"Kendi öz malımız olan film sayısı üçü ya da beşi geçmez. Çünkü yabancı filmlerin konularıyla birlikte imajlarını, trüklerini, hatta sahnelerini bile çalıyoruz. Önce Alman sineması, sonra Arap sineması derken şimdi de Amerikan-İtalyan-Fransız sinemasının kötü taklitleriyle uğraşıyoruz. Ve istediğimiz gibi çalıp çırptıktan sonra da bu ameliyeye etkilenme diyoruz. Aslında düpedüz hokkabazlıktır bu. Ama ne var ki yılda 150 film çeviren Türk sinemasında herkes çalmaya mecburdur. Bu hızlı akış içinde de hiçbir sinemacı kendi kafasından bir şey yaratamaz. Çünkü buna ne vakit yeter ne de yaratma gücü..." Otobüs Yolcuları, Yılanların Öcü, Şehirdeki Yabancı, Ah Güzel İstanbul gibi klasiklerin yapımcısı olan Nusret İkbal, 1965 yılında, ki Yeşilçam Yeşilçam'ken, sinemamızdaki 'araklama' meselesiyle ilgili Ses dergisinden Agah Özgüç'e böyle feveran ediyor. Haberin başlığı da çok sert: Türk sinemasında kleptomani devam ediyor. Yeşilçam deyince artık nostaljik bir gözle bakıldığı ve pek de toz kondurulmadığı için bu araklama, çalıp çırpma meselesinden çok bahsedilmiyor. Bu nostaljik bakışın ve toz kondurmamanın zamanla ağdalı bir yüceltmeye dönüşmesi sonucu siz kalkıp bu meseleyi gündeme getirdiğinizde de 'Yeşilçam düşmanı' ilan edilmeniz işten bile değil. Hal böyle olunca araklama kültürü, bunun sebep ve sonuçlarıyla ilgili çok da konuşulmuyor. Kimi yazılar var, kitaplarda serzenişler de, bazen bir oyuncu ya da yönetmenin bir söyleşide küçük itiraflarına da denk gelmek mümkün. Ama mesele eni konu işlendi mi derseniz cevabımız hayır! Almanya'da yaşayan Cem Kaya'nın altı yılda çektiği, 12 Şubat'ta başlayacak !f İstanbul'da (biletleri satışa çıktı) gösterilecek Motör: Kopya Kültürü & Popüler Türk Sineması belgeseli bunun için önemli. Kaya belgeselinde bu 'araklama' meselesini bizahiti Yeşilçam'cılara anlattırıyor ve film neredeyse toplu bir itirafa sahne oluyor. Kimler yok ki belgeselde Memduh Ün, Kunt Tulgar, Yılmaz Atadeniz, Birsen Kaya, Gülçin Uçer, Savaş Arslan, Sabri Demirdöğen, Melih Gülgen, İzzet Günay, Süheyl Eğriboz, İhsan Gedik, Hüseyin Zan, Cüneyt Arkın, Kayhan Yıldızoğlu, Erdoğan Kapısız, Nilüfer Aydan, Fikret Hakan, Duygu Sağıroğlu, Aydemir Akbaş, Temel Gürsu, Nuri Alço, Halit Refiğ, Yılmaz Köksal, Canan Perver, Altan Günbay, Süleyman Turan, Çetin İnanç, Fatma Girik, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Erol Batıbeki, Çetin Tunca, Metin Erksan, İrfan Atasoy, Selahattin Geçgel, Serhat Köksal, Gülperi Ok, Ercan Yıldız, Şeref Gür, Mehmet Çelik, Mehmet Çiçekci, Eşref Kolçak... Sinemamızın starlarından İzzet Günay "Sinema tamamen ticaret üzerine kuruluydu. İyi iş yapmış Amerikan filmleri hemen aktarılırdı" diyor. Aydemir Akbaş ise "Koskoca Yeşilçam, senede 300-400 film yapıyor. Üç tane senaristin var, dördüncüsü yok. Hep Hollywood'dan arak, aktarma..." diyerek Günay'ı destekliyor. Yönetmen Kunt Tulgar ise Yeşilçam'ın araklama seyrini şöyle özetliyor: "Siyah beyaz dönemlerde azdır. Ama 70 ve 80'lere doğru çalma hikayeleri, Amerika'dan götürmeler artar." Aslında bugün toz kondurulmayan Yeşilçam'ın oyuncusunu, yönetmenini, sinemayı seven yapımcısını uzun vadede mutsuz ettiğini söylemek hiç de zor değil. Öyle bir çark dönmüş ki, bu çarkın dişlileri arasında neredeyse herkes ezilmiş. Ucuzluğu, vasatlığı dayatan hızlı bir üretimin yaşandığı, telif hakları meselesinin gündemde olmaması nedeniyle kopya ya da araklamayı meşrulaştıran, özgünlük ve yaratıcılığa neredeyse hiç yüz düşürmeyen bir çarktan bahsediyoruz. Ha sinema tarihimizdeki iyi filmler nasıl çekildi, kimi özgün filmler nasıl çıktı derseniz. Onlar bildiğiniz kişisel başarı. Örselenmek de cabası. Örnek mi Metin Erksan'ın Sevmek Zamanı filmi... Erksan bu filmi çekerken Ses dergisinin manşeti şöyle: Ne yapmaya çalışıyor Erksan. Filmin çekildiği yıllarda vizyona giremediği de tarihi bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Ki sistemin yaratıcılığa prim vermediğini usta yönetmen Halit Refiğ, Metin Erksan'ın yanında şöyle anlatıyor: 'En bağımsız, en özgün, en sivri yönetmen Metin Erksan'dır. Netice de o da Emel Sayın filmi yaptı. Bu bir sistem meseledir."