İstiklâl Marşımızın güftekârı olarak tanıdığımız Mehmet Âkif Ersoy aslında aynı anda şair, düşünür, veteriner, öğretmen, vaiz, hafız, Kur'an mütercimi, yüzücü ve milletvekili sıfatlarını içinde barındıran bir isim. 'Milli şair' olarak da anılan bu büyük adamın bugün 74. ölüm yıldönümü... Mehmet Âkif Ersoy, 1873 yılının 20 Aralık'ında İstanbul'da, Fatih ilçesinin Karagümrük semtinde Sarıgüzel mahallesinde dünyaya geldi. Bir medrese hocası olan babası doğumuna ebced hesabıyla tarih düşerek ona 'Rağıyf' adını vermiş, ancak bu isim yaygın olmadığı için çevresi onu 'Âkif' diye çağırdı. Çocukluğu Osmanlı Devleti'nin 'hasta adam' olarak nitelendirildiği döneme denk gelen Ersoy, ilk öğrenimine Fatih'te Emir Buhari Mahalle Mektebi’nde o zamanların adeti gereği 4 yıl, 4 ay, 4 günlükken başladı. Burada iki yıl eğitim gördükten sonra Fatih İbtidaisi'ne geçti. 2 yıl sonra iptidaii (ilkokul) bölümüne geçti ve babasından Arapça öğrenmeye başladı. Ortaöğrenimine Fatih Merkez Rüştiyesi’nde başladı (1882). Rüştiye’de “hürriyetçi” öğretmenlerinden etkilendi. Dil derslerine büyük ilgi duyan Mehmet Âkif, rüştiyedeki eğitimi boyunca Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca bilgisiyle çevresindekilerin dikkatini çekti. Lise eğitiminde Mülkiye'nin İdadi bölümünde başladıktan sonra yüksek kısmına geçti. Kısa bir süre sonra evlerinin yanması ve babasının vefatı sebebiyle okula devam edemeyip sivil veterinerlik okulu olan Ziraat ve Baytar Mektebi'ne geçti. Şiirle ilgisi bu dönemde başlayan Mehmet Akif, ilk şiirlerini bu dönemde yazmaya başladı. 1889'da girdiği Mülkiye Baytar Mektebi’nden 1893 yılında birincilik ile mezun olmasından sonra Orman ve Maadin ve Ziraat Nezareti'ne Baytar Müfettiş Muavini olarak tayin edildi. Memuriyetinin ilk dört yılında teftiş için Rumeli, Anadolu, Arnavutluk ve Arabistan'da bulundu. Bu seyahatler Mehmet Akif'in düşünce ve yazın hayatını çok etkildi. 1895 yılında ilk eseri olan 7 beyitlik gazeli 'Kur'an'a Hitab', Servet-i Fünun Gazetesi'nde yayınlandı. 1898 yılında Tophane-i Âmire veznedârı Mehmet Emin Beyin kızı İsmet Hanım’la evlendi; bu evlilikten Cemile, Feride, Suadi, İbrahim Naim, Emin, Tahir adlı çocukları dünyaya geldi. Aynı yıllarda Maarif Dergisi'nde ve Resimli Gazete'de şiir yazıları ve Arapça, Farsça ve Fransızca'dan yaptığı çeviriler yayınlandı. İlk şiirlerini Resimli Gazete’de yayımladı. 1906 yılında Halkalı Ziraat Mektebi'ne Kitabet-i Resmiye Muallimi ve 1907'de Çiftlik Makinist Okulu'na Türkçe öğretmeni olarak atandı. Ardından bir yıl sonra II. Meşrutiyet'in ilan edildiği dönem İstanbul'da Umur-i Baytariye Dairesi Müdür Muavinliği'ne getirildi. 1908-1910 yılları arasında 'Sırat'ı Müstakim' dergisinde yazdığı dönem en ünlü şiirleri 'Küfe' ve 'Seyfi Baba' yayınlandı. Kısa bir süre sonra Darülfünun Edebiyat-ı Umumiye müderrisliğine tayin edilen Mehmet Akif, uzun süre bu kadroda kaldı. 1913'te İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdi. I. Dünya Savaşı sırasında bu cemiyete bağlı bir örgüt olan Teşkilat-ı Mahsusa aracılığıyla Almanya'daki Müslüman tutsakların durumunu incelemek üzere Berlin’e gönderildi. Ardından Arabistan ve Lübnan'a gitmiş ve burada batı-doğu ayrımına şahit oldu. İstanbul'a döndükten sonra Darül-Hikmet-i İslamiye'nin başkatipliğine atandı. Miili Mütareke döneminde kurtuluş hareketine destek verdi. Balıkesir'de yaptığı konuşmadan dolayı İstanbul'daki görevinden alındı. Ankara Hükümeti'nin kurulmasından sonra Burdur Milletvekili olarak meclise girdi. O sırada Maarif Vekili Hamdullah Suphi'nin desteği ile İstiklal Marşı için açılan yarışmaya giren Mehmet Akif Ersoy, 724 şiir arasından yarışmayı kazandı. 18 Mart 1921'de kabul edilen şiir, 1924 yılında Osman Zeki Üngör tarafından bestelenerek 'Türkiye Cumhuriyeti'nin Milli Marşı' olarak ilan edildi. Mehmet Akif Ersoy yarışmadan kazandığı 500 lirayı kabul etmeyerek Türk Ordusu'na armağan etti. Sakarya Zaferi'nden sonra İstanbul'a geldi ancak İslami uyanışçı düşünürlerden olan Mehmet Akif Ersoy, Cumhuriyet'in laik düzeninin oturması sebebiyle Mısır'a gitti.1936 yılına kadar Mısır'da Türk Dili ve Edebiyatı dersleri verdi. Siroz'a yakalanması üzerine 1935'te Lübnan'a, 1936'da Antakya'ya gitti. Hastalığının ilerlemesi üzerine ülkesine döndü ve 27 Aralık 1936'da İstanbul'da vefat etti. Mezarı Edirnekapı Şehitliği'nde bulunmaktadır.