50 yaşındaki Defne Samyeli’den gençlere taş çıkartan o poz! Spor sonrası paylaşımına beğeni yağdı!

Defne Samyeli, Türkiye üçüncü güzeli seçildiği 1991 yılından bu yana hep gündemde oldu. Podyumlardan haberciliğe, müzisyenlikten oyunculuğa birçok alanda başarı elde eden Defne Samyeli, bu kez sosyal medyadaki yeni paylaşımıyla gündemde. Defne Samyeli, sosyal medyada bugün spor çıkışı paylaşımıyla ilgi topladı. Ünlü oyuncu, 50 yaşına rağmen kaslı fiziğiyle adeta gençlere taş çıkardı. İŞTE O POZ! İşte Defne Samyeli'nin sosyal medyaya damga vuran o pozu! İşte geçtiğimiz günlerde İlker Gezici'nin Defne Samyeli ile ilgili kaleme aldığı o yazı; Henüz 19 yaşında Türkiye üçüncü güzeli seçildiği 1991 yılından beri hep üstüne koyarak ilerledi. Yaklaşık 25 yıl süren başarılı televizyonculuk deneyimi ona farklı kapılar açtı. Onu, şu sıralar atv ekranlarında Aldatmak dizisinin kafa koparan avukatı Elmas rolüyle izliyoruz. Diğer yandan yeni şarkısı Kimse Sen Değil ki'yi müzikseverlerle buluşturdu bile. Şu an 50 yaşında ama enerjisi hep çok yüksek. Defne Samyeli'den bahsediyorum. Özel hayatının magazin basınına yansıyan halinden çok daha fazlası, güçlü ve bilge bir kadın Samyeli... Kendisiyle, güzellik algısından aşka bakışına, annelikten müzisyenliğine kadar çok kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik. Ayrıntılı, içten cevapları için teşekkür ederek, sözü fazla uzatmadan Samyeli'ne bırakıyorum... - Aldatmak dizisinde Elmas karakterinin yolculuğu devam ediyor. Bu macera nasıl başladı? Neden bu dizide rol almak istediniz? - Vahide Perçin ve Mustafa Uğurlu gibi iki usta isimle rol alıyorsunuz. Karşılıklı sahneleriniz gerçekten doyumsuz... Set dışında nasıl diyaloğunuz var bu isimlerle? - Elmas ünlü bir boşanma avukatı. Zeki, güçlü, dersine çok iyi çalışan dobra bir kadın. Hatta 'Kafa Koparan Elmas' diye anılıyor... Karakter özelinde sizi etkileyen şey ne oldu? Elmas daha ilk göründüğünden beri Tarık'ın başına bela oldu. Seyirci Elmas sayesinde Güzide'nin hakkını alacağından emin. Acaba Elmas'ın Tarık için başka ne planları var? Elmas'ın Tarık için planları tamamen Güzide'nin istekleri ve onun yararına olabilecek her ne varsa onu kapsıyor. Bundan sonra da öyle olacak. Oltan ile Elmas'ın ilişkisi nereye doğru gidiyor sizce? Elmas'ınki sahte bir aşk mı? Sahte bir aşk değil. Aynı kumaştan olan iki insanın birbirini görmesi, anlaması üzerine oluşturdukları bir ortak dil, bir anlayış ve sonrasında gelişen bir sevgi var. Kesinlikle saygı da var aralarında. Elmas'la Oltan arasındaki dinamik iki cambazın aynı ipte olması gibi. Ve bu ikili sadece istedikleri için ve istedikleri kadar beraberler. Gün geçtikçe de sevginin gelişmesi ile oluşan yine de temkinli bir güven var aralarında, o nedenle kırılganlıklarını ve savunmasızlıklarını da birbirleriyle paylaşacaklar. AŞK BULUTLARIN ÜZERİNDE OLMAK DEMEK Aşk tanımınız nedir? - Aşkın yaşı olur mu? KADIN, ERKEĞE MUHTAÇ OLMAMALI! Geçenlerde bir iş kadınının sektördeki iş dünyasındaki cinsiyetçilikle alakalı söylediği laf çok dikkatimi çekti. 'Kadınlar 30'larında dikkate alınmıyor, 50'den sonra da kenara çekilsin isteniyor.' Diyordu. Katılır mısınız? Katılmıyorum. Erkekler için de aynı şeyi söyleyebiliriz. 50 yaş üstünde sektöründe çok ciddiye alınan çok kadın sayabilirim. Önemli olan sizin kendinizi nasıl konumlandırdığınız. Yaş ayrımcılığı her ülkede ve her sektörde var. Ama dediğim gibi, bu noktada kişinin toplumsal inanç sistemlerini satın alıp almaması kendine kalmış. Ben bu inanç sistemlerini satın almış olsaydım ne kırkından sonra oyunculuğa başlamış olurdum, ne de 46'imda sahnede canlı müziğe. Hem oyunculuk hem müzik anlamında yürüdüğüm yolda tam da istediğim yerlerdeyim, bana kimse 'Çekilsin kenara' demiyor. Belki diyorlardır da ben duymuyorum:)) Buna paralel olarak, bu eşitsizlik sadece maddi anlamda değil oyunculuk sektöründeki rol dağılımında da yaşanıyor. Mesela, 50 yaş üstü bir erkek oyuncunun çok rahat genç kızlarla ilişki yaşayabildiği dizi sektöründe aynı yaşlardaki kadın oyuncunun neredeyse kendi yaşındaki erkek oyuncunun annesi rolüne girmesi isteniyor. Bu tezatı nasıl yorumluyorsunuz? Bu bizim coğrafyamıza ait bir durum doğruyu söylemek gerekirse. Ben oyunculuk eğitimimi Los Angeles'da aldım. Orada bir menajerim ve ajansım var. Yaş ayrımcılığı o kadar yüksek ki, bunu hiç olmazsa biraz engelleyebilmek için yasal düzenleme yapmışlar. Kadınsınız ya da erkeksiniz, hiçbir işveren size yaşınızı soramıyor. Çünkü bu yasalara aykırı. Bununla birlikte batı yapımlarında bir çifti oynayacak kadın erkek birbirine yakın yaşlarda oluyor. Bizde tam tersi. Erkeğin kadından büyük olması ya da daha genç kadınla olmasının norm kabul edilmesi, zaten bir ataerkil toplum klişesi. Los Angeles'da sektör karar vericileri ve çalışanlarından şunu öğrendim: Hangi yaşta gösteriyorsan ancak onu oynayabilirsin. Orada iki önemli dizinin seçmelerine katıldım. Bir karakterin hem 20'li yaşlarını hem 35 yaşını oynamam istendiği zaman ben 45 yaşındaydım. Tabi 'Burada beni kimse tanımıyor, kendi ülkemde ancak yetişkin birinin annesini oynamam soz konusu olabilir' diye düşünüyordum ben de. Ama buradaki bir önceki dizimde yine 35 yaş civarı bir kadını canlandırdım. Bırakın yetişkin annesini, hem bu karakterim, hem de bir başka karakterim rol icabı hamile kaldılar. Şunu demek istiyorum. Kadını da, erkeği de yaş, fizik ve formdan vurmak isteyen, kendini az ve yetersiz hissetmelerine neden olacak çok dış ses zaten var. Genç kadın oyunculara da kilo vermeleri dayatılıyor. Erkek oyunculara estetik cerrahi öneriliyor. Saymakla bitmez. Bunlara kulak vermek yerine kendine, fiziğine yeteneğine, bilgine, eğitimine yatırım yapmak daha doğru bir şey. Kendi yaşlarımdaki bir erkek oyuncunun annesi rolü bana teklif ediliyorsa, karakteri de sevdiysem bundan hiç gocunmadan oynarım ayrıca. - Genetik mirası anneannenizden aldığınızı, içsel yolculuğun fiziğinize yansıdığını söylüyorsunuz. Size bu içsel yolculuğu yaptıran şey neydi? Öze dönüş, ruhani arınma bilinci insana hangi noktadan sonra gelir ya da gelmeli? Siz ne zamandan beri bu konuyla ilgileniyorsunuz, neler yapıyorsunuz? Farkında olalım ya da olmayalım herkese bir noktada geliyor. Farkında olmayanın başına türlü talihsizlikler hatta felaketler geliyor, ya da hayattaki inanç ve kararlarını sorgulayacağı hiç hesapta olmayan tecrübeler. İnsanların böyle tecrübeler yaşadıktan sonra maneviyata yönelmeleri şaşırtıcı değil. Zaten insan, doğası gereği böyle. Benim kendi hayatında da çocukluğundan itibaren beni öze dönüş ya da ruhani bilinç edinme yoluna yönlendiren tecrübelerim mutlaka olmuştur. Ama hatırladığım keskin bir karar noktası yok. Kendimi bildim bileli böyleyim. Bunun ne şekilde faydasını gördünüz, görüyorsunuz... Bu, tamamlanmayan bir süreç tabi ki ama huzura erdiğinizi, manevi doyuma ulaştığınızı düşünüyor musunuz? Her zaman aynı bilinç performansında değilim. Bu anlamda 'fit' olduğum dönemlerde diyelim, hayatı daha iyi deşifre ediyorum. Hayatın geneline çok yukardan daha geniş bir bakış açısıyla bakabiliyorum. Bu da bana bütün kararlarımda ve bakış açımda objektiflik sağlıyor. O zaman yaşam güçlüklerle dolu, duygusal iniş çıkışlı bir yer olmaktan çıkıyor, düştüğün zaman da keyif alıp güldüğüm bir PlayStation oyununa benziyor. Manevi doyuma dediğiniz anlamda ulaşmak için herhalde hayatın sonuna gelmiş olmak gerekir diye düşünüyorum. Sizin de ifade ettiğiniz gibi, bu bir süreç. Sürecin farkında olmak, ona yatırım yapmak, zor olsa da hedefin değil sürecin önemli olduğunu fark etmek hayatı çok yaşanası bir yer yapıyor. Hırs yok, telaş yok. Sadece keyif ve huzur var. Tescilli güzel ve başarılı olmanızın dezavantajını yaşadığınız ya da size dayatılan 'güzel kadın' kalıbına uygun yaşamaktan sıkılıp bıktığınız dönemler oldu mu? Güzel kadın kalıbına uygun yaşamak zorunda hissetmiyorum. Ben güzel ve bakımlı olmayı kendim seviyorum. Şöyle açıklayayım. Evde yalnız olduğum zamanda da, beni kimsenin tanımadığı bir ülkede bakkala gideceksem de kendime çok özenirim. Süslenmek anlamında değil. Ve beni başkaları beğensin, ya da 'ben güzel kadın olarak etiketlendim, beni hep güzel görsünler' diye değil. Beni 'ben' güzel görmek istiyorum. Ben güzel olan her şeyi görüyorum, gözüm doğadaki, dekorasyondaki, ambalajdaki uyumu, güzelliği, estetiği görüyor. Bakmayı bilirseniz güzellik her yerde. Kendimi de başkasının algısına göre şartlamak zorunda hissetmedim hiç. Hele yirmili yaşları geride bıraktıktan sonra. Biri için güzelsinizdir, bir diğeri için değilsinizdir. Kendini herkese beğendirmek imkansız. Birileri bana yıllar önce taç takmış, belli sayıda bir insan da güzel bulmuş. Ne güzel işte. Dezavantajı yok mu? Elbette var. Üstünüzde sonsuz bir dikkat ve inceleme. Bu duruma bir açıklama, hatta kendi olmamisliklarina bahane getirme mecburiyeti içinde bu güzellik gençlik halinin plastik cerrahiye borçlu olunduğu imaları. Hayranlık kadar düşmanlık. Vesaire vesaire.. Hayatta her hoşluk kendi bedeliyle geliyor. Severim dedim, ama işte tam da bu nedenle güzellik de dahil hiçbir şeyin peşinden çok koşmamak lazım. Hiç göstermiyorsunuz ama şu an 50'li yaşların başında biri olarak hayatınız hangi döneminde olduğunu düşünüyorsunuz? En şahane dönemimde olduğumu hissediyorum. Kendine her geçen gün yatırım yapan birisiyim. Bugünkü beni , bildiklerimi ve yapabildiklerimi geçmişteki hiçbir halime değişmem. Bir de ben yirmili/ otuzlu/ kırklı yaşlarımda hayattan almak istediğin her şeyi aldım. Kendimi kendime defalarca ispat ettim. En sevdiğim işleri en iyi şartlarda yaptım. Çok güzel bir hayat yaşadım. Hani diyorlar ya 'bugünkü aklımda ve 25 yaşımda olsaydım' diye. Ben demiyorum çünkü yaşla birlikte gelen kıdemin ve saygının da keyfini çıkarıyorum. Bedenimin enerjisinde azalan ve değişen hiçbir şey de yok. Yakın ve uzak geleceğim için büyük heveslerim ve hayallerim var. Her gün onlar için şükrettiğim ailem ve şahane dostlarım var. Daha ne isteyebilirim? 18 yaşından bu yana aynı kilodayım diyorsunuz. Özellikle dikkat ettiğiniz yeme içme ritüeli ya da güzellik uygulaması var mı? Yüz egzersizinden bahsetmek istersiniz belki... Benim için en sihirli kelime denge. Zaten vücudumuz da, doğa da kendini dengeye getirmek üzerine kurulu. Homeostatis, yani değişen durumlara göre hücresel bazda iç dengemiz düzenlenebildiği ölcüde yaşıyoruz. Her istediğimi yer ve içerim, sonra bir süre de temiz beslenirim. 25 yıldır spor yapıyorum, 20 yıldır da buna yüz egzersizlerini dahil ettim. Hem uzmanından ders aldım, hem de kendi hareketlerimi oluşturdum yüzümün ihtiyaçlarına göre. Bu benim için bir hobi. Olağanüstü sonuç aldığım bir hobi hem de. Uyku çok önemli. Bir de toksinleri yüklüyorsak, bunlardan arınması için vücudu arada bir rahat bırakacağız. Aslında konu bu kadar basit. - Asla yemem ya da yapmam dediğiniz bir şey var mı? Mesela Abidin'in klibindeki gibi normalde de koca bir çikolata kavanozunu kaşıkladığınız oluyor mu? KALPLERE GİRECEK ŞARKILARIM OLSUN İSTİYORUM - Şarkıcılıktaki hedefiniz nedir? Bu noktada kendinizi ispat etme çabası içinde misiniz? Bence siz müzikalde de çok başarılı olursunuz. Müzikal hayaliniz var mı? Çocukluğumdan beri en büyük hayalim. Ve bu iddialı olduğum bir konu. Gidip Broadway'de kaç sene her bulduğum fırsatta ders aldım. Saatlerce aralıksız şarkı söyleyip dans edebilecek, nefes nefese kalmayacak bir disipline kendimi yıllardır hazırlıyorum. Güzel projeler var, her an bir süpriz yapabiliriz. Şarkı söyleyen sahnelerdeki Defne mi ekranda haber sunan Defne mi oyunculuk yapan Defne mi? Hangisine hayransınız? Sizi mutlu eden resim hangisi? Hepsi ben.. Hepsi beni performans sırasında çok mutlu ediyor. Hatta beni mutlu eden koşullar oluşsun, hepsini şu an aynı anda yapabilirim. BAKKALA GİDERKEN BİLE KENDİME ÖZENİRİM ANNE OLMAK İÇİN SAĞLAM BİR BİLİNÇ DÜZEYİ GEREKİR - İki kızınız var. Onlarla arkadaş gibi gözüküyorsunuz. Nasıl bir anne kız ilişkiniz var? Derin'in resimle Deren'in oyunculukla ilgisi var. Özellikle oyunculuk Deren'in ilgisi olarak kalmadı mesleği oldu. Gurur duyuyorsunuzdur diye düşünüyorum. Genelde bu sektörün içinde olanlar çocuklarının aynı yoldan ilerlemesini istemezler. Sizde durum nasıl oldu? Onları meslek seçimlerinde siz mi yönlendirdiniz? Ben sadece yapmak istedikleri her neyse onu yapmaları konusunda onları cesaretlendirdim diyebilirim. Derin resim yapmaya başladığı zaman neredeyse bebekti. Deren de oyuncu olmaya karar verdiği zaman 14 yaşındaydı. İkisiyle de her ne yaparlarsa yapsınlar ve de nasıl yaparlarsa yapsınlar gurur duyuyorum. Kendimle de. Adalet ve hakkaniyet duygusu yüksek, merhametli ve asil ruhlu iki insanın yetişmesine katkıda bulunduğum için. - Deren'le bir anlamda meslektaş sayılırsınız. Ne mutlu. Birlikte yer alacağınız bir dizi/sinema vs hayaliniz var mı? - Kızlarınız sizi eleştirir mi? Yaptığınız işleri nasıl yorumluyorlar? İlk canlı yayınıma çıktığımda 18 yaşındaydım diyorsunuz. 18 yaşınızdaki halinizi düşündüğünüzde şu anki jenerasyona bakarak nasıl bir kıyaslama yaparsınız? Ben çıktığım ilk canlı yayınlarımda dönemin belediye başkanı ve Atilla İlhan'la röportaj yapıyordum. Hani yayının seviyesinin anlaşılması açısından söylüyorum. Jenerasyon kıyaslaması yapmak ne kadar doğru olur bilemiyorum çünkü ben hep yaşımdan çok olgundum. Hem kafaca hem ilgi alanları olarak. Ama ille de bir kıyas yapmak gerekirse o dönemin bir çocuğu olarak en büyük hobim kitap okumaktı, şimdi çocukların ve gençlerin dikkatini çekecek bir ton sosyal medya içeriği varken sanırım kitaplar o yaş grubu tarafından bizim gösterdiğimiz ilgiyi görmüyor. Bununla birlikte bir şeyler öğrenmek isteyenler için aslında çok değerli başka kaynaklar mevcut internet ortamında. ÇOĞU ZAMAN ALGI OPERASYONUNA KURBAN GİDİYORUM Şimdiki aklım olsaydı diye başlayan cümleleriniz var mı? Olmaz mı... Ama işte hata yapa yapa öğreniyoruz, şimdiki akıl kolay gelmiyor. - Son olarak Youtube'taki programınız da hayırlı olsun. Soru sormayı özlediğinizi gözlemledim. Çok güzel bir sohbet olmuş. Başarılar dilerim...