Esad rejiminin İdlib ilindeki Han Şeyhun'da kimyasal silah ile 100'den fazla sivili katletmesinin üzerinden 1 yıl geçti. Rejimin hava saldırılarıyla hedef almayı sürdürdüğü kentin sakinleri, unutamadıkları vahşet anlarını anlattı. Ailesinin neredeyse tamamını katliamda kaybeden Yusuf: 'Babamların yanına gittiğimde ağabeyim, eşi ile oğlu, kardeşim, kız kardeşimin kızı ve birçok akrabamın öldüğünü gördüm. Sanki küçük bir kıyamet günü gibiydi' 'TAM BİR YIL OLDU AMA KATİL ESED REJİMİNDEN HESAP SORULMADI' Muhaliflere ait uçak gözlemevi görevlisi Muhammed, 'Gözlem görevlisi arkadaş, saldırı yerinde anormal bir şey olduğunu söyledi. Sonra 'Göremiyorum ve kusuyorum.' dedi. Ondan sonra bağlantı kesildi. Sivil Savunma olay yerine intikal edince yerlerde cesetleri kansız, yarasız şekilde görünce kimyasal saldırı olduğunu anladık' Gazdan etkilenen gazeteci Kantar: 'Saldırı yerine dört muhabirle gitmiştik. Daha araç kullanırken başım dönmeye başladı. Gazdan etkilendiğimi anladım. Sonra yakın bir sağlık ocağına gittik. Dört kişi bir oksijen tüpünü paylaştık' Beşşar Esad rejiminin Han Şeyhun'da kimyasal silah ile 100'den fazla sivili öldürmesinin üzerinden bir sene geçti. Kentin sakinleri yaşadıklarını unutamıyor, kayıplar için üzülüyor ve rejimin cezalandırılacağı günü bekliyor. Beşşar Esed rejiminin İdlib'e bağlı Han Şeyhun'a kimyasal silahla saldırarak yüzden fazla sivili katletmesinin üzerinden bir yıl geçti. Katliamın ardından da çok sayıda hava saldırısına hedef olan Han Şeyhun'un sakinleri yaşananları anlattı. Ailesinin neredeyse tamamını katliamda kaybeden Abdulhamid Yusuf, eşi ve ikiz çocuklarının yanı sıra ailesinden 16 kişinin daha öldüğünü söyledi. 'O günden beri kayıplarımın acısını çekiyorum.' diyen Yusuf, rejimin yargılanmasını beklediğini vurguladı. Yusuf, sözlerini şöyle sürdürdü: 'O gün dört hava saldırısı düzenlendi. Biri kimyasal madde yüklü bir bomba idi. Saldırıdan sonra eşimi, çocuklarımı ve komşumun dört çocuğunu evden çıkarabildim. 100 metre sonra ağızlarından köpük çıkararak yere düştüler. Daha sonra babamın evine gittiğimde ağabeyim, eşi ile oğlu, kardeşim, kız kardeşimin kızı ve birçok akrabamın öldüğünü gördüm. Sanki küçük bir kıyamet günü gibiydi.' 'AİLEMİN DE BENİM GİBİ KENDİNE GELECEĞİNİ SANDIM. AMA GELMEDİLER' Yere düşen aile fertlerini kaldırmaya çalıştığını, o esnada kendisinin de bayıldığını ve 6 saat sonra hastanede gözünü açtığını ifade eden Yusuf, 'Ailemin de benim gibi kendine geleceğini sandım. Ama gelmediler.' dedi. Yusuf, 'Tam bir yıl oldu ama katil Esed rejiminden hesap sorulmadı.' diye konuştu. 'UÇAK ŞAYRAT ÜSSÜNDEN HAVALANDI' Muhaliflere ait uçak gözlemevi görevlisi Mubaşar Muhammed, 'SU 21 tipi Kudüs 1 kodlu savaş uçağı saat 06.20 sularında Şayrat üssünden havalandı. Uçak kuzeydoğu yönünden güney yönüne rota alarak (Han Şeyhun'a) hava saldırısı düzenledi.' ifadesini kullandı. Muhammed, şöyle devam etti: 'Gözlem görevlisi arkadaş, saldırı yerinde anormal bir şey olduğunu söyledi. Sonra 'Göremiyorum ve kusuyorum.' dedi. Ondan sonra bağlantı kesildi. Ben bu bilgileri anons ettim. Sivil Savunma ekipleri maskeleri alarak yola çıktılar. İlk aşamada kimyasal saldırı olduğunu bilmiyorduk. Sivil savunma olay yerine intikal edince yerlerde cesetleri kansız, yarasız şekilde görünce kimyasal saldırı olduğunu anladık. Gazdan etkilenenleri öncelikle Han Şeyhun'daki sağlık ocağına taşıdık. Sonrasında SU 25 tipi Rus savaş sağlık ocağını hedef alarak hizmet dışı bıraktı.' YERDE YATANLARIN BİR KISMI ÖLMÜŞTÜ. BİR KISMI DA CAN ÇEKİŞİYORDU' Kimyasal silah saldırısından etkilenenlerdena serbest habercilik hizmeti veren Abdulrauf Kantar da saat 08.00 civarı, Han Şeyhun'da katliam olduğu bilgisinin gelmesi üzerine bölgeye gittiğini söyledi. Kantar, 'İdlb'in Cebel ez Zaviye bölgesinde bir defa Esad rejimi klor gazını kullanmıştı. Ama etkisizdi. Han Şeyhun'daki saldırının da onun gibi olduğunu düşündüm ve gittim.' dedi. Han Şeyhun'a ulaştığında her yerin çocuk ve kadınların cesetleriyle dolu olduğunu gördüğünü anlatan Kantar, 'Yerde yatanların bir kısmı ölmüştü. Bir kısmı da can çekişiyordu.' ifadesini kullandı. Kantar, 'Saldırı yerine dört muhabirle gitmiştik. Daha araç kullanırken başım dönmeye başladı. Gazdan etkilendiğimi anladım. Sonra yakın bir sağlık ocağına gittik. Dört kişi bir oksijen tüpünü paylaştık. Daha sonra bizi bir hastaneye taşıdılar. Sağlık durumum kötüleşince Türkiye'ye götürdüler.' diye konuştu. ÖLDÜRMENİN YANI SIRA KORKUTUP GÖÇ ETTİRMEK İÇİN DE Esed rejiminin kimyasal silah kullanımının 19 Ağustos 2014 itibarıyla sona ermiş olması gerekiyordu. Zira rejim, 21 Ağustos 2013'te Şam'ın Doğu Guta bölgesinde bin 400'ün üzerinde sivili kimyasal silahla öldürmesinin ardından Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütünün (KSYÖ) devraldığı stokunu imha sürecine dahil olmuştu. Bu sürecin yolunu Rusya, ABD'nin daha önce ilan ettiği 'kırmızı çizgisi' gereğince müdahalesini engellemek için yaptığı teklifle açmıştı. Ancak KSYÖ'nün tüm stokun imha işleminin tamamlandığını duyurmasının ardından Esed rejimi, öldürmenin yanı sıra korkutup göç ettirmek için de kimyasal saldırılarını sürdürdü. BM ile KSYÖ ortak soruşturma misyonu (JIM), 27 Ekim 2017'de, rejimi, Han Şeyhun'da en az 100 sivilin öldüğü 4 Nisan 2017 tarihli kimyasal silah katliamından sorumlu bulduğu raporunu BM Güvenlik Konseyine (BMGK) sunmuştu. JIM'in kararı, tek başına katliamın sorumlularının Uluslararası Ceza Mahkemesinde (UCM) yargılanmasına yetmiyor. Suriye'nin UCM üyesi olmaması nedeniyle rejimi BMGK'nin UCM'ye sevk etmesi gerekiyor. Henüz BMGK'de böyle bir adım atılmazken, Esad rejimi kimyasal silaha başvurmaya devam ediyor. Esad rejimi, son olarak abluka altında tuttuğu Doğu Guta'nın Duma ilçesine 19 Mart 2018'de klor içerikli kimyasal saldırı düzenlemişti