Cahit Sıtkı Tarancı, en ünlü şiirinin bir dizesinde '35 yaş yolun yarısı eder' diyordu, fakat kendisi 'yol'u tamamlayamadan, 46 yaşında yaşamını yitirdi. İlginçtir ki, bu kadar genç yaşta hayata gözlerini yuman sanatçının şiirlerinin çoğunda ölüm teması ağır basıyordu. Şairin doğumunun üzerinden tam 100 yıl geçti. Bu vesileyle sanatçı için 30 Ekim Cumartesi günü Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde bir anma töreni düzenleniyor. Cahit Sıtkı'nın ölüm yıldönümü olan 13 Ekimde de şairin Diyarbakır'da çocukluğunu geçirdiği ve sonradan müzeye dönüştürülen evinde bir anma etkinliği gerçekleştirilmişti. 2 Ekim 1910 yılında Suriçi Cami Kebir Mahallesi 3 no.lu evde dünyaya gelen Cahit Sıtkı Tarancı’nın çocukluk ve gençlik yıllarının bir bölümü bu tarihi evde geçti. Cahit Sıtkı Tarancı Diyarbakır’ın soylu ailelerinden olan Pirinçcizadelerdendi. Tarancı’nın Babası Bekir Sıtkı, annesi Arife hanımdı. İlk tahsilini Diyarbakır’da tamamladı. Daha sonra orta öğrenimi için İstanbul’a gönderilerek Kadıköy Fransız Saint Joseph Lisesi’ne yazıldı. Burada dört yıl okuduktan sonra 1931 yılında Galatasaray Lisesi'ni bitirdi. Sonra İstanbul’da Mülkiye Mektebi’nde (1931-1935) ve Yüksek Ticaret Okulu’nda okudu. Yüksek öğrenimini tamamlamak için Paris’te Sciences Politiques’te sürdürdü (1938-1940). Öğrenimi sırasında Paris Radyosu’nda Türkçe yayınlar spikerliği yaptı. 2. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla yurda döndü. Askerliğini yaptıktan sonra bir süre İstanbul'da babasına ait işyerinde çalıştı. 1944 yılından başlayarak Ankara’da Anadolu Ajansi, Toprak Mahsulleri Ofisi ve Çalışma Bakanlığı’nda çevirmen olarak çalıştı. İlk şiirleri Muhit, Servet-i Fünun ve Uyanış dergilerinde yayınlandı. İlk şiirlerinde hece ölçüsünün alışılmış kalıplarının dışına çıkan biçemiyle dikkat çekti. 1946'da Cumhuriyet Halk Partisi'nin şiir yarışmasında '35 Yaş' şiiriyle birincilik kazanınca birden ünlendi. İlk şiir kitabı 'Ömrümde Sükût' 1933'te yayınlandı. 1951'de Cavidan Tınaz’la evlendi. 1954'te ağır bir hastalığa yakalanarak felç geçirdi. Türkiye’de tedavisi sonuç vermeyince Viyana’ya götürüldü. 13 Ekim 1956'da oradaki bir hastanede henüz 46 yaşındayken hayata gözlerini yumdu. Ankara’da toprağa verildi. ‘Sanat için sanat’ ilkesine bağlı kaldı. Ona göre şiir, kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıydı. Hiçbir akıma bağlanamayan, uyum ve biçimi gözeten, duygulu, içten, kendine özgü bir şiir üslubu geliştirdi. Tarancı'nın çoğu gerçeğe bağlı olan mecazları, derin, karışık ve şaşırtıcı değildir. Uzak çağrışımlara ve hayal oyunlarına pek itibar etmemiştir. Zaman zaman bazı imaj ve sembollere başvurmuştur. Vezin ve kafiyeden kopmadan ölçülü veya serbest, her türlü şiirin güzel olabileceği inancını taşıyordu. Şiirlerinde en çok yaşama sevinci ve ölüm temalarına yer vermiş, nedense hep ölümün üzerine gitmiştir. Ayrıca yitik aşklar, mutlu sevdalar, yalnızlık, yaşadığı bohem hayatın buruklukları, çocukluk özlemi de şiirlerine konu olmuştur. Fransız şairlerinden, özellikle Baudelaire ve Verlaine’den etkilenmiştir. Cahit Sıtkı'nın önemli kitapları arasında “Otuzbeş Yaş“, “Ömrümde Sükut“, “Düşten Güzel” ve “Ziya’ya Mektuplar” sayılabilir.