40 yorum mu, 40 vuvuzela mı? Dünya Kupası başladığından beri yavaş yavaş kendini hissettirmeye başlayan Ömer Üründül- TRT spikerleri yorum ortaklığına duyulan rahatsızlığın bardağı taşıran damlası, Arjantin- Güney Kore maçında geldi. Adını kendi dilindeki telaffuzundan kırk farklı şekilde söyleyerek şahsi hazzet-mezliğini dile getiren spikerden aldığı destekle, fahri ve resmi yorumcu; maçta üç gol atıp trick yapan Gonzalo Higuain'in gol atmak dışında hiçbir özelliği bulunmayan düz bir futbolcu olduğuna hükmetti. Kafaları meşgul eden, 'tam manasıyla futbolcu olabilmek için başka neler yapılması gerektiği' sorusuna galiba her şey bitip yurda döndükten sonra cevap verecekler. Resmi oluşu maçların yayınlandığı kanaldan kaynaklanıyor malumunuz, fahri ifadesi de bilindiği kadarıyla sayın Üründül'ün futbola olan ilgisinin hobi oluşundan öte gitmemesiyle ilgili. Profesyonel anlamda hiçbir kazanç beklentisi olmadan yani bedelsiz olarak maç yorumladığı için futbolun karşılaştığı her yeni özelliği kendisine ilginç bi'şey olarak görülebiliyor. Ki sayın yorumcu bizzat futbolu da ne kadar ilginç bulduğunu defalarca kurduğu, 'Futbol, enteresan,' cümlesiyle dile getirdi. Yine de seviyoruz, onsuz maç düşünemiyoruz... Almanlar = Biz Takımın beyni olarak değerlendirilen oyun kurucu mevkiinde Mesut Özil'in oynamasından dolayı; I. Dünya Savaşı'ndan beri şakayla karışık her fırsatta dile getirilen 'Almanlar yenilince biz de yenilmiş sayıldık,' ifadesi hoş bir şekle dönüşerek, 'Almanlar galip gelince biz de kazanmış oluyoruz,' olumluluğuna erişti. Aşina olduğumuz isimler dolayısıyla sahiplenilecek diğer takımlar da var tabii ki. İspanya Milli Takımı'na Teknik Direktör Del Bosque nedeniyle ilgi duyulabilir. İstenilmeyen bir şekilde ayrılmış olsa da bir dönem ülkemizde çalıştı. Dünya Kupası'ndaki golleri sayesinde Ankaragücü'nün oyuncusu olduğunu öğrendiğimiz Vittek elenmesine rağmen Slovakya'yı sahiplenmemize yetti mesela. Galatasaray'ın futbolcusu olduğu için Elano ve ülkesi Brezilya da başarısına ortaklık duyulabilecek bir diğer takım. İstenmeyen elenmeler İşin diğer boyutu da istenmeyen elenmeler. Örneğin, Brezilya karşısında oynadığı futbolla bir anda gönül sıralamasında en tepeye yükselen Kuzey Kore'nin elenmesi gibi. Temiz futbolun ne anlama geldiği konusunda fikir gelişmesini sağladıkları için ve hiç yenilmedikleri halde elenen Yeni Zelanda mesela. Bunlar, yaşı 40 civarında olan kuşağın çizgi romanlardan edindikleri mazlumun yanında olma refleksinin neticesinde sahiplenilen takımlar. Eski finalistlerin enteresanlığı Aslında bu enteresanlıkla açıklanan hallerde de haksızlık payı yok değil hani. 2006'da, Almanya'da oynanan finallerin iki finalisti de, daha grup maçlarında elendi. Futbolseverler, İtalyancanın insanı cezbeden fonetiği sayesinde duydukları sempatiyi, yıldız oyuncu bulunmayışı nedeniyle bu turnuvadaki İtalyan milli takımından esirgediler. Böyle, gruplardan çıkamayışı beklenmese de elenmelerini yadırgayan olmadı. Ama diğer son finalist Fransa'nın elenişi şaşırtıcı oldu. Güney Afrika biletini, Henry'nin eliyle düzelterek verdiği pasın sonucunda atılan golle tam manasıyla elde eden 'Horozlar', ilk turda elendiler. Hem de sansasyonel birtakım hadiseler yaşadıktan sonra. Kupaya Afrika kıtasından katıldığı hissi uyandıracak kadar çok sayıda siyahi oyuncudan oluşan Fransız Milli Takımı; ilk olarak kaldıkları ultra-lüks otel nedeniyle spekülasyonlara sebebiyet verdi. Sonra oynadıkları ilk maçı berabere bitirip, ikinci maçlarında yenilince takım içinde yaşanan teknik direktör-futbolcu sürtüşmesi, futbolcuların boykot yaparak antrenmana katılmamalarına kadar ilerledi ve son maçta ev sahibi Güney Afrika'ya da yenilen Fransızlar meşhur snobluklarını da yanlarına katıp evlerine döndüler. Hakem şansı! Futbolun en kesin sonucu ise hakemlerin tartışılır kararları. Bu; bu Dünya Kupası'nda da söz konusu oldu haliyle. Brezilya-Fildişi Sahili maçında ikinci golü atan Fabiano'nun topu hem de iki kez elle düzeltmesini gözden kaçıran hakem denge sağlamak adına Kaka'ya kırmızı kart gösterdi. Arjantin-Meksika maçında Tevez'in Arjantin adına attığı golde ofsaytı tespit edemeyen hakemlerden çok pozisyonun tekrarının stattaki dev ekrandan ağır çekimle verilmesi konuşuldu. Daha vahim bir hakem hatası ise Almanya-İngiltere maçında yaşandı. Çizgiyi epey geçen bir top gol olarak sayılmadı. Bu pozisyon da 1966 Dünya Kupası'nda oynanan final maçında İngilizlerin attığı üçüncü golde yaşanan 'çizgiyi geçti geçmedi' tartışmalarının ödeşmesi sayıldı, ilahi adalete inanan futbolseverler tarafından...