Tarih 14 Mayıs 1996... Yer Rize Dedeman Oteli... Şadan Kalkavan, Ali Şen'i arıyor, 'Oğuz'la Aykut geçen hafta oynanan Samsun maçının primlerini istiyorlar' diyor. Ali Şen donup kalıyor. Sonra diyor ki, 'Yarın Trabzonspor'la hayati maç yapacağız, yenersek şampiyonuz. Böyle bir günde bu prim olayı nedir?' Ali Şen cin gibi... Önce yabancıları çağırıyor teker teker. 'Siz prim istediniz mi' diye soruyor. Onlar şaşıyorlar, 'İstemedik' diyorlar. En son Oğuz'la Aykut'u çağırıyor odasına, gece saat 12. O zaman Oğuz'un lakabı İmparator, Aykut'un lakabı Kral. 'Beyler' diyor, 'Siz böyle bir şey istediniz mi?' Evet diyorlar. 'Fenerbahçe'de kimsenin parası kaldı mı' deyince cevap veremiyorlar. Ali Şen'in cümleleri çok net... 'Beyler, yarınki maçta 5'er tane gol atsanız, biz kazansak bile sezon sonu ikinizi de göndereceğim.' Ertesi gün Oğuz ve Aykut'un golleriyle Fenerbahçe şampiyon oluyor. Ortalık yangın yerine dönüyor. Herkes böyle bir şey olur mu diye birbirine soruyor. Aynı gün rahmetli Şadan Kalkavan bir beyanat veriyor, 'Benim olduğum yerde Aykut ve Oğuz gönderilemezler.' Ali Şen yönetim kurulunu topluyor, Kalkavan'a 'Doğru mu' diyor. 'Evet' cevabını alınca 'O zaman benim seni gönderme şansım yok ama yetkilerini alıyorum diyor' ve devam ediyor kurula. 'Beyler' diyor, 'Oylama yapacağız. Ben Aykut ve Oğuz'u göndermekten yanayım. Eğer siz gitmesinler derseniz ben istifa edeceğim, ben ayrılacağım' diyor. Ve Oğuz ile Aykut gönderiliyorlar. Dönelim takriben bir sene önceye. Bir prim olayıdır sürüp gidiyor. Arda, Caner, Burak, Selçuk, hepsinin adı belli noktalarda kesişiyor bu olaylara. Devreye Fatih Terim de giriyor. İş, temelden çözülemeyince sulana sulana uçaktaki olaya geliyor. Basın alemindeki en sakin, en beyefendi kişi günah keçisi oluyor: Bilal Meşe. Yumruğu, küfürleri yiyor ama bu yumruklar, küfürler aslında Meşe'ye değil, daha yukarılara... Mesela Meşe'nin müdürlerine... Mesela Meşe'nin gazetelerde çalışan baron abilerine... Federasyon Başkanına... Futbol Direktörüne... Yani Türk futboluna. Bakınız, işi Ali Şen gibi başından kesemediğiniz müddetçe bu işler daha çok uzayacak. Bilal Meşe, 'Ben mahkemeye gideceğim' demiş. Patronu Demirören, 'Mahkemeye gitmeyeceksin' derse Meşe mahkemeye gidebilir mi? Sizlere soruyorum. DİREKTÖR NE İŞ YAPAR? Bakın beyler... Arda Turan'ın da haklı olduğu yerler vardır. Fatih Terim'in de haklı olduğu yerler vardır. Bunları çözecek merci Futbol Federasyonudur. Yani otorite. Anlaşılıyor ki bu kan davası daha sürecek. Peki bunun bir başka sebebi ne? Fatih Terim göreve başladığında bir apolet taktılar ona, veya kendi taktı: Türkiye Futbol Direktörü. Peki arkadaş, birinci günden beri hem görsel hem yazılı basında soruyorum, hiç cevap alamadım. Futbol Direktörü'nün görevleri nelerdir? Hangi konularda yetkilidir? Sabaha karşı mı işe başlar, akşam kaçta biter işi? Eğitimden mi sorumludur, teknik adamlardan mı? Transferlere bakar mı? Yerli ve yabancı futbolcunun adedinde yetkisi var mıdır? Hakem ofsayttan golü verirse bu işe girmeli midir? İsmi üstünde Türkiye Futbol Direktörü. İsmin manasından çıkardığım sonuç futbol takımları yöneticilerinden de sorumludur, futbolculardan da, hakemlerden de, masörlerden de. Yani sorumludur oğlu sorumludur. Peki bunu yapan dünyada başka bir ülke var mı? Bu titri almak için uzaydan gelmiş olmak lazım. Eğer uzaydan da gelirseniz bu sefer Türkiye'de bu kadar işi nasıl yapacaksınız? Yaparsanız da sonuçları böyle olur. Bir futbolcu çıkar, ana avrat hepinize küfür eder. Gelelim Arda'ya. Arda, en büyük hatayı şurada yaptı: Sen dışarıda kalarak haklı da olsan istediklerini yapamazsın. Sen içeride çok iyi futbol oynayarak çok kuvvetli kalarak mücadele edersin. Yeri gelir teknik direktörü de gönderirsin, yeri gelir direktörün iletişimde kullandığı adamları da gönderirsin. Anladığım kadarıyla Arda, yüz yüze konuşmalarda karşı taraflarla sıkıntı yaşamıştır. Arda belki cepheden oynamıştır ama ona arkadan dolanmışlar ki çıldırmış. Bak Arda. İçeride kalıp iyi futbol oynasaydın çok daha güçlü olurdun. Sana arkadan saldıranlara sen de içeride arkadan saldırarak hedefine ulaşırdın. Belki de haklıyken haksız oldun. Zekisin, o belli. Ama akıllı hareket etmedin. Akıllı olmak başkadır, zeki olmak başka. Bir şey yapmadan, konuşmadan önce derin nefes alacaksın, 1, 2, 3, 4 diye sayacaksın. O zaman farklı hareket edersin. TERİM'İN OTORİTESİ SIFIRLANDI Federasyon Başkanı, futbol ailesi toplantısındaki konuşmasına göre Arda'ya bazı konularda hak veriyor demektir. Küfrü yemesine rağmen. Belki de 'Bu küfrü ben de hak ettim' diyordur. Biz çok şeyi bilebiliriz. Bize çok yerden istihbarat gelebilir ama ailede, karı koca arasında, yatak odasını kimse bilemez. O, ikisinin arasındadır ama dışarıdan herkes ahkam keser. İş o hale geldi ki 'Arda giderse ben de giderim' diyen futbolcular var. Türk Milli Takımı mahalle takımı mı? Sizi milli takıma Arda mı çağırdı beyler? Siz Arda'yla birlikte askerlik mi yaptınız? Düşünün Milli Takım'daki otorite zaafını... Fatih Terim, Arda'yı tekrar çağırdıktan sonra 'İçime sinmedi' demişti. Bu aslında şudur: 'İstemeye istemeye aldım, mecbur kaldım.' Sonucunda da Terim'in milli takımdaki otoritesi sıfırlanmıştır. 20 sene önce peşin peşin cezasını kesen Ali Şen ve bugün veresiye çalışanlar... Fark ortada.