Laser tag, kızılötesi ışınlı tüfeklerin, sensörlü yeleklerin yer aldığı, paintball'un mermisiz versiyonu. Gazeteden bir grup arkadaş biz de son zamanlarda popüler hale gelen bu oyunu yerinde deneyimledik. Vurduk, vurulduk, birbirimizi daha yakından tanıdık
Sabahın erken saatlerinde telefonum çaldı. Arayan gazeteden arkadaşım Oğuzer Yiğit'ti. Heyecanlı ve hevesli bir ses tonuyla ağzından tek bir cümle çıktı: "Dedemin beylik tabancasını aldım, alanda seni bekliyorum..." İnsan bazen bazı durumlarda nasıl tepki vereceğini bilemez ya işte onlardan birini yaşıyordum. Oysa kendisine sadece bir gün önce, ertesi gün laser tag oynamaya gideceğimizi söylemiş ve kısaca oyunun nasıl oynandığını anlatmıştım.
Acaba laser tag'in nasıl bir oyun olduğunu yüzde yüz anlamış mıydı ve olası bir çatışma ihtimalimiz onu niye bu kadar heyecanlandırıyordu? Kafamda birçok soru, soluğu Zorlu Center'daki Funloft'ta aldım... Oğuzer ile birlikte laser tag oynamak üzere buluştuğum diğer kişiler de yine gazeteden arkadaşlarım Zeynep Göllü ve fotoğrafçımız Murat Şengül'dü. Bu noktada bilenlere bir hatırlatma, bilmeyenlere ise bir aydınlatma babında galiba laser tag nedir, ne değildir bahsetmekte fayda var...
15 YA DA 30 DAKİKA SÜRÜYOR
Laser tag, Batı menşeili, bireysel veya takımlar halinde oynanan, paintball'un mermisiz versiyonu, kızılötesi ışınların yer aldığı tüfek ve sensörlü yeleklerin kullanıldığı alternatif bir eğlence. Ülkemizde birkaç yıldır çeşitli lokasyonlarda oynanıyor fakat son zamanlarda popülerliği daha da artmış durumda. Biz de buradan hareketle gazeteden bir grup arkadaş toplaşıp deneyimleyelim bu içinde mermi olmayan çatışma şölenini dedik ve organize olduk. Geldiğimiz noktada şunu fark ettim ki hayatta bazı insanların eline güç, bazı insanlara para, bazılarına da oyuncak da olsa tüfek vermemek gerekiyormuş... Funloft'taki laser tag oyun alanı 360 metrekare. Oyun minimum dört kişiyle maksimum da 20 kişiye kadar çıkabilecek ekiplerle oynanıyor. Biz de minimum sayıyı tutturmanın verdiği haklı gururla çatışma bölgesinin eşiğinde mevzilendik. Üzerimize sensörlü yelekleri giyip tüfekleri elimize alırken bir yandan görevli arkadaşlardan oyunun kurallarını dinliyor bir yandan da arkadaşlarımdaki değişimleri gözlemliyordum. Öyle ki Oğuzer direkt komando moduna girerken, sağ eline tüfeğini sol omzuna da fotoğraf makinesini almış Murat da sıcak bir çatışmanın ortasındaki fotomuhabiri havasına bürünmüştü bile çoktan...
Öte yandan Belgin Doruk'un SABAH gazetesindeki şubesi Zeynep Göllü ise çoktan Yeşilçam günlerini ardında bırakıp adeta bir Lara Croft bir Ajan Salt olmuştu. Bu ekibin içinde ben ise kendimi Arka Sokaklar'daki Mesut Komiser gibi hissediyordum. Keşke bir de Garip Kont yanımızda olsaydı diye düşünürken kritik bir eşiğe gelindi: takımları belirlemek... Aslında laser tag'de herkesin bireysel takıldığı bir oyun formatı da var fakat orada iş iyice Açlık Oyunları'na döner diye düşünüp "Biz yine de takım olalım" dedik. O noktada Murat kıvrak bir manevrayla "O zaman Oğuzer ile ben olalım siz de ikiniz olun" dedi. Açıkçası askerliğini yapmış iki adamın aynı takımda yer alması çok kafama yatmasa da vuruşmaktan kaçınıyormuş gibi gözükmemek için bu teklifi dört saniye içinde onayladım...
