yaptınız. İyi bir proje gelirse değerlendirir misiniz? Bir şey söyleyeyim mi? Bundan sonra oynayacağım tek bir rol var: Ajda Pekkan. DÜNYAYA BİR ÇOCUK GİBİ BAKIYORUM Perdenin arkasında nasıl bir Ajda Pekkan var? Hâlâ dünyaya o çocuk gözlerle bakıyor ve aynı saflıkla dünyayı çok daha iyi bir yer haline getirebileceğimizi düşünüyorum. Hâlâ ideallerim var, hâlâ vazgeçmediklerim var, hâlâ yapmak istediğim çok şey var. TÜRKİYE MİSAFİRPERVERLİĞİN, DOSTLUĞUN, MERHAMETİN VATANIDIR 10 yıla yakın bir süre müzik kariyerinizi Avrupa'da sürdürdünüz. Avrupa'da birçok başarı elde etmenize rağmen orada devam etmek yerine neden Türkiye'ye döndünüz? Gurbet kelimesinin kökünü biliyor musunuz? Gariplikten geliyor. Evsiz, yurtsuz, yersiz, uzak olmak anlamına geliyor. Bir sanatçı olarak yurt dışında yaşadığınızda size bahşedilen tüm güzelliklere rağmen öteki olmaktan, garip olmaktan kurtulamıyorsunuz. Kimliğinizi ispat edinceye kadar epeyce çaba sarf etmeniz gerekiyor. İnsan buradayken pek çok şeyi eleştirebiliyor. Trafiği, insanları, düzensizliği... Ama uzaklaştığınız anda fark ediyorsunuz ki biz aslında çok barışçıl bir toplumuz; o mesafeli ve soğuk duruş, disiplin toplumu bize göre değil. Türkiye'ye döndüm çünkü Türkiye sadece Türkler'in vatanı değil. Türkiye; misafirliğin, misafirperveliğin, dostluğun, merhametin vatanı. İÇİMİZDEKİ SAFRAYI ATTIK Asker bir babanın kızı olarak 15 Temmuz gecesi neler hissettiniz? Ben bir asker çocuğuyum, bir askerin vatanına, vatandaşına nasıl baktığını bilirim. Milleti için kendisini nasıl feda etmeye hazır olduğunu da bilirim. Millete silah doğrultmak ne demek? Ona silah doğrultanın karşısında askerin nasıl durduğunu da en iyi ben bilirim. O gün asker kılığına girmiş haydutların, teröristlerin vatandaşa ateş açtığını gördüğüm zaman 'Bunlar asker değil' dedim. Asker olamazlar ve asıl askerler onlara hadlerini bildireceklerdir. 15 Temmuz gecesi gördüğüm buydu. Bizim askerimizin, ordumuzun içine sızmış, asker kılığına girmiş teröristler vardı. 15 Temmuz'da ordumuz içindeki bu safrayı dışarı attı ve artık kurtulduk. Ben bir asker kızıyım ve bilirim; askerin içinde böyle insanlar olmaz. Allah ordumuzu korusun. ERDOĞAN HEP MAĞDURUN YANINDA Ekonomide ve siyasette Türkiye yeni bir sürece giriyor. Bu süreç, sizce ülkemize ne gibi katkılar sağlayacak? Ülkemizin, kurulduğu günden itibaren, bütün engellemelere rağmen hep ileri gittiğini düşünüyorum. Biz ülke ve millet olarak büyük bir azim ve iradeye sahibiz. Bu manada hep optimistim. Bütün evsizlere, bütün gariplere yuva olmuş, yurt olmuş, adaletin, merhametin, muhabbetin olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Böyle bir ülkeyi Allah yalnız bırakmıyor. Her zaman çok daha iyi yerlere gidecek. Milletime, milletimin azmine ve iradesine inanıyorum. İster siyasi, ister iktisadi alanda olsun; hep kendisini ileriye götüren bir milletten bahsediyorum. Siz bu ülkenin geri gittiğini, atalete, zaafa düştüğünü, kararsız kaldığını gördünüz mü hiç? Ben görmedim. Siz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın davetlerine katılan bir isimsiniz. Sizce Erdoğan nasıl bir lider? Erdoğan'ın nasıl bir lider olduğundan daha önemlisi bence nasıl bir insan olduğu. Çünkü ben politik değerlendirme yapacak biri değilim.Bulunduğum konumun da, benden beklenenin de bu olduğunu düşünmüyorum. Ben insanım ve herkesten benimle insani ilişkiler kurmasını beklerim. Erdoğan'a ya da başka bir siyasi lidere baktığım zaman ilk önce onların insani hasletlerini görmeye çalışıyorum. Bir insan olarak kendisine baktığım zaman son derece mütevazı ve samimi bir insan görüyorum. Dünyadaki haksızlıklara karşı da en yüksek sesi Cumhurbaşkanımız çıkarıyor. Her zaman mağdurun ve mazlumun yanında olan bir lider. BU BİR SAVAŞ DEĞİL, TÜRKİYE KENDİ SINIRLARINI KORUYOR Ordumuzun, sınırımızdaki terör örgütlerini temizlemek amacıyla yürüttüğü Zeytin Dalı Operasyonu'na sosyal medya hesabından destek mesajı yayınladınız. Bir sanatçı olarak, siz içinden geçtiğimiz süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Beni en çok etkileyen sahnelerden biri, PYD'li teröristlerden birinin, Suriye'de askerler tarafından ele geçirildiği andı. İlk söylediği şey 'Beni Türk askerlerine verin' oldu. Türk askerinin esiri olmak istiyordu. Benim askerim budur işte. Terör örgütleri, sınır hattımızda devlet kurmaya çalışıyor; dünyada hiçbir ülke böyle bir şeye müsaade etmez. Türkiye de kendi sınırlarını korumak zorunda. Bu bir savaş değil; vatan toprağımızı koruyoruz. Türkiye, orada savaşın çıkmaması için elinden gelen çabayı gösterdi. Fakat maalesef tüm çabalar sonuçsuz kaldı ve neticede Türkiye oraya girdi. Türkiye oraya hiçbir zaman emperyal niyetlerle girmiyor; bunu hepimiz biliyoruz. Biz oradan kovulan, kendi ülkesinde yaşayamaz hale getirilen insanların tekrar evlerine dönmesi için uğraşıyoruz. Esirlerin bile iltica etmek istediği bir ülkeyiz. Ülkesiz kalanlara, evsiz kalanlara ev sahibi oluyoruz. Bu dönemde Türkiye olarak en fazla ihtiyacımız olan şey ise milli birlik ve beraberliktir. Bu beraberliği bozmak isteyenlere karşı tek vücut olmalıyız. Biz kendi içimizde birlik olursak, Türkiye her türlü zorluğun üstesinden gelir. ZEKİ MÜREN HAYRANLIĞIM YÜZÜNDEN BABAMDAN TOKAT YEDİM Size göre müzik kariyerinizdeki en önemli dönüm noktası neydi? Zeki Müren ile tanışmak. 7 yaşındayken bu yüzden babamdan tokat bile yemiştim. O yıllarda Çanakkale'de yaşıyorduk. İstanbul'a tatile geldik ve Zeki Müren konserine gittik. Allı pullu elbiseleri ilk orada gördüm. Müren sahneden ayrıldıktan sonra tekrar sahneye davet edildi. Ben de 'Ne olur çıksın' diye ağlamaya başladım. O da öfkelenip tokat attı. Yıllar sonra bu olayı kendisine anlattığımda 'O cici kız sen miydin?' dedi. Hatırlaması mümkün değildi ama nezaketinden hatırlıyor gibi davrandı. Orada zarafetin ne olduğunu öğrendim. Ondan aldığım dersler bana ilham verdi. Yıllar sonra, Yeşilçam filmlerinde rol aldığım dönemde, onu rüyamda gördüm. Filmlerde oynamayı çok seviyordum ama çok yorucuydu setler. Borcum vardı ve nasıl ödeyeceğimi bilmiyordum. Rüyamda Müren'i gördükten iki gün sonra Maksim Gazinosu'ndan teklif geldi. Zeki Müren'le aynı sahneyi paylaşmak benim için büyük onurdu. AJDA PEKKAN İKTİDARININ KÖLESİ OLMAK İSTEMEDİM Ajda Pekkan hayalinin size ağır geldiği zamanlar oldu mu? Kraliçe I. Elizabeth'in hayatını konu alan Shekhar Kapur'un yönettiği filmi seyrettiğimde şunu gördüm. Birincisi, karşımızda çok güçlü, çok akıllı, ve çok dirayetli muhteşem bir kadın var. Bütün İngiltere'ye hükmediyor fakat yalnız, hem de çok yalnız. Ruhunu kaybetmiş, politik bir makineye dönmüş, kendi iktidarının kölesi olmuş. Ben hiçbir zaman böyle olmak istemedim. Günün birinde ürettiğim hayalin getirdiği iktidarın esiri olmak istemedim. Tersine şöhretin bana getirdiği artıları özellikle toplumdaki sessizler için, garipler için nasıl bir araç haline getirebilirim diye düşündüm. HAYVANLAR ALLAH'IN EMANETİ Sessizler derken kimi kastediyorsunuz? Bir kadına şiddet gösterilmesi ya da bir engelli çocuğun toplum tarafından daha da engellenmesi bir felaket. Bunlar beni çok öfkelendiriyor ama en az bunun kadar öfkelendiğim bir şey daha var: Bunların hasır altı edilmesi, bu tür durumlar karşısında sessiz kalınması. Hayvanlara da bu açıdan mı bakıyorsunuz? Elbette. Yanlış anlaşılmasın; hayvanlarla insanları aynı kefeye koyduğumdan değil ama, hayvanların bize Allah'ın emaneti olduğunu düşünüyorum. Allah ne yarattıysa bir düzen tesis etmek için yarattı. Ben dünyaya baktığım zaman bir ölçü, bir adalet görüyorum. Bu adaleti sarsan bizleriz, hayvanlar değil. Onlar doğadaki ve evrendeki adaletin bir parçası olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Onlar günahsız, sessiz ve dilsiz. O kadar masumlar ki, kendilerine eziyet ettiğiniz zaman sizden hesap soramazlar, kendilerini müdafaa edemezler. Biz onlara zarar verdiğimiz zaman, Allah'a karşı, onun yarattığı doğaya karşı ve dolayısıyla insana karşı mesuliyetimizi ihlal etmiş, adaleti sarsmış oluyoruz. Hayvanlar çok ihmal edildiği için ben onlara çok ihtimam gösteriyorum. Onlar itilecek, kakılacak canlılar değiller. Dolayısıyla onlarla ilgili her türlü projede Ajda Pekkan hiç düşünmeden, tereddüt etmeden yer almaya hazır. Kapım bu konuda çalışmalar yapacak herkese sonuna kadar açık. TÜRK KADININIDÜNYAYA ANLATMANIN TAM ZAMANI Müzik kadar modayla da yakından ilgileniyorsunuz. 17 Şubat'ta dünyaca ünlü Türk tasarımcı Zeynep Kartal'la birlikte Londra'da özel bir defileye hazırlanıyorsunuz. Bize biraz bundan bahseder misiniz? Moda benim hayallerimin bir parçası, hem de çok önemli bir parçası; onu gerçekleştiriyor olacağım. Türk kadınının bir varoluş çabası vardı. Bugün dünyaya Türk kadınını anlatmanın tam zamanı. Zeynep Kartal ile birlikte giriştiğimiz bu projenin en önemli yanı bence bu. 25 parçadan oluşan bir koleksiyon hazırladık ve ikimiz de Avrupa'da ülkemizi temsil edeceğimiz için çok heyecanlıyız.