Allen Iverson, Beşiktaş ile bir yılı opsiyonlu, iki yıllık sözleşme üzerinde anlaştı. Buna göre, 35 yaşındaki yıldız, 1,5 milyon doları garanti olmak üzere yılda iki milyon dolar kazanacak. 35 yaşındaki Allen Iverson, Beşiktaş'taki ilk maçını Beşiktaş'ın 6 kasımda Bornova'ya karşı oynayacağı karşılaşma ile yapabilir. Allen Iverson Çin'den daha cazip teklif almasına rağmen, İstanbul'da oynamasının beklentilerini daha çok karşılayacağına inanıyor. NBA'de oynadığı son üç takım olan Detroit, Memphis ve Philadelphia'dan olaylı bir şekilde ayrılan Iverson, 14 yıllık NBA kariyerinde 26.7 sayılık ortalama ile oynamasına rağmen NBA takımları tarafından tercih edilmiyor. Tam adı Allen Ezail Iverson olan oyuncu 6 Temmuz 1975 tarihinde Hampton, Virginia’da doğdu. Annesi Ann ise AI’yı doğurduğunda henüz kendisi bir çocuktu (15 yaşında idi). Babası ise, annesi ona hamileyken ortalardan kaybolmuştu. Baba Allen Broughton ortaya çarptırıldığı hapis cezasıyla 1997'de çıkıyordu ve medyada bu durum Iverson’ın babası kız arkadaşını bıçakladı olarak yankı buluyor ve şahsından tekrar bir haber çıkmıyor. Iverson’un kendisine baba figürü olarak aldığı tek kişi ise Michael Freeman adında eski bir liman işçisiydi. Ancak bu kişi de sürekli uyuşturucu satışı ile uğraşıyordu. Bir gün satış esnasında suçüstü yakalandıktan hapisteyken kendisini ziyarete gelen Iverson, Freeman’ın parçalanmış ayakkabılarını görünce kendi ayakkabılarını çıkartıp Freeman’a vermiş ve eve kadar çıplak ayakla dönmek zorunda kalmıştı. Zira Freeman uyuşturucu satışına çok para kaldırmak için değil, karınını doyurabilmek için karışmıştı. Iverson’un hayatı da farklı değildi. Annesi ve büyükannesiyle fakir, her türlü belanın olduğu arka mahallelerde yaşıyorlardı. Annesi bulabildiği her işi yapıyordu; ancak yeterli olmadığından çoğunlukla evin elektriği, suyu, doğal gazı kesik olurdu. Yağmurlu günlerde eski binalarının tıkanan kanalizasyonu sebebiyle dairelerini sular basmaktaydı. Ancak Iverson olgun bir çocuktu ve yaşadıkları yüzünden annesini suçlamıyordu. Kadının bulabildiği her işe koşturduğunu görmezden gelmiyordu. Daha sonra aile daha da kalabalıklaştı ve iki kız kardeşi de aileye katıldı. Ünlü spor dergisi Spor Illustrated’in haberine göre henüz 4 yaşlarındayken annesi Iverson’a ailenin erkeği, reisi olacağını söylemişti. Yaşına göre birçok sorumluluk onun omuzlarındaydı. İşin aksi annesinin erkek arkadaşları, aileye herhangi bir yarar sağlamak bir yana, zarar veriyorlardı! Örneğin lisedeyken “yılın en iyi futbol (Amerikan futbolu) oyuncuları” ödüllerine davet edilen ancak kıyafet almaya parası olmayan Iverson’a futbol koçu cebinden bir kıyafet almıştı; ama annesinin erkek arkadaşı, davetin ardından o kıyafeti zorla Iverson’dan almıştı. Iverson kardeşlerinin de bakımıyla uğraşıyordu. Ancak herşey onun elinde değildi. Dairenin sağlıksız koşulları sebebiyle kız kardeşi Ilieshia sürekli hastalanıyordu. AI o günlerden bahsederken şu ifadeleri kullanıyor: “Kanalizasyon taşardı ve her yer lağım suyuyla dolardı. Kız kardeşim çoraplarıyka o suya batıp çıkardı. Sürekli midesi bulanırdı. İşte böyle hasta oldu.” Bu hastalıkların tedavi masrafları da zaten zor durumda olan aileyi daha da zorluyordu. Iverson’ın hayatındaki dönüm noktalarından belki de en önemlisi, annesinin o daha çok küçük yaşlardayken oğlunun spora yetenekli olduğunu keşfederek onu bu yönde desteklemesi. Zaten bu dönemde annesinin daha iyi bir hayat için kurduğu tüm hayallerin merkezinde Allen’ın spor konusundaki yeteneği bulunmaktadır. Belki inanmayacaksınız ama, Iverson çocukluğunda basketbola karşı pek de fazla ilgili değildir. Annesi onu zorla basketbol oynamaya yollar. Çoğu zaman ise Iverson evin bir köşesine kaçarak antrenmana gitmemek için ağlar -Bence Iverson’ın antrenmanlar hakkındaki düşünceleri günümüzde de pek değişmemişe benziyor- Annesi ise ona bu oyunu sevdirmek için maddi bakımdan zorlanarak da olsa Jordan ayakkabıları ve buna benzer basketbol malzemeleri alır. Bu sırada Iverson başka bir spora daha fazla ilgi duymaktadır: Amerikan Futbolu!! Iverson’ın çoğu kişi tarafından bilinmeyen bir özelliği müthiş hızı sayesinde lise yıllarında onun aslında çok iyi bir Amerikan futbolu oyuncusu olduğudur. Hatta Allen önceleri Amerikan futboluna daha düşkündür. Iverson kardeşin yıldızı ise her iki sporda da gün geçtikçe parlamaktadır. Bethel Lisesi’ni hem Amerikan futbolunda hem de basketbolda Virginia Eyalet şampiyonluğuna taşıyıp her iki branşta da yılın oyuncusu ödülüne kavuşunca tüm üniversiteleri peşinden koşturmaya başlar. Özellikle de çizgi romanlardaki süper kahramanları aratmayacak derecede hızlı oluşu herkesin dikkatini çeken temel etkendir. Bu dönemde “kankası” Maryland’li Joe Smith, (Şu anda Minesota Timberwolves’da oynuyor), Allen’ın üniversiteye alınması için takımdaki herkesin beynini yer. Aynı şekilde Iverson da birkaç bin kez Joe Smith’ten Maryland’in cennetin bir köşesi olduğunu dinler. Zaten hem basketbol hem de futbol programlarında iddialı olan Maryland, Iverson için biçilmez kaftandır. Ama Iverson birader için o günlerde asıl önemli olan NBA ya da NFL (Ulusal Futbol Ligi) farkı gözetmeksizin kapağı profesyonel klüplerden birine atarak gettolardan ve onun temsil ettiği yoksul hayattan kendisini ve ailesini kurtarmaktır. Fakat bahtsız kardeşimiz Allen’ın şanssızlık peşini bir türlü bırakmaz. Bir akşam arkadaşları ile gittiği bir bowling salonunda çıkan olaylar ona hayatının en zor günlerini yaşatacaktır. HAYAT GÖRÜŞÜNÜ DEĞİŞTİREN HAPİSHANE GÜNLERİ Olay şu şekilde gelişir; Allen ve arkadaşları salonda biraz fazla gürültü çıkartınca uyarılırlar bu sırada içerideki başka bir grup Allen ve arkadaşlarına sataşır ve onların zenci olmaları ile ilgili hakaret etmeye başlar. Bir anda kimse ne olduğunu anlamadan içeride bir beyaz-siyah meydan savaşı çıkar. Mahkemeye çıkartılan 17 yaşındaki Iverson, adam yaralamak suçundan 5 yıl hapis cezasına çarptırılır. Ama Amerika’daki sivil toplum örgütleri hemen harekete geçerek Amerika’yı ayağa kaldırırlar. İddiaya göre, Iverson kavga sırasında bir kıza ciddi şekilde yaralamak maksadıyla kafasına sandalye ile vurmuştur. Mahkemede kanıt olarak sunulan bantta Iverson bir kez bile görülemez. Kavga dolayısıyla polis tarafından tutuklanan 4 kişi de ünlü siyahlardır. Onlarca kişinin kavgaya karışmasına rağmen sadece 4 siyahın tutuklanması skandal olarak nitelendirilir. Dava sonrası yargıcın mağdur beyazlardan birinin aile dostu olduğu ortaya çıkar. Ve olayla ilgili hiçbir tanığın söylediği birbirini tutmaz. Kimi şahitlere göre Iverson elinde sandalye ile içeride deli gibi koşuşturarak kadın-erkek gözetmeden bulabildiği tüm beyazların kafasına vurmuştur. Kimi şahitlere göre salona sonradan giren bir grubun temel maksadı Iverson’ı pataklamaktır ve kavga Iverson’ın etrafında gerçekleşmiştir. Kimi şahitler ise Allen’ın kavga başladıktan sonra bowling salonuna geldiğini ve olayların çıktığını gördüğü an hiçbir şeye karışmadan salonu terk ettiğini söylemiştir. En mantıklı ifadeler ise Iverson’ın sadece içeride biraz dayılandığı ve sadece birkaç kişiyle itiştiği şeklindedir. Mahkeme sonrasında medya iki kutba ayrılır. Bir kısım medya Iverson’ın sadece siyah olmasından dolayı sisteme kurban olduğunu yazarken diğer bir kesim ise Iverson’ın şımarık ırkçı bir çocuk olduğunu ve en ağır şekilde cezalandırılması gerektiğini yazar. Siyahi dernekler ayaklanır. Sonuçta Allen 4,5 ay hapiste kaldıktan sonra Virginia Eyaleti Valiliği’ne seçilen ilk siyah olan Doug Wilder tarafından yanlış durum değerlendirilmesi yapıldığı ve iyi halinden dolayı serbest bıraktırılır. Belki Iverson gerçekten suçluydu belki de sadece renginin kurbanı oldu. Bunu hiçbir zaman kimse bilemeyecek ama bu olaylar ve hapiste geçirdiği 4,5 ayın Iverson’ın üzerinde derin etkiler bıraktığı bir gerçek. Allen’a göre bu olaylar ve hapiste geçirdi zaman onun hayata bakışını o kadar değiştirmişti ki eğer o olay meydana gelmeseydi şimdi bulunduğu yere asla gelemezdi: “Hampton’da başıma gelenleri asla unutamayacağım, çünkü büyük bir haksızlığa uğradım. Ama olanlar beni güçlü bir insan yaptı. Bu olay meydana gelmeseydi şu anda olduğum aynı insan olabileceğimi hiç sanmıyorum. Düşünsenize daha sadece 17 yaşında bir çocuktum. İçeride her türden gerçek suçlu vardı. İçeriye girdiğimde herkes bana tuhaf tuhaf baktı. Kanım donmuştu, durmadan tanrıya dua ediyordum. Sonra yaşlı mahkumlar yanıma geldiler ve beni tanıdıklarını, merak etmememi, beni her türlü beladan koruyacaklarını, içerideki tüm pisliklerden uzak tutacaklarını söylediler. Tanrım korkuyordum. Hapse atılmadan bir gece önce büyük anneme niye tanrı bana bunun yapılmasına izin veriyor diye sormuştum. O da “Asla tanrının ne yaptığını sorgulama.” dedi. Ben de bir daha asla sorgulamadım. Hapiste benim yaşıtlarımın kaldığı Jungle isminde bir kısım vardı büyük mahkumlar asla orda kalmama izin vermediler ve beni hafif çalışma cezası almış önemsiz suçlar işlemiş yaşlıların yanına koydular. Bazen bizim koğuşa gitmem için Jungle’ın önünden geçmem gerekirdi. Tanrı biliyor ki küçüklüğümden beri hem kendimin hem de ailemin başının çaresine bakmak zorunda kaldığım için korkusuz biriyimdir ama o Jungle denen yerde öyle şeyler oluyordu ki içeride hapishane filmlerinde seyredebileceğiniz en mide bulandırıcı ve korkutucu sahnelerden birkaç kat daha fazlası vardı.”