Türk iş dünyasının en bilinmeyen isimlerinden Sadettin Saran sessiz sedasız büyüyor. Clinton, Obama ve McCain’le Türkiye’yi tartışıyor. Ermeni sorununa çözüm üretmeye çalışıyor. Doğu’yu kalkındıracak sosyal girişimler kurguluyor milyonlarca dolarlık entegre spor tesisleri, okullar kuruyor. Enerji, madencilik ve turizmde yüzlerce milyon dolarlık yatırım yapıyor. Türkiye’deki yabancı spor yayını içeriğinin yüzde 70’ini sağlıyor. Gürcistan’ın sanal bahis pazarını oluşturmaya hazırlanıyor. Spor ve magazin basınının gölgesinde kalan satır aralarında toplum mühendisliğine odaklı bir girişim öyküsü yazılıyor. İşte Forbes Türkiye’nin kaleminden Saadettin Saran’ın renkli yaşam öyküsü... Etki gücüyle bir üniversitenin çok ötesine geçen Harvard’ın oval salonundaki 600 kişinin pür dikkat dinlediği adam, Doğu ve Güneydoğu Anadolu sorunlarına ilişkin çözümlerini anlatıyordu. Kasım 2008’deki ABD başkanlık seçimi öncesinde de Obama, Hillary Clinton ve Cumhuriyetçi Senatör John McCain’le Türkiye - Ermenistan ilişkileri üzerine fikir alışverişinde bulunmuştu. ABD başkanlık seçimi sürecinde adaylara sağladığı mali destekle, politik ve ekonomik alanda aktif olduğunu ortaya koyan Amerikalı bir anneyle 1980’lerde TEKEL Genel Müdürlüğü yapmış Türk babanın oğlu Steven Sadettin Saran, özellikle son sekiz yıldır Türk kamuoyu ve medyası tarafından da o salondakiler kadar dikkatle takip ediliyor. Aradaki fark, Harvard’dakilerin ona, Kürt meselesinden Türkiye’nin ABD ve Ermenistan’la ilişkilerine kadar bilgi sahibi derin bir işadamı olarak hakkını teslim etmesi. Türk kamuoyunda ise halen “Hülya Avşar’ın sevgilisi”, biraz da “Aziz Yıldırım’ı sinir eden başkan adayı” olarak bilinip işadamı yönüyle neredeyse hiç tanınmaması- Obama bile Saran hakkında daha gerçekçi bilgilere sahip! Oysa Avşar kızıyla ilişkisinin ya da Fenerbahçe kulüp üyeliğinden atılmasının çok ötesine taşınan bir yükseliş içinde Saran. Onu spor ve magazin medyasından izleyen insanların kafasındaki “Peki bu adam ne iş yapıyor” sorusunun artık çok net ve ilginç cevapları var. Saran toplam 29 şirketten oluşan, iki binden fazla kişi istihdam eden, yıllık yaklaşık 500 milyon dolar cirolu bir holdingin tepesinde oturuyor. Krom madenlerine, rüzgar enerjisine, hidro elektrik santrallerine, turizme yatırım yapıyor. Yerli - yabancı ortaklıklar kuruyor; medyada büyüyor, bahis sektörünü niş alan olarak görüp el atıyor… “Kimse bunların farkında değil” diyor belli belirsiz bir serzenişle 46 yaşındaki Saran sonra da kendinden emin ekliyor: “Ama yapacak bir şey yok.” Saran Grup henüz 10 yıllık bir geçmişe sahip. Şu anda savunma, turizm, enerji, medya, madencilik, sanal bahis olmak üzere altı sektörde iş yapıyor. Ama Sadettin Saran’ın büyüme planlarındaki gözdeleri, enerji ve madencilik. Saran enerjideki çıkışını İspanya’nın yenilenebilir enerji alanında en büyük şirketlerinden olan “Fersa” ile yaptığı anlaşmayla gerçekleştirdi. Ortaklığın sonucu “Fersar” kuruldu. Her şey yolunda giderse 2015’e kadar bir milyar dolarlık yatırım yapılacak. Yatırımın adresi ise ağırlıklı olarak Türkiye’nin doğusu. Türkiye’nin enerjideki potansiyelinden bahsederken biraz sitemkar, konjonktörden yana dert yanıyor. Türkiye halen rüzgarda Avrupa’nın en yüksek potansiyeline sahip ikinci ülkesi (ilki İspanya). Ancak rüzgar potansiyelin yüzde 0.5’ten bile azı değerlendiriliyor. Güneş enerjisinde de İngiltere’den sonra ikinci sırada ama burada kullanım oranı dahi telaffuz etmek mümkün değil. Jeotermal enerjide ise potansiyelde dünya beşincisiyiz ancak kullanımdaki oran yüzde 3’lerde. Saran bu resme bakarak girmiş enerjiye. Tunceli, Mersin ve Erzurum’da üç tane hidroelektrik santrali var -sırasıyla 23.3, 19 ve 9.9 MW’lık kapasiteleri var. Türkiye’nin potansiyelinden yana heyecanlı ancak değerlendirilememesinden yana biraz dertli. “İşler yavaş ilerliyor. Yolda birtakım yanlışlar yapılıyor” diyor ve ekliyor: “ÇED raporları süreçleri zorlaştırıyor. EPDK’dan lisans alımı arap saçı. Devletin verdiği garanti fiyatları çok düşük. Bu tabloda yabancı yatırımcının ilgisini sürekli kılmak kolay değil. Biz İspanyolları krizde ikna ettik. Bir an önce kazmayı vurmak istiyoruz. Yatırımlarımız hayata geçtiğinde bin 500 işiye istihdam sağlayacağız. Gerekirse rüzgara daha falza yoğunluk vereceğiz. Süreçlerin daha efektif işlemesi lazım.” Bu yaz en azından Erzurum’daki yatırımlarını devreye almayı planlıyor. Hedefi ise beş yılda 350 MW. Saran, enerjide sular durulana kadar 2009’da girdiği madenciliğe ağırlık verecek. Kastamonu’da aldığı krom madeninden yıllık 40 bin ton rezerv çıkarıyor ve tüm üretimini Çin’e ihraç ediyor. Saran Madencilik’in şu andaki görünür rezervi 100 bin, potansiyel ise 1.4 milyon ton. Buna ek olarak Kırıkkale, Elazığ ve Balıkesir’de yeni maden sahaları almak için görüşmeler yapıyor. “Neden krom” sorusuna cevabı ise basiretli tüccar kontenjanından: “Krizde krom fiyatları çok düştü. Türkiye’deki rezerv çok büyük. Eninde sonunda artacaktı biz de aradık, bulduk.” 2009 son çeyreğinden bu yana yüzde 30 artan krom fiyatları onun için iyi bir haber. İlk sene için 10 milyon dolarlık bir ciro hedefleri var ama ciro kaygılarının ötesinde krom işinde sayılı oyunculardan biri olmak istiyor. Ama işi hiç kolay değil. Krom işinde büyük oyuncular var. Eti Krom’un sahibi Yıldırım Holding, CVK, Dedeman ve Şetat gibi… Ve sadece Yıldırım ve CVK’nın elindeki potansiyel rezerv miktarı 300 milyon tona yaklaşıyor. Üstelik kroma giren sadece Saran değil. Diyarbakırlı Dimer Grubu ile Saray Halıları’nın sahibi Necati Kurmel’e ait Pınar Madencilik de son dönemde öne çıktı. Gerçi pazar büyük. Maden Tetik Arama’nın artık birçoklarına göre muhafazakar ve eski kalan verilerine göre Türkiye’de 26 milyon ton yüksek tenörlü, 200 milyon ton da düşük tenörlü krom rezervi var. Ama son birkaç yılda yoğun arama faaliyetleri ile bilinen rezerv miktarı yüzde 50 arttı. Zaten Saran rekabetten yana rahat. Grubun lokomotifi dediği medyaya getiriyor sözü: “Televizyon işine girdiğimde bir sekreter bir de ben vardım. Saha içi reklam panolarını gidip bizzat ben asıyordum. Şu an Türkiye piyasasını elimizde tutabiliyorsak emin olun kromda da durum farklı olmayacaktır.” Şu sıralar Kastamonu’daki madenin zenginleştirme tesisi tamamlanmak üzere. Dört milyon liralık bir yatırım yapılmış. Kentin teşvik bölgesi olması işini kolaylaştırmış. Çin’deki ofisi ve pazarlama ekibi aracılığıyla büyümeye devam edecek. Türkiye, Çin’in en önemli krom tedarikçilerinden biri. Türkiye 2009’da 1 milyon 713 bin ton krom ihraç etti ve bu rakamın yüzde 87’si Çin’e gitti. 2008’de bu pay yüzde 59 oranındaydı. Bu Saran’ın en büyük avantajı çünkü Çin pazarını tanıyor. Şirketi, dört beş yıl öncesine kadar EtiBank’tan, Maden Teknik’ten krom alıp Çin’e satıyordu. “Alıcılarımız hazır, bu da çok önemli bir avantaj” diyor Saran, “Madenciliğe ilgimiz vardı. Kriz çıkınca bundan faydalandık, iyi ki de faydalanmışız.” Sadettin Saran, grubunun faaliyet gösterdiği sektörleri tane tane bir parça da sabırsız anlatıyor. Söz medyaya geldiğinde ise senelerin verdiği rahatlık gösteriyor kendini. Medya ayağının başında kardeşi Alan Kenan Saran var. Bugün yaklaşık 70 milyon dolar ciro yapan medya bölümünün ana başlıklarını (Saran Medya) spor ve eğlence yayınları olarak segmente etmek mümkün. 50’den fazla ülkenin futbol federasyonlarının ve Avrupa’da 250’den fazla futbol kulübünün Türkiye’deki yayın haklarını elinde bulunduruyor. Yayın hakları futbolla sınırlı değil, bokstan snooker’a kadar pek çok spor dalı için aynı durum geçerli. Saran Medya, Türkiye’de yayınlanan yabancı spor içeriğinin yaklaşık yüzde 70’ini sağlıyor. Bu oranla en büyük içerik tedarikçisi konumunda. Saran’ı bu işe olan ilgisi üniversite yıllarına ve spor geçmişine dayanıyor. Bu noktada kişisel secere önemli rol oynamış. Saadettin Saran’ın annesi Amerikalı (Geraldine Saran), babası Türk (Özbek Saran). Ekonominin takipçileri baba Saran’ı 1980’deki TEKEL Genel müdrülüğü görevinden hatırlayacaktır. Steven Sadettin Saran, ABD doğumlu ve aslen makine mühendisi. Lisans ve yüksek lisans derecesini Kentucky Üniversitesi’nden almış. “Amerika’da çok sıkı bir spor izleyicisiydim” diyor Saran (Saran yakın zamana kadar yüzmede Türkiye 50 metre serbest rekorunu elinde bulunduruyordu). Üniversite yıllarında seyrettiklerini Türkiye’ye getirmenin iyi bir fikir olduğunu düşünmüş. “İçerik sağlayıcı başladığımızda sadece TRT1 vardı. Amerika’da kapı kapı dolaştım, programlar aldım, Türkiye’ye kasetleri bavullarla getirip götürüyorduk. Sonra işi genişlettik, uydudan canlı bantı getirdik” diye hatırlıyor o günleri. Sonrasında Türkiye’deki maçları yurtdışına sattılar. Türkiye’deki ilk sinyal üretimini yani yurtdışına ihracını da onlar yaptı. Saran, “O zamanlar spor piyasası 100 milyon dolar bile etmezken bugün spor endüstrisi bir milyar dolar civarı. Biz de bununla beraber büyüdük” diyor. Zamanında yurtdışında Türk takımlarının futbol özetlerini yayınlatmak için üstüne para bile verdiklerini anlatıyor. Aslında bir nevi brokerlik yapılmış o dönemde. Saran Medya Sportif Direktörü Selim Usta, 1990’lı yıllarda yaşanan süreci şöyle özetliyor: “O yıllarda Türkiye’de futbol yayın hakları çok değer bulmuyordu. Kanallar, kulüplere önemli paralar vermiyordu. Avrupa’da ise çok değerliydi. Bir takımımız Almanya’da maç oynuyordu, Türkiye’deki kanal tüm haklarını veriyordu. Kanal da Türkiye’deki maçın sinyalini Almanya’ya veriyordu. Almanya’dan da sinyal almakla yetiniyordu. Ama Almanya’da 100 liraya satılan bizde 5 liraya satılıyordu. Kulüpler çok para kaybediyordu. Saran şunu yaptı: Kulüplere dedi ki, ‘Türkiye ile Avrupa yayın haklarını ayırın, ayrı satalım’. Böylece aradaki paydan gelir geldi kulüplere.” Şimdi geldikleri noktada spor yayın haklarının ticaretiyle birlikte ‘high definition’ sinyal üretimi yapan bir yandan da işin sanal ve saha içi reklam boyutunu Türkiye pazarına tanıtan bir platform haline geldiklerini söylüyor. Bugün Beşiktaş, Trabzonspor ve Gaziantepspor’un saha içi reklam hakları Saran Medya’ya ait. Glatasaray Trabzon ve Beşiktaş gibi takımaların kale yanı üç boyutlu halı reklamları da... Kale yanı üç boyutlu halı reklam teknolojisinin de maçlardaki sanal reklam teknolojisinin de patenti onlarda... Sanal reklam teknolojisini İsrailli Orad şirketinden almışlar bundan 10 yıl önce. Keza üç boyutlu pano teknolojisini de Danimarkalı Logopaint’ten… Bu güçle kulüplerle yapılan anlaşmaya bağlı olarak ya reklamları kendileri pazarlıyorlar ya da lisans haklarını atıyorlar. Selim Usta, Bursaspor ve Galatasaray örneklerini veriyor: “Galatasaray kulübüne biz lisans hakkını satıyoruz, onlar pazarlıyor. Bursaspor ve Antalyaspor’da ise biz yer kiralayıp lisansı müşteriye sattık.” Usta, HD yayıncılığı için 5 milyon euro yatırım yaptıklarını anlatıyor. Saran Medya’nın bu alandaki şirketi HD Protek. Bu işe ‘maçların Türkiye yayın haklarına sahipsek neden prodüksyonlarını da yapmıyoruz, sinyallerini üretmiyoruz’ mantığıyla girmişler. Digitürk’le yaptıkları anlaşma çerçevesinde Turkcell Süper Lig’in HD prodüksiyonunu geçen yıl ve bu sezon üstlendiler. Yeni sezon için görüşmeler devam ediyor. Ama işin ilginç yanı Digiturk’ün de bu alanda bir yatırımı var. Medya ayağında ise dört radyo ile yayın yapıyorlar. En çok bilinen markası olan RadyoSpor’u, ismi Intersport iken TMSF’den aldı. Kanal, bölgesel olmasına rağmen ulusal radyolar sıralamasında ilk 30’da yer alıyor. Saran, tüm bu sporla haşır neşir olma durumuna rağmen spor içerikli bir televizyon kanalı kurmadı. Bir dönem ilgilendiğini anlatıyor, “ancak cazip fiyatı bulmayınca üstüne gitmedim” diyor. Saran’ın medya işlerindeki diğer kalesi, eğlence. Warner Bros’un Avrupa’daki en önemli alıcılarından biri. Yaklaşık 30 ila 50 milyon dolarlık alım yapıyorlar. History Channel, Crime Channel ve Biography Channel onlara ait. İşin eğlence ayağı da sporda olduğu gibi ‘bunu yaptık niye bunu da yapmıyoruz’ mantığı ile ilerlemiş biraz. ‘Madem kendi programlarımız var, neden dublajlarını yapmıyoruz’ diyerek dublaj stüdyosu kurmuşlar. Bugün holding bünyesinde dublaj, montaj ve miksaj stüdyolarınden üçer tane var. Bugüne kadar sadece kendi yapımlarına hizmet veren dublaj stüdyoları bu yılla birlikte reklam piyasasına da kapılarını açtı. Diğer taraftan işin prodüksiyon ayağı var. Kürşat Başar’ın Fox TV’de yayınlanan “Kürşat Başar’la” isimli programı, Saran prodüksiyonu. Prodüksiyon işini büyütmek istiyorlar. Ekibi yeni programlar için sürekli takipte. “Bugün arkadaşlar Cannes’da mesela” diyor ve ekliyor: “Yeni olasılıklara bakıyorlar. Adatasyon da yapabiliriz, format da getirebiliriz. Önümüzdeki iki - üç senede bu alanda büyüyeceğiz” diyor. Saran’ın şu sıralarda medyada yeni yatırım planı yok. Fakat medyayla kuzen denebilecek bir sektörde son derece iddialı. Tuttur.com’la 600 milyon lirayı aşan (2009) sanal bahis pazarından pay kapmaya hazırlanıyor. Site henüz beta yayınında. Tuttur.com’un başında yaklaşık 13 yıl yurtdışında bilişim danışmanlığı yapmış Sadık Korhan var. Lisans, Haziran 2009’da alınmış. Aynı krom pazarında olduğu gibi bahis pazarında da çok sıkı rakipleri var. Sanal bahis, 6.5 milyar dolarlık yasal bahis pazarının yaklaşık yüzde 13’ünü oluşturuyor. Tahminler sanal bahis payının kısa vadede yüzde 25’lere ulaşacağı yönünde. Sanal bahis işinde en büyük oyuncular Çukurova Grubu’nun Bilyoner’i ile Doğan Grubu’nun Nesine’si. Bilyoner’in 1.2 milyon, Nesine’nin ise yaklaşık 500 bin bahiscisi var. Şansal Büyüka’nın oğlu ile kurduğu “misli.com” ile Doğuş Grubu’nun Oley’i ise sonradan pazara girdiler ve tahmini kullanıcı sayıları 100 bin civarında. Güçlü rakipler ve pazara geç girmenin dezavantajını hizmette farklılaşarak aşmayı planlıyorlar -İddaa oranlarıyla oynayamacaklarına göre… Bu fark da “Bahis 2.0” olarak tabir edilen sosyal paylaşım modelli bahis deneyimi. Sloganları; ‘paylaş kazan’. “Dünyada bir ilk yaptık” diyor Korhan, “Bugün bahisçiler, gazetelerdeki uzmanlara güveniyor ama sokakta bir Anadolu takımını daha iyi bilen insanlar var. Amacımız bu insanların bilgilerini paylaşabilecekleri bir ortam yaratmak.” Korhan, iş modelinin patentini almaya çalışıyor. Marka bilinirliğini artırmak için de sponsorluk çalışmalarına başladılar. Tuttur Cup organizasyonun dışında İstanbul’da düzenlenecek FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası’nın sponsoru oldular. Tuttur.com’un şimdilik bütçesi 3 milyon dolar. Ciro olarak da 30 milyon dolar hedefliyorlar. Beta yayından Eylül ayında çıkılacak. Bir buçuk ayda 60 bin kullanıcıya ulaşılmış. 2010 sonuna kadar 100 bin kullancıyı aşmayı planlıyorlar. Diğer taraftan Sadık Korhan, Gürcistan’la Türkiye arasında mekik dokuyor. Hedefi, sistemi henüz sanal bahis pazarı oluşmamış Gürcistan ve sonrasında da Azerbaycan gibi ülkelere yaymak. “Bu pazar için geç kaldık” diyor Saran samimiyetle ama geç olsun güç olmasın dercesine de iddialı olduklarını vurguluyor. 2010 içinde en az tuttur.com kadar iddialı olduğu bir diğer alansa turizm. Saran Holding, Çek Cumhuriyeti’nin en eski ve en büyük turizm şirketi olan Çedok’u geçen yıl satın aldı. Çedok’un 450 çalışanı ve yaklaşık 200 milyon dolar cirosu var. İstanbul ve Bodrum ofisler açıldı. Ahoy Turizm bünyesinde yürüyor iş. Öte yandan Çek Cumhuriyeti’nde 120 milyon dolar ciro ve 250 çalışanlı bir diğer büyük turizm şirketiyle imzalar atılmak üzere. Saran bu satın alma tamamlanırsa yaklaşık 750 çalışanlı ve 320 milyon dolar cirolu bir turzim devi doğacağını anlatıyor keyifle. Bu satın alımlarda daha çok finansal ortak olarak yer alıyor. Operasyonlara fiili müdahelesi yok. “Neden ve nasıl Çek Cumhuriyeti” sorusunun cevabıysa organik. Çedok yatırımı, ‘Odien Capital’ aracılığıyla gerçekleşti. Diğer turizm şirketi için de aynı durum söz konusu. Odien Capital ise özellikle Doğu ve Orta Avrupa pazarlarına odaklanan bir özel sermaye şirketi. Fonlar, Amerikan kurumsal yatırımcıları tarafından sağlanıyor. Başında ise Sadettin Saran’ın kardeşi Michael Sadun Saran var. Sadun Saran’ın CV’si çarpıcı. 1991’de Stanford Üniversitesi’nde ekonomi ve uluslararası ilişkilerde çift anadal yaptı. Harvard’da MBA’ini tamamladı. Çek Cumhuriyeti’nin özelleştirmelerinde -2.5 milyar dolarlık- aktif rol oynadı. 2001’de Odien’i kurdu. Odien kurulduğu dönemde yeniden yapılandırmalar ve özellikle finansal sıkıntı çeken şirketlerin kurtarılmaları konusunda uzmanlaştı. Şimdilerde ise gelecek vaat eden hemen hemen tüm sektörlere bakıyorlar. Prag’da 65 hektar bir arazileri var. Bu arazi üzerinde yaklaşık 600 milyon dolar gerektiren bir yatırım planlıyorlar. Odien’in İstanbul ofisi, Saran Holding’in merkezinin hemen girişinde. Türkiye ofisinin başında Odien’in ortağı Ömer Müftüler var -Enron’un Londra ve Houston ofislerindeki kariyeri ile duyurmuştu ismini. Müftüler, Çedok’taki hedeflerinin önümüzdeki üç yılda Orta ve Doğu Avrupa’nın en büyük entegre turizm şirketi platformunu oluşturmak olduğunu söylüyor. Satınalmaların devam edeceğini, Türkiye’de otel baktıklarını anlatıyor. Slovakya ve Çek Cumhuriyeti’nde de turizm şirketlerine bakmayı sürdürüyorlar. Yakın gelecekte turizm ayağına charter uçak seferlerini de eklemeyi istiyorlar. Bunun için geçen yıl Çek Havayolları özelleştirmesine teklif vermişler ancak ihale ertelendiği için planları suya düşmüş -en azından şimdilik. Odien ayrıca şu günlerde 2011’in en geç ikinci çeyreğinde kapatmayı planladığı 500 milyon euro’luk bir fon oluşturma sürecinde. Bu çerçevede bir gayrimenkul fonu kurabileceklerini söylüyor Müftüler. Saran Holding’in ilk faaliyet alanlarından biri savunma aslında. Ancak diğerlerinin mevcut fokurdaması içinde biraz geri planda kalmış gibi. Yine de Saran Raytehon International, Bell Helicopter Textron, Israel Aircraft Industries ve Rada gibi markaların Türkiye temsliciliğini yapıyorlar. Saran, Bell Helicopter’deki temsilciliğini sivil havacılığa ilişkin planları için değerlendiriyor. 15 milyon dolar yatırımla 4 helikopterlik bir filo oluşturmuş. Bunlardan üçünü işadamlarına kiralayacaklarını belirtiyor Saran. “Diğerini de ben kullanacağım” diyor İstanbul’un trafiğinden nasıl bıktığını anlatırken. Hangar için de Kemer Country’de arsa bakıyor. Sadettin Saran yatırımlarını tane tane anlatıyor. Genelde kısa ve net cümleler kullanıyor. Zaman zaman gözü ofisindeki dev ekrana takılıyor, doların hareketleri ile ilgili mırıldanıyor. Konu, Türkiye’nin doğusuna, fırsat eşitsizliğine gelince cümleler birden hızlanıyor. Türkiye’yi ortadan ikiye böldüğünüzde batıyla doğu arasındaki farkın hala bu kadar açık olmasını hazmedemediğini söylüyor. Derdinin iz bırakmak olduğunu, fark yaratmakla yükümlü olduğunu vurguluyor sık sık. Enerji yatırımlarını ticaret ve istihdamla kısıtlamamış. Doğu ve Güneydoğu’yu seçmesinin nedenini bölgenin sosyal kalkınmasına destek olmak şeklinde özetliyor: “Kürt sorununu çözmenin en kolay yolu bölgede istihdam yaratmak, sosyal kalkınmayı güçlendirmek.” Bunun için de isthidam planlarını yapılandırırken bir yandan da spor tesisleri inşa ediyor. Amaç: Spor ve kültürel etkinliklere bölge çocuklarını “farklı” alanlardan uzak tutmak. Doğu Beyazıt’taki salon geçen ekimde açıldı. Saran bölgedeki çocukların gönüllü hamisi gibi algılanıyor. 80’lerin ünlü dizisi “Beyaz Gölge”nin Türkiye ayağı gibi adeta. Bunlar, geçen ay Harvard’da yaptığı sunuma da konu olan çalışmalar. 600 kişiye Türkiye’nin potansiyelini, Doğu ve Güneydoğu’da yapılacak yatırımların artı değerini anlattığını söylüyor. Saran, ‘Harvard sunumu’nu mütevazı bir şekilde anlatıyor. ABD Başkanı Obama ve Dışişleri Bakanı Hillary Cliton ile yaptığı görüşmeleri de… Ancak Türkiye ABD ilişkilerinin son dönemde izlediği durum açısından değerlendirildiğinde bu görüşmelerin önemi hiç de azımsanmamalı. Üzerine Ermenistan’da yaptığı iş görüşmelerini de ekleyin! ABD – Türkiye ilişkileri, Irak Savaşı ve 11 tezkere nedeniyle başlayan tarihinin en kötü dönemini Obama ile birlikte geride bırakmış görünüyor. Sabah Gazetesi yazarı Hasan Bülent Kahraman “ABD öyle anlaşılıyor ki Türkiye’nin bölgede oynadığı rolden vazgeçemeyeceğini kavradı” diyor ve hemen ekliyor: “Bu, Türkiye’nin kendisini Kaf Dağı’nda görmesi anlamına gelmez. Ama bir gerçek var ki ABD geri adımı attı ve yeniden ilişkinin kurulması yönünde inisiyatif kullandı.” Ama bundan sonrası için ilişkilerin yörüngesini belirleyecek konular, İsrail, İran ve Ermenistan olacak gibi. ABD, İran konusunda Türkiye’nin desteğini istiyor ve bu minvalde, Ermeni meselesinin bir an önce çözüme bağlanmasını. Hillary Clinton’ın Ermenistan ile Türkiye arasındaki diplomasi trafiğini hatırlayın! Saran, ABD’de kimsenin Türkiye ile sorun istemediğini söylüyor. Ermeni tasarısının da kabul edilmeyeceğine inanıyor: ““Bu tasarı aslında yerel politikanın golü oldu. Nancy Pelosi için Kalifornaiya’daki 1milyon ermeninin oyu çok önemliydi. Diasporasnın baskısı var ama bence tasarı geçmez. Sorunların çözülmesi lazım.” Türkiye’nin Afganistan ve İran gündemindeki öneminin herkesin farkında olduğunun altını çiziyor. Hillary Clinton’ın kendisine ‘belki 14 kez Ermeni heyetler tarafından ziyaret edildiğini ancak Türk iş dünyasından ilk olarak Saran’ın geldiğini’ söylediğini anlatıyor. İşte böyle bir resmin içinde Steven Sadettin Saran, ABD doğumlu Türk bir işadamı olarak Ermeni meselesinin çözülmesi için aktif olarak uğraşıyor, ülkede yatırım görüşmeleri yapıyor. Ermenistan Futbol Federasyonu’nun yayın haklarını almak için uğraşıyor. Enerji ve su alanlarında fırsatları inceliyor. Saran bunu niye yapıyor? Hasan Bülent Kahraman bu soruya, ekonomik ilişkilerin çetrefilli siyasi ilişkilerdeki arabuluculuğu çerçevesinde bir yanıt veriyor: “Bir ülke ile olan problemin çözülmesi için oraya belli bir ekonomik yatırım yapmalı. Türkiye, bir milyon nüfuslu Ermenistan’da yatırım yaparsa -istese de istemese de- o ülkenin politikasında belli bir rol oynar.” Sadettin Saran yaşananları her ne kadar olanca basitliğiyle anlatsa da, değişen dünya düzenini iyi kokladığı için yıldızı giderek parlayan bir işadamı olarak karşımızda durduğu aşikar. Peki ya siyaset? Geçtiğimiz yıllarda Demokrat Parti için ismi geçen Saran adres göstermiyor ancak niyetini belli ediyor: “Henüz erken ama ileride düşünüyorum. 11 yaşında bir kız babası ve bir işadamı olarak ‘söylenen’ olmaktansa söylemeyi tercih ediyorum çünkü…” Galatasaraylıların İstemediği Başkan “Sadettin Saran’ın Fenerbahçe’ye başkan olması hakkında ne düşünürsünüz” sorusunu Sabah Gazetesi yazarı Hıncal Uluç’a yönlendirdik. Uluç’un yanıtı kısa ve netti. “Hiç istemem.” “Neden?” sorusuna verdiği cevapsa espiriliydi, meşhur gülüşü ile “Galatasaraylılar Aziz Başkan’ı sever” dedi sonra başkanı muhtemelen kızdıracak sözler, büyük bir masumiyetle döküldü ağzından: “Biz en çok Aziz Başkan döneminde şampiyon olduk. Saran gibi bir yöneticinin gelmesini bir sporsever olarak çok isterim ancak bir Galatasaraylı olarak hiç istemem.” Uluç, Aziz Başkanı eleştirirken sakindi: “Yıldırım, Saran’ı kendisine gerçek bir rakip gördü, o yüzden de Fenerbahçe’den uzaklaştırdı” diyor. Saran’a getirdiği tek eleştiri ise başkanlık adaylığını “fazla erken” telaffuz etmiş olması. Sadettin Saran tüm hırgüre rağmen başkanlığa yeniden aday olacağını belirtiyor. İşi kolay değil. “Mevcut yönetim yaşadığı sürece kulübün kapısından giremez” diyenlerin sayısı az değil. Ama Saran oralı değil. Başkan olursa kulübü profesyonel bir şirket gibi yöneteceğini, geldiği gün de her başkan için azami iki sezonluk yönetim şartı getireceğini söylüyor. Saran 2005 yılında Alman futbol takımı Borussia Dortmund’un yüzde 5 hissesini satın almıştı. Bu sürecin spor yöneticiliği konsunda kendine inanılmaz vizyon kattığını belirtiyor. Yayın hakları süreci nedeniyle Avrupa’nın yüzlerce takmı ile içli dışlı olmasının avantajlarına değiniyor. Fenerbahçe’yi beklerken ise başkanlık provasını adeta engelliler basketbol liginde yaşıyor. “Saran Anadolu Engeli Basketbol Takımı” bu yıl başında Süper Lig ve Kıtalar Arası şampiyonu Galatasaray’ın namağlubiyetini sona erdirdi. Geçen haftalarda Ahmet Cömert Spor salonunda oynanan Galatasaray Saran Anadolu karşılaşması adeta Fenerbahçe - Galatasaray derbisi gbiydi. Adnan Polat büyük başkan tezahüratları arasında seyircisini selamladı. Galatasaray taraftarları amigolarıyla son derece organize bir görüntü çiziyordu. Bazı taraftarlar, “Saran demek bizce Fenerbahçe demek” diyordu. Saran Aanadolu bu kez yenemedi Galatasary’ı ama herkes gerçek bir derbi olduğunda hem fikirdi. Saadettin Saran, 2006’ta aldığı ve renklerini sarı lacivert yaptığı Saran Anadolu’yu dört senede amatör kümeden profesyonel ligde ikinciliğe taşıdı. Şu an takımdaki dört oyuncu da Galatasaray’dan transfer, yani rekabet çetin. 2011’de hedef şampiyonluk ve Avrupa başarısı.