Gelmiş geçmiş en büyük yazar olarak kabul edilen İngiliz oyun yazarı ve şair William Shakespeare; aralarında Hamlet, Macbeth, Kral Lear ve Julius Ceasar gibi şaheserlerin de bulunduğu 36'dan fazla tiyatro oyununa, 154 soneye ve birçok şiire imza attı. Kuşaklar boyu pek çok oyun yazarı tarafından yeteneği taklit edilmeye çalışılan Shakespeare, her dönemde edebiyat severler tarafından beğeni toplamayı başardı. Ancak bu büyük yazarın kimliği hakkında uzun zamandır süregelen bir anlaşmazlık bulunuyor. Her ne kadar genel kabul gören görüş, bu kişinin 1564'te Avon nehri kıyısındaki Stratford’da doğan ve 1616’da aynı yerde ölen Willam Shakespeare ile aynı kişi olduğunu söylese de, bu konuda kuşkusu olanların ellerinde bu bilgiyi yanlışlayan pek çok belge bulunuyor. Ortaya konan yığınla kanıt, William Shakespeare'in 17. Oxford Kontu Edward de Vere’in kullandığı bir takma ad; William Shakespeare’in ise işleri nedeniyle Londra’da yaşayan, ancak yazarlıkla hiç ilgisi bulunmayan varlıklı bir tüccar olduğunu gösteriyor. Gerçekten de William Shakespeare sağlığında bu oyunların yazarı olarak kendini tanıtmamıştı. Eserlerin sahibinin Shakespeare olduğu fikri, oyunların ilk toplu basımının ortaya çıktığı 1623 yılına kadar -yani Shakespeare'in ölümünden 7 yıl sonrası- öne sürülmedi. Shakespeare'in hayatı hakkında bilinenler de aslında söz konusu oyunları kendisinin yazmadığını kanıtlar niteliktedir. Shakespeare’in bir zamanlar oldukça varlıklı bir kişi olan babası John, sonraları dara düşer ve genç Willam zor maddi koşullar içinde büyür. Bununla birlikte Latince ve klasik edebiyat öğrendiği özel bir liseye, Stratford lisesine devam eder. William, 18 yaşındayken bir genç kadını hamile bırakır ve onunla evlenir. İki buçuk yıl sonra bir de ikizleri dünyaya gelince William, daha yirmi bir yaşına varmadan, geçindirilmesi gereken bir eşe ve üç çocuğa sahip olur. Shakespeare’in sonraki altı yıl boyunca neler yaptığı ya da nerelerde olduğu hakkında hiçbir bilgi yok, fakat 1590’ların başında bir tiyatro topluluğunun üyesi olarak Londra’da olduğu söyleniyor. Başarılı bir oyuncu olmakla birlikte tiyatro oyunları ve şiir yazmaya başlar. 1598’e gelindiğinde, İngiliz yazarlarının en büyüğü olduğu çoktan kabul edilir. Shakespeare Londra’da yaklaşık yirmi yıl kalır ve bu sürede 36'dan fazla oyun, 154 sone ve birkaç uzun şiir yazar. Birkaç yıl içinde refah düzeyi yükselir ve 1597’de Stratford’da pahalı bir ev alır. Ailesi hep Stratford’da oturur ama geçimlerini Shakespeare sağlar. Tuhaf bir tutumla, yazdığı büyük oyunların hiçbirini yayımlamaz. Ama, eserlerin ticari değerinin farkına varan yayıncılar neredeyse yarısının korsan baskısını yapar. Bu baskıların tahribata uğramış olmasına karşın, Shakespeare bu konuya müdahale etmez. 1612 dolaylarında, 48 yaşındayken aniden yazmaktan vazgeçer. Stratford’a dönerek yeniden karısıyla birlikte yaşamaya başlar. Nisan 1616’da burada ölür ve kilisenin avlusuna gömülür. Onun olduğu söylenen mezar taşında ismi yazmaz; ancak, bir zaman sonra mezarın yakınlarında bir duvarın üzerine bir anıt dikilir. Shakespeare'in hayatıyla ilgili genel kabul görmüş bu hikaye çoğunlukla tahminlere dayalıdır. Bir bütün olarak bakıldığında hikâye akla yakın gelse de ortada birkaç sorun vardır. Bunlardan birincisi, bu kadar ünlü bir kişiliğin hayatı hakkında beklenenden çok daha az bilgi bulunmasıdır. Shakespeare'in yaşadığı dönem -Kraliçe Elizabeth'in saltanat sürdüğü İngiltere- göz önüne alınacak olursa bu çok mümkün değildir. Bu dönemde baskı makineleri ve okuma yazma bilen birçok insan vardı, yazı gereçlerinin kolayca bulunabiliyordu ve kayıtlar da gayet iyi tutuluyordu. Shakespeare ile aynı dönemde yaşamış Galileo ve 89 yıl önce yaşamış Michelangelo, hatta 1313’te doğan Boccaccio hakkında daha fazla veri bulunması da Shakespeare hakkında bu kadar az şey bilinmesinin mantıksızlığını kanıtlar. İkinci sorun, Londra’da geçirdiği yıllar boyunca yazarın neredeyse görünmez olduğudur. Shakespeare’in Londra’da tahminen yirmi yıl geçirmiş olması gerekir(1592-1612) ama bu süre içinde birilerinin yazarın etten kemikten halini gördüklerine dair bir tane bile kayıt yoktur. Londra’da en gözde olduğu bu dönemde Shakespeare hakkında kimsenin kayıt tutmaması şaşırtıcıdır. Buna getirilen açıklama ise; 'William Shakespeare'in yazarın kimliğini gizlemek için kullandığı takma isim olduğu ve kendisiyle karşılaşanların büyük William Shakespeare ile tanışmış olduklarını bilmedikleri yönündedir. Resmi hikayenin vahim yanlarından biri de Avon nehri kıyısndaki Stratford’da Shakespeare’e karşı takınılan tavırdır. Yaşadığı sürece Stratford’daki arkadaşlarından ve komşularından bir teki -hatta kendi ailesi- bile Shakespeare’den aktör, oyun yazarı, şair ya da herhangi bir edebiyat dalıyla ilgili bir kişi olarak söz etmemiştir. Tüm bunların dışında, oyunların Shakespeare'in kendi el yazısıyla yazılmış kopyaları, müsveddeleri ya da bazı bölümleri ya da basılmamış, bitmemiş başka eserleri yoktur. Hatta, bazı resmi belgelerdeki altı adet imzanın dışında el yazısıyla yazılmış hiçbir şey yoktur. Notlar yoktur, defterler yoktur, birilerine iletilmiş mesajlar, tutulmuş günlükler yoktur. Tarafından yazılmış ve günümüze kadar gelebilen tek bir özel mektup ya da iş mektubu yoktur. Kayıtlara bakılırsa Shakespeare sanki yazar olmak şöyle dursun, bir parça okuyup yazabilen, hatta okuması yazması olmayan bir kişidir. Peki oyunların yazarı Shakespeare değilse, kimdi? Bu sorunun cevabı olarak birçok kişi öne sürüldü. Aralarında en tanınmışı ünlü filozof Francis Bacon oldu. Ama geçtiğimiz yıllarda eldeki kanıtların artması, bu kişinin 17. Oxford Kontu Edward de Vere olduğu görüşünü güçlendiriyor. Edward de Vere hakkında bilinenler hiç de kısıtlı değil: Macera dolu bir hayatı vardı ve yaşantısındaki birçok olay oyunlarına yansımıştı. 1550 yılında doğdu. Varlıklı ve üst düzeyde bir aristokrat olan 16. Oxford kontunun oğlu ve varisiydi. Genç Edward, ucu Norman Krallığı'na kadar dayanan bir unvanın varisine yakışır şekilde, genç bir soylunun maharet göstermesinin adet olduğu bütün konularda; binicilik, avcılık, dövüş sanatları ve müzik, dans gibi uğraş alanlarında eğitildi. Bu arada akademik eğitimi de ihmal edilmedi. Diğer konuların yanı sıra, hem Fransızca hem de Latince’yi özel öğretmenlerden öğrendi. Cambridge Üniversitesi'nde lisans, Oxford Üniversitesi'nde de yüksek lisans öğrenimini tamamladı. Daha sonra Londra'daki avukatlık kuruluşlarının en ünlülerinden birinde, Gray kuruşunda bir yıl hukuk tahsil etti. Babası, Edward henüz 12 yaşındayken öldü ve annesi bir süre sonra yeniden evlendi. Ancak Edward uzun süre annesinin yanında kalmadı. Sarayın vesayeti altına girdi ve kendisi için bir vasi atandı. Seçilen vasi, İngiltere’nin baş mabeyincisi ve kraliçe’nin özel konseyinin uzun yıllar üyesi olan bir kişi, William Cecil’di. Kraliçenin en eski ve en güvenilir danışmanı olmasından dolayı, Cecil İngiltere’nin en güç sahibi kişilerinden biriydi. Genç de Vere, bulunduğu yüksek konuma yaraşır şekilde, Cecil’in evinde ailesinin bir üyesi gibi muamele gördü. Yirmili yaşlarının başında saraya takdim edildi, burada ülkenin önde gelen kişilikleriyle ve bizzat kraliçeyle tanıştı. Yirmi bir yaşına geldiğinde de vasisinin kızı Anne Cecil ile evlendi. Yirmi dört yaşında Avrupa'da uzun bir yolculuğa çıktı. Fransa ve Almanya'yı ziyaret etti. İtalya'da on ay kaldı. Manş denizini geçerken gemisi yolcuları rehin alıp fidye istemeye niyetlenen korsanların saldırısına uğradı. Fakat de Vere kraliçeyle özel bir dostluğu olduğunu söyleyince korsanlar onu derhal serbest bıraktılar. Bu arada karısı Anne bir kız çocuğu doğurdu. Bebek, de Vere İngiltere'den ayrıldıktan sekiz ay sonra dünyaya gelmesine rağmen baba bu çocuğun kendisinden olmadığından emindir ve Anne’in zina yaptığını öne sürerek onunla yaşamayı reddeder. Beş yıl sonra ise suçlamadan vazgeçer ve birlikte yeniden yaşamaya başlarlar. De Vere, karısından ayrı geçirdiği beş yılda, saray kadınlarından biriyle hamilelikle sonuçlanan bir ilişki yaşadı. Bu duruma öfkelenen kraliçe, de Vere’i tutuklatarak Londra kulesine gönderdi. Birkaç ay sonra serbest kaldı ama kadının bir akrabasının saldırısına uğradı ve ağır yaralandı. İki aile arasında sokak kavgaları, kraliçe kavgayı bitirmezlerse hepsini zindana attırmakla tehdit edinceye kadar devam etti. Karısı Anne 32 yaşında öldü, dört yıl sonra de Vere yeniden evlendi. 1586 yılında, 36 yaşındayken Kraliçe Elizabeth ona yıllık 1000 sterlin (şimdiki parayla 100.000 dolar civarında) tutarında ömür boyu gelir ihsan etti. Özellikle Elizabeth'in para konusunda çok eli sıkı olarak tanındığı düşünülürse olağanüstü bu bir meblağdır. Elizabeth'in bu olağanüstü cömert maaşı de Vere’e neden bağladığı konusunda hiçbir zaman sebep belirtilmemiş olmakla birlikte bunun tek bir açıklaması vardır: Kendisinden önce birçok monarkın yapmış olduğu gibi o da, eserleriyle saltanat dönemine şan kazandıracağını umduğu yetenekli bir sanatçıyı himayesi altına alıyordu. Edward de Vere'nin aldığı eğitim ve saray yaşantısı Shakespeare’in yazdıklarıyla büyük benzerlik gösteriyor. De Vere'in oyunların yazarı olduğunu kabul etmekte yaşanan tek sorun, kimliğini neden gizlediğidir. Buna getirilen açıklamalarsa şöyle: William Shakespeare'in aslında Edward de Vere olduğu iddiası işte bu şekilde kayıtlara geçiyor. Kimliği hakkındaki anlaşmazlıklar ve çelişkiler hangi sonuca bağlanırsa bağlansın, ortada tek bir gerçek var; o da bu oyun ve sonelerin, bir edebi dehanın ürünleri olduğudur.