1989 yılında öldürülen müzisyen Bergen'in hayatını anlatan 'Bergen' filminin fragmanı yayınlandı. Vizyona 4 Mart'ta girecek olan Bergen filminin fragmanı büyük ses getirdi. Farah Zeynep Abdullah'ın canlandırdı Bergen sosyal medyanın konuşulanlarından oldu. İşte az bilinen gerçekleri ile Bergen'in acılarla dolu bir okadar da kısa hayat hikayesi... 'Acıların kadını' olarak bilinen şiddet kurbanı Bergen ile ilgili az bilinen gerçek! Bergen, sadece 30 yıl yaşadı. Kısacık ömrü boyunca 'acıların kadını' olarak anıldı. Bu lakabın sebebi; yaşadığı belalı aşktı. Kendisine defalarca şiddet uygulayan, yüzüne bir kova kezzap atıp gözünün birini kör eden adamı öyle sevdi ki, onu her defasında affetti. Ne acıdır ki, hayatına son veren kurşun da, yine çok sevdiği adamdan geldi. Tarsus'un Çamalan mevkiindeki dinlenme tesisinin önünde bir araba durdu. İzmir'den gelip Mersin'e gitmekte olan araçtan iki kadın indi. Takvimler 14 Ağustos 1989'u, saatler 05.30'u gösteriyordu. İki kadın lokantaya girip en köşe masaya oturdular. Genç olanı, yanına dikilen kişiye sipariş vermek için başını çevirdiğinde dehşetle irkildi. Tepesinde duran kişi garson değil, eski kocasıydı. Yorgunluktan kapanmak üzere olan gözleri, fal taşı gibi açıldı. Yerinden fırlayıp dünyanın öbür ucuna kaçmayı diledi ama omzuna bastıran güçlü el, bu isteği engelledi. Kara yağız adam, kısık bir sesle 'Tekrar barışalım, yeniden başlayalım' dedi. Kadın hiç düşünmeden teklifi reddetti. Adam ısrarcıydı, iki kadın ise kararlı. Dakikalar süren gerilim dolu sohbeti, adamın belinden çıkardığı silah sona erdirdi. Vurulan kadın; sahnelerin namlı solisti Bergen'di...'Acıların kadını' Bergen... Hemen yanına uzanmış feryat eden kişi annesiydi; Sabahat Tanınmışer... Onları vuran ise Bergen'in eski kocası Halis Serbest'ti... Ambulans geldiğinde Bergen, çoktan ruhunu teslim etmişti. Annesi, yoğun bakıma kaldırıldı, Halis Serbest ise polisler geldiğinde çoktan sırra kadem basmıştı. Ertesi gün gazeteler acı haberi manşetlerinden duyurdu: 'Acıların kadını Bergen öldürüldü!' BELGİN OLDU BERGEN Gelin filmi başa saralım, hikayeyi en baştan anlatatalım. Belgin Tanınmışer, 1959'da Mersin'de doğdu. Annesi ebe, babası boyacıydı. Doğumundan bir süre sonra yedi çocuklu anne-babası boşandı. Annesi, onu alıp Ankara'ya taşındı. Belgin, ilkokulu bitirir bitirmez konservatuvara girdi. Hem de birincilikle. Müthiş bir sesi vardı ama okumak istemiyordu. Hayali şarkıcı olmaktı. Bir gün hayalini gerçekleştirebilmek için o şans ayağına geldi. Onu sahneye çıkardılar. Seçtiği şarkı Batsın Bu Dünya'sıydı. Öyle bir söyledi ki sahneden indiği an kontrat önündeydi. Önce okulu bıraktı, sonra yaşını büyüttü. Bir gazetede görüp çok sevdiği Norveç'in Bergen şehrini, kendisine sahne adı olarak seçti. O artık Bergen'di... Sahne günleri başlamıştı. Bergen söylüyor, ortalık yıkılıyordu. Güzel kadındı Bergen, hayranı çoktu. Renkli dünyanın, şöhretin tam tadını çıkarmaya başlamışken ilk tokadı, sahneye çıktığı pavyonda, kendine gönül veren taksici Yalçın'dan yedi. Sonra Halis çıkageldi. Onu pavyonda görüp aşık olan Halis. Her gece kulisine çiçek gönderiyordu. Bergen ise çiçekleri çöpe atıyordu. Kara yağız delikanlı yılmadı. Bergen kendisine taksitle bir araba aldı. Ama daha senetlerini ödemeden arabası yandı. Bergen yıkıldı. Aynı gece Halis yeniden çıktı karşısına. Üstelik hediye olarak bir araba almıştı ona. Bergen, o an bu babacan adama tutuldu. İlk günler iyiydi ama hayatları bir süre sonra fırtınaya döndü. Halis çok kıskançtı, sevdiği kadının sahneye çıkmasını istemiyordu. Evde kavga gürültü hiç eksik olmuyordu. Bu arada Bergen, arabasını yakan kişinin Halis olduğunu öğrendi. 'Sevdiğinden yapmıştır' diye dert etmedi. Sonra Halis'in evli olduğu ortaya çıktı. Bu krizi de aştılar. Yıllarca süren sancılı ilişkilerinin ardından Bergen ile Halis evlendi. Kocasının isteği üzerine sahnelere veda edip eve kapandı. Birbirlerini deli gibi sevseler de ilişkileri gerilim filmi gibiydi. Bergen sürekli şiddete maruz kalıyor, zaman zaman evi terk edip başka şehirlerde kendine yeni bir hayat kuruyordu. Fakat Halis, her seferinde onu bulup kendini affettirmeyi başarıyordu. 1982'de yine kavga ettiler. Bergen, evi terk edip İzmir'e kaçtı. Tam yalnız hayatına adapte olmaya başlamıştı ki, bir gün telefonu çaldı. Arayan Halis'ti, Bergen'e 'Üç gün sonra bütün gazeteler senden bahsedecek!' dedi. Dediği oldu. Üç gün sonra bir adam, elindeki kovayı Bergen'in yüzüne fırlattı. İçinde kezzap vardı. Güzeller güzeli Bergen'in tüm yüzü yandı. Gazeteler, kezzabı atan kişiyi, Halis'in 500 bin liraya tuttuğunu yazdı. Halis hapse atıldı, Bergen ise aylarca hastane hastane dolaştı. Arka arkaya estetik operasyonlar geçirdi. Yaraları iyileşse de bir gözü yoktu artık. Ama Bergen, buna rağmen Halis'i yine affetti, hatta şikayetçi bile olmadı. Gizli gizli onu hapiste ziyaret etti, uzun aşk mektupları yazdı, içeride sıkıntı çekmesin diye para gönderdi. Yıllar sonra bir kavga daha... Ve yolları ta başta anlattığımız yerde, Tarsus'un Çamalan mevkiindeki dinlenme tesisinde kesişti. Bu son görüşme oldu... İKİ KİTAP BİR FİLM Bergen'le ilgili iki kitap yayımlandı. İlki, yazıdaki detayların bir bölümünü anlatan Yavuz Hakan Tok'un Acıların Kadını Bergen. Diğeri ise Yeşim Demir'in kaleme aldığı Bergen: Katiline Aşık Kadın. Aradan geçen 32 yıl sonra Bergen'in hayatının film olmasına karar verildi. Şu an hayatta olan Bergen'in katili Halis Serbest ise hem Acıların Kadını Bergen isimli kitapta yer alan bilgilere, hem de çekilecek sinema filmine tepki gösteriyor. Çünkü ona göre anlatılanlar gerçeği yansıtmıyor.