Melih Altınok'un bugünkü yazısının ilgili kısmı şöyle:
Prime time'ların aranan yüzlerinden emekli Korgeneral Erdoğan Karakuş, 24 Ocak 1993'te evinin önünde park halindeki otomobiline yerleştirilen C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu hayatını kaybeden Cumhuriyet yazarı Uğur Mumcu'yu İsrail'in öldürdüğünü söyledi.
Emekli general, suikast timinin kaç kişilik olduğundan ve nereden girişi yaptıklarından tutun da olayın üstünün nasıl örtüldüğüne kadar ayrıntılı bilgiler veriyor.
Artık suikastla ilgili bildiklerini yazmaya karar verdiğini söyleyen Karakuş, neden 30 yıl bekledi? İsrail'in gündem olmasını mı?
Sebep ne olursa olsun, bunları TV ekranından dillendiren Mumcu'nun katledildiği o karanlık 90'larda görevde olan bir asker. Dolayısıyla ciddiye alınmalı.
Evet, önüne her konulanı yemeyenler için belki ortada yeni açığa çıkmış bir gerçek yok. 90'larda Türkiye'ye çekilen operasyonda kuklaya değil kuklacıya bakanlar zaten Mumcu'nun katilinin İran olmadığını biliyorlar.
Ne var ki hâlâ Uğur Mumcu'yu İran'ın, şeriatçıların öldürdüğü masalına inanarak Türkiye'yi, dünyayı algılamaya devam eden kitleler var bu ülkede.
Çıkın sokağa, "Mumcu'yu kim öldürdü?" diye sorun "AKEPE" cevabını bile alırsınız.
Çünkü aynı çağda yaşıyoruz ama aynı çağın insanı değiliz kendileriyle.
İkinci Dünya Savaşı'nın sona erdiğine inanmadığı için 29 yıl bir ormanda saklanan o meşhur Japon askeri Hiroo Onoda gibi, 30 yıl öncesinde yaşıyorlar.
24 Ocaklarda Uğur Mumcu'nun sokağında toplanıp, "Kahrolsun şeriat" sloganları atıyorlar, İran'ı yuhalıyorlar, aynı kefeye koydukları iktidarı ıslıklıyorlar. Karakuş'un, Mumcu suikastının üstünü örtmekle suçladığı dönemin apoletlileri, gazetecileri, siyasileri, bürokratları da en önde oluyor mutlaka.