90'lı yılların da kendine has ünlüleri ürünleri vardı. İşte 90larmuzesi.com'dan derlediğimiz o külliyattan bazıları.. Arı Maya silgisi İşte 90′lar çocuklarının ilk fetiş nesnesi Arı Maya silgisi. Muhteşem kokusu ve ideal dokusuyla kitleleri çıldırtan Arı Maya silgisi, 90′larda ilkokula gitmiş olan herkesin aklına bir şekilde kazınmıştır. Boynuz kulak misali, Arı Maya silgisinin popülaritesi sanırım Arı Maya’yı fersah fersah aşmıştır. Zaten Arı Maya’nın bu silgiye sağladığı reklamdan fazlasını bu silgi Arı Maya’ya sağlamıştır, çünkü bu olağanüstü derecede popüler olan silginin üzerinde kaka resmi olsa yine de bu kadar satılırdı. Silginin sarı, yeşil ve pembe olmak üzere üç çeşidi bulunuyordu; hepsi de birbirinden güzel kokardı. Herkesin bir favorisi olsa da sevenleri mümkün olduğunca her rengini elinde bulundurmaya özen gösterirdi. He-Man Sadettin Teksoy Beslenme Saati Elbet devlet okullarında beslenme saati uygulaması ve bu uygulamanın vazgeçilmezi beslenme çantası halen mevcuttur, ancak 90’larda özel okul kavramı şimdiki yaygınlığından bir hayli uzak olduğundan, devlet okullarında zengini, fakiri birlikte 3 kişilik sıralara sığışır, dolayısıyla beslenme çantası fenomeni dönemin çocuklarının büyük çoğunluğunun hayatında mühim bir yer kaplardı. Alf Alf'in dünya ile ilk buluştuğu an. Ev telefonu 90′lar iletişim çeşit ve kanallarının hızla çoğaldığı yıllardı. İnternetle birlikte gelen e-posta ve chat programlarıyla paralel olarak cep telefonları da dünyamıza giriyordu yavaş yavaş. Bütün bunların, ve sonraki onyılda kendilerini izleyecek olan ‘smart phone’ ve sosyal ağların ortak noktası ise masum ev telefonlarının düşmanı olmalarıydı. İzel Çelik Ercan adlı güzide grubumuzun hep geride kalan üyesi Çelik, daha sonra “bu kadarı bana yeter” deyip okul arkadaşlarıyla kurduğu trioyu terk etti. Bu ayrılıktan bir sene sonra piyasaya Ateşteyim adlı albümünü sürerek bağımsız yolculuğuna başladı. Hügo 0 900′lü hatlarla tanıştığımız yıllardı, bu numaraların nice ailelerin ocağına incir ağacı diktiği sürekli anlatılırdı. İşte bu tarz bir numarayı arayarak katıldığımız Hugo’yu çeşitli maceralarda telefonumuzun 2, 4 ve 6 tuşlarıyla sağa sola veya yukarı yönlendirirdik. Artık telefon hatlarında yaşanan gecikmelerden mi, yoksa ne yaptığını bilmeyen çocukların beceriksizliğinden mi bilinmez, Hugo en basit engellere takılır, kayaların altında kalır, uçurumlardan fırlar giderdi. Yarışmacılar “Tolga abi ben basıyorum basıyorum Hugo gitmiyor!” diye sızlanadursun, izleyicilerin bazıları çocuklara acır, bazıları da onları beceriksizlikle suçlardı. Işıklı ayakkabı Karşınızda dünyanın gördüğü en “doksanlar” şeylerden biri: ışıklı ayakkabı. Bu lüzumsuzluk örneği nesneyi hatırlamak için hafızalarımızı pek de zorlamamıza gerek yok; zira bir zamanlar dünya, gayet basit bir şekilde, ışıklı ayakkabısı olanlar ve ışıklı ayakkabı isteyenler olarak ikiye ayrılıyordu ve bu furyaya uzak kalmış aklı başında bir çocuk bulmak imkansızdı. Barış Manço ile 7′den 77′ye 90′lar çocuklarının en büyük kahramanlarından biri tartışmasız bir şekilde Barış Manço’ydu. Bu ilginç görünüşlü, eğlenceli, her şarkısı güzel olan adamı her çocuk sever, ebeveynleri de onlardan geri kalmaz, kısaca bütün toplum kendisini ziyadesiyle severdi. Oduncu gömlek O kadar 90’lardan bahsediyoruz, ayakkabılar harici pek moda demedik. Doğrusunu söylemek gerekirse biraz gözümüz korkmuştu, ne de olsa 90’lar modası kadar tuhaf, karaktersiz, manasız bir modaya girdik mi çıkmamız zordu. Hele ki bu zevksizlikler silsilesinden Türkiye de nasibini fazlasıyla almışken… Burak Kut Nazan Öncel Tsubasa Ronaldo Defalarca yılın futbolcusu ödülünü kazanan, sürekli sakatlanıp aylarca sahalardan uzak kalan, sadece dünyanın en iyi klüplerinde oynayan, 90′larda sahneye çıkan, çıktığı gibi bir efsane olan bir futbolcuda şimdi sıra. İşte karşınızda belki de dünyanın en yetenekli ve en şanssız futbolcusu Ronaldo. 18 yaşında geldiği PSV’de ayağının tozuyla harikalar yaratmaya başlayan Ronaldo, 57 maçta 54 gol atarak dudak uçuklatan bir performans yakaladı ve hiç vakit kaybetmeden Avrupa’nın dev klüplerinin dikkatini çekti. Hatıra hatıra dedin, S.Ç.S.V.D.S.O.A.’ ICQ Çevirmeli modem dönemiydi. Yapacak bir şeyimiz varsa internete bağlanır, AltaVista’da ne aratacaksak aratır, anne babamız telefonla konuşacaksa çıkardık o kara günlerde. İnternet Türkiye’ye gelip kitlelerle buluşmaya başlamıştı, ancak 10-15 sene sonra hükümetleri devirecek olan bu yeni platform kafaları karıştırmıştı. Henüz nasıl kullanılacağını, neler yapabileceğimizi tam çözememiştik. Derken Mirc ve ICQ geldi ve anneleri babaları delirten “chat” faslı başladı. Online kalan insanların sayısı gitgide arttı, telefon faturaları kabardı. Özellikle ICQ’nun bilgisayarlara bir bir kurulmasıyla iletişim çılgınlığı dünyada ve Türkiye’de başlamış oldu. 1996′da İsrailli Mirabilis firması tarafından geliştirilen ICQ dünyanın ilk dev çaplı anında mesajlaşma programıydı. Adını İngilizce “I seek you” (Seni arıyorum) cümlesinin okunuşundan alan ICQ kısa sürede büyük bir popülarite yakaladı ve çabucak kendi kültürünü yarattı. Muhabbet Kuşu Egzotik ve rengarenk oluşuyla büyük bir sükse yapan bu şımarık ve geveze papağanlar yüzlerce yıllık ürkek bülbüllerimizin, kanaryalarımızın, sakalarımızın ekmeğiyle oynayarak onları ve el emeği tahta kafeslerini hemen herkese unutturdu. Resim Sevinci Özden Öğrük’ün Gırgır”daki başarılı karakterinden yola çıkılarak oluşturulan Çılgın Bediş, dönemin çocuklarına bir şekilde kendini izletmeyi bilmiş bir “eğlenceli gençlik dizisi” idi. Başrollerinde 90′lı yılların yanık sesli dansçı yıldızı Yonca Evcimik ve dönemin kariyeri nihayete erememiş jön adaylarından Cenk Torun’un (ki kendisi Nurdan Torun’un oğlu oluyor) bulunduğu Çılgın Bediş önce 1996 yılında Kanal D’de pazartesi akşamları yayına başlamıştı; daha sonraları ise hafta içi her gün öğleden sonra kuşağına terfi ederek boş dimağlara bir daha asla çıkmamacasına girmişti. Sertab Erener 90′larda çeşitlenen müzik dinleme alışkanlıklarımızın doğrultusunda ortaya bir “Sezen Aksu destekli popçular” takımının çıktığı su götürmez bir gerçek. Bunların arasında en öne çıkan isimlerden biri de Sertab Erener. Bugün hala severek dinlediğimiz, yurtdışında da tanınan, Eurovision’u kazanarak koltuklarımızı kabartan Sertab Erener de 90′ların bize kattığı değerlerden. Sertab Erener ta 1992'de kitleleri sağduyuya davet ederken. Taso İşte 90′lar çocuklarının futbolcu kartlarından sonraki statü ve para birimi: tasolar. Cipsler çakıl taşı verse çakıl taşı biriktirecek olan geri zekalı çocuklarımızın kapıldığı furyalar arasında en popülerlerden biriydi taso. Basit tasolardan çabuk sıkıldık. Kenan Doğulu Bugünkü starlarımızdan Kenan Doğulu da çıkışını 90′larda yapanlardan. Türk popunun patlama yaptığı dönemin meyvelerinden olan Kenan Doğulu, kendisiyla aşağı yukarı aynı dönemde piyasaya çıkan Tayfun‘la, Hakan Peker‘le, Burak Kut‘la veya Mustafa Sandal’la kıyaslandığında çok daha kalıcı ve başarılı olmuştur. Ancak bu durum tabii ki 90′ların kalitesizliğinden yırtabildiği anlamına gelmiyor. Dinozorlar Dergisi 1990′larda gücünün iyice farkına varmasıyla birlikte insanlığın kendine güveni arttı. Bu güven alternatif gelecek senaryolarına da yansıdı. Önceki onyılların sıklıkla işlediği ‘uzayda yaşam’ teması artık çok sıradandı. Tabii ki uzaya er ya da geç çıkacaktık, tabii ki günün birinde arka bahçemiz olacaktı… Uzaya 50 yıl önceki adam da çıkardı, artık yeni şeyler söylemek lazımdı. Böylece popüler kültür, 90′larda büyük bir sıçrama yakalayan genetiği keşfetti. Hücre çekirdeği parçalanıyor, koyunlar kopyalanıyor, kısacası insan artık kendi canlılarını kendi yaratabiliyordu. Sek sek de yılların eskitemediği, ama 90′lardan sonra orta sınıf çocuklarının ilgi alanından tamamen çıkan, ilkokul bahçelerinden silinen, neredeyse ‘nostaljik’ sıfatını kazanan oyunlarımızdan. Kızların hoplama zıplama sevdasını dindiren oyunların en düşük maliyetlisi olması da, günümüzdeki toplumsal ayrışma sonucunda ‘beyaz Türk’ evreninden ırağa düşmesini açıklıyor aslında… Bir tebeşir (o yoksa kiremit parçası da olur), bir de taşla saatlerce zıplamanız garantiydi. Grup oyunu olması da ‘bastın-basmadın’, ‘çıktı-çıkmadı’ kavgalarıyla ortamın renklenmesine olanak verir, canlar hiç sıkılmazdı. Amaç basitti: Karelerin kenarlarına basmadan, taşın olduğu kareye kadar zıplamak, sonra taşı yerden alıp geri dönmek. Tek ayak üzerinde sekerek saatlerini geçirmek, kızlara yetişkin yaşamlarında ne gibi faydalar sağlamıştır bilinmez, ama körpecikken sınırları geçmemek konusunda çirkeflikle terbiye edildikleri, katı bir disiplin edindikleri tartışılmaz. Caesar III 90′larda oyun dünyası, birikimin ve seçeneklerin artmasıyla, yıllar sonra bile çekiciliğinden hiçbir şey kaybetmeyen birçok klasik kazandı. Impressions Games ve Sierra’nın 90′ların uzatmalarında çıkardığı Caesar III de bunlardan biri. 1998′de piyasaya çıkan Caesar III, adından da anlaşılabileceği gibi serinin üçüncü oyunu, ancak haleflerinden kat kat başarılı olduğundan çoğu kişi için serinin belki de tek oyunu. Şehir kurma serileriyle ünlü Sierra’ya bu ünü ve sonsuz kredisini kazandıran oyun da temel olarak Caesar III. “Built a better Rome” ile kitleleri avlayan Caesar III, tıpkı vaat ettiği gibi bizlere Roma İmparatorluğu’nda kendi şehrimizi kurma imkanımızı veriyordu. Caterpillar Bot 90′lar marka çılgınlığının patlama onyılıydı. Daha önceleri bir Levi’s kot alabilmek için Amerikan Pazarı’nı tavaf eden gençlerin aksine 90′lar gençliği şanslıydı, 2000′ler gençliği ise bir nevi küçük Amerika’da yaşamanın nimetlerinden sonuna kadar faydalanacak, 100 metre aralıklarla dizilmiş Starbucks'larından karamel macchiato’larını alabileceklerdi. Amerikan menşei markalar belli bir zümrenin tekelinden çıkmış, halka inmişti artık, geri dönüşü olmayan bu yolda ergenliğe yeni giriş yapan veletlerin de hedefleri yeni bir Barbie ya da Action-Man’den sapmıştı elbette, misal ben Sümerbank’tan alınma mavi ilkokul önlüğüme bakmadan, ortaokul gençliğinin ayağında bitivermeye başlayan Caterpillar’lara bakıp hayıflanmaya başlamıştım yavaştan, kılık kıyafet konusunda tornadan çıkmış gibi giyinmemizin tohumları o yıllarda böyle böyle atılmıştı. Caterpillar botlar da kırmızı Puma’lardan boksör ayakkabılarına uzanan bu uzun yolda bir mihenk taşıydı. Özledim Leon Romantik filmlerin en kanlısı, kanlı filmlerin en romantiği… Luc Besson’un 1994 yılında yazıp yönettiği ve hala daha ekmeğini yediği Leon, 90′ların en kült filmlerinden. 40 yaşında bir seri katil ile 12 yaşındaki bir öksüz yetim kızın aşkını anlatıyordu bu sıra dışı film. Böyle dillendirince kulağa saçma gelse de müthiş karakterler ve doğal olay dizisi sayesinde izleyicilerin hiç birinin bu sıra dışı aşkı sorguladığını sanmıyorum. 70′lerdeki uzay merakıyla boy ölçüşecek kadar büyük çapta olmasa da 90′lara dikkatli bakan biri genetiğin popüler kültürdeki tohumlarını görebilir. 90′lar gerek renkli civcivler olsun, gerek ilk kopya koyunumuz Dolly veya dinozorlar filan olsun insanlığın ve de dolayısıyla popüler kültürün genetikle imtihan yıllarıydı.